2. BÖLÜM

79.8K 3.3K 1.7K
                                    

Sen beyaz atlı, benim olacaksın!

Bugün benim için fazla hızlı gelişen bir gün olmuştu. Öncelikle mezuniyet elbiselerini diktirmek için sıraya giren yaklaşık on kişilik kız grubuyla abiyelerini kararlaştırmış, ki oldukça ter döktüğüm sayılı anlardandı, sonrasında ise nikahına iki hafta kalan bir gelinin kilo alması yüzünden gelinliği genişletme kararı almak zorunda kalmıştım. Kendime üzüldüğüm kadar gelinliği giyecek kıza da üzülmüştüm aslında. Gelinliği küçültmek en kolayıydı, genişletmek ise gerçek bir zulüm...

Tam rahat bir nefes aldım dediğim sırada ise akşam üzeri babamlar arayıp eve gelmemi, eski bir aile dostu ile ortaklık yapacağımızı haber verdiler. Tam beni ne alaka eder moduna girmiştim ki babamın vurguladığı 'aile yemeği' cümlesi ile derin bir iç çekmek zorunda kalmıştım. Bu aile yemekleri hiçbir zaman benlik olmamıştı. Sevmediğimden değil, ben ne kadar et yiyemezsem anne ve babam o kadar severdi. Ben neyi ne kadar yiyemezsem anne ve babam yerdi... Gerçi, bu aralar tavuk yemeyi bir iki kez denemişliğim vardı. Tavuk çorbasını da çok zorlarsam içebiliyordum.

İsteyerek vejetaryen olmamıştım. Hayvanların kesilip yenmesi bana fazla barbarca geliyordu. Kendimi anlamak için ne kadar zorlarsam zorlayayım anlayamamıştım. Yaklaşık on iki senedir böyle bir yaşam sürüyor, sürdürmeye de inat ediyordum. Hem kokusunu sevmediğimden hem de gerçekten o zavallı hayvanlara acıdığımdan yemeye kalktığım an psikolojik ve vicdanen çöküşe giriyordum.

Şimdiye kadar ancak tavuk çorbasından bir kaşık ve tavuk haşlamasından bir çatal alabilecek kadar ilerleme kaydedebilmiştim. Anemi yüzünden gerçekten zor zamanlar geçiriyorum, öyle ki adeta bir yaşlı gibi eklem ağrılarım, saç dökülmelerim, aşırı yorgunluklarım beni mahvediyordu.

Hele bir de yılda bir iki defa duruma göre aldığım kan serumu vardı. Damardan geçerken ki o acı... Hele bir de damarlarınız inceyse ve hemen tıkanıyorsa! Hemşire gelip serum ucundaki o ince plastiği tıkanıklığın geçmesi için sıktığında gerçek acı ne demek öğreniyordunuz.

Gözlerimi kapatıp açtım. Evin önünde, arabanın içinde, başım direksiyona yaslı bir şekilde duruyordum öylece. Öncelikle dikiz aynasından kendime şöyle bir baktım. Gözlerim kanlanmıştı, saçlarımın yaşayacak hali kalmamış, bırak beni diye yakarışlarda olmalarını saymazsak... Yok yok iyi bir şey çıkmazdı bugün benden.

Arabadan çıkıp evin kapısına geldiğimde annem açmıştı kapıyı.

"Dilek hanım," dedim bakımlı yüzüne baktığımda. "Doğru eve mi geldim acaba? Benim annem kırk sekiz yaşındaydı?"

"Eve geldiğin mi var," deyip gülümserken göz kırptım. "Nasılsınız?"

İçeri girip terlikleri giydiğimde annem gözlerimi görüp kolumdaki çantayı aldı benden. "Git elini yüzünü yıka bir kendine gel. Hatta yapabilirsen bir duş al Yasemin. Hayalet gibi olmuşsun kızım."

"Tıpkı benim sana iltifatlarım gibi harika iltifatların için teşekkür ederim canım anneciğim," derken gülümseyip odama yöneldim.

Hızlıca üzerimdekileri çıkartıp kısa bir duş ile biraz da olsa kendime gelince bornozumla yatağıma oturmuştum.

İşte! İşte tam bu an! Geçilmesi en zor aşamaydı. Bornozun sıcaklığından ve verdiği uyuşukluk hissinden kurtulmak istiyorsam hızlı olmam gerekiyordu. Öyle harika hissettiriyordu ki bıraksalar bu şekilde rahat iki gün dolaşırdım. Neyse, dedim yine kendi kendime. Kalk bakalım Yaso!

Saçlarımı kuruturken düz oldukları için anlık şükrettim. Tekrar düzleştirmeme gerek kalmıyordu. Elektriklenmiyordu, beni yormuyordu. Zaten beni bu dünyada yormayan tek şey belki de saçlarımdı.

BİR TABAK ET!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin