Şuan ki durumumu göz önünde bulundurursak tek kelimeyle sıçtım. Olaya ne açıdan bakarsam bakayım bir yandan okuldan atılmanın bilinci, diğer yandan binbir hayal ve planla hazırlamış olduğum geleceğimin, sadece bir hayalden ibaret kalacağını okul klozetinin üstünde otururken farketmek istemezdim..
•●•
Valizimin üstüne ağırlığımı verirken bir yandan da kulağımdaki telefonu sabit tutmaya çalışıyordum.
"Bade manyak mısın? Ne demek sevdiğin çocuk seni özlesin diye on dört günlük tatilini bırakıp 5 gün önceden yurda dönmek?"
Sonunda fermuarı kapattığımda valizi elime alıp yatağımdan indirdim ve annemin hazırladığı ton balıklı yarım ekmeği kabımın içine koydum.
"Ama ben yokken mahalledekilerle işi pişiriyor zaten çocuk. Beni seviyor mu diye merak ettim."
Bıkkınlıkla gözlerimi devirip kendimi yatağa attım. "Of konu değiştir, daraldım." Ardından aklıma gelen soruyu sordum. "Başka biri geldi mi?"
"Yok," Bade iç çekti. "Bizimkilerden yok en azından. Sıkılıyorum ben de."
Sesi diğerlerini özlediğini baya belli ediyordu. Sömestr tatili olsa da, alıştığına özlem duyuyordun işte.
Aramızdaki sessizlikten sonra tekrar konuştu. "Senin otobüs ne zaman?"
"Lan!" Yattığım yataktan gözlerimi büyüterek doğruldum ve duvar saatine baktım. "Kırk beş dakika içerisinde otobüs koltuğumda olmam lazım." dedim valizimi ve çantamı elime alırken.
"Yuh Ela! Otobüse bile mi geç kalıyon amına koyayım. Yatağına ben çömeceğim sanırım."
Ayakkabılarımı giyerken Bade'nin sinir bozucu gülme sesini işittim. "Öf kes, kapatıyorum." dedim ve montumu da alıp çıktım.
Taksiye bindiğim de annemin geç kalmam konusunda çemkirmesine dayanamayacağımdan dolayı kardeşim Alp'e yola çıktığıma dair uzun bir mesaj çektim. Onun verdiği cevap ise sadece "ok" oldu.
Lgs'ye hazırlanan ve sizden uzun bir ergen erkek kardeşine sahipseniz hayat çok zor olabiliyor.
Babam aradığında ise takside olduğumu söyledim ve biraz sohbet ettik. Bana annemi takmamamı ve onun bilmiş olduğum bütün kötü özelliklerini bana saydı.
Annenizle babanız ayrılırken başınıza gelebilecek en iyi durum, olayların hiçbirini hatırlamamanızdır. Alp daha yeni doğmuşken ikisi anlaşamadıklarından dolayı ayrılmışlardı. Ben ise yaklaşık üç yaşında falan oluyorum.
Annem tüm ortaokul hayatım boyunca okuduğum okulda müdür olmuştu. Olabilecek en boktan durumdu, farkındayım. Babam ise annemden ayrılmanın kendisine ilham verdiğini ve bundan dolayı da bilgisayar mühendisliğinden istifa edip, gıda mühendisliğine geçip girişimci olduğunu söylüyor. İşinde de gerçekten başarılıydı.
Alp ise benden sonra annemle babamın kurbanı olarak kaldı. Annemle aynı okulda olduğundan pek fazla nefes alma olanağına sahip değil. Babamın ise kendisine karşı büyük beklentileri var. Alp bilgisayar mühendisi olmak istediğini söylediği günden beri babam, Alp'in onun yolundan gideceğine dair umutları çoğalmaya başladı. Ki Alp'in girişimcilikle pek işi olacağını düşünmüyorum. Zaten lgs'ye hazırlanıyor garibim.
Benim ise ilkokuldan beri tek bir hayalim vardı. Avukat olmak ve para sıçmak. Kaba bir tabir olabilir ama gerçek bu. Hukuku seviyorum. Eşitlik, hak, demokrasi bana huzur veren kelimelerdi. Yani tek amaç para değil. Ama o da var tabii.
Genelde insanlara hedefinin hukuk olduğunu söylediğinde seni zeki bir şey sanarlar. Ama öyle değil işte. Ortaokulda dersleri hiçbir şekilde sallamadığım gibi lgs'de çökmüştüm. Puanım başka birine göre normal bir puan gibi gòrünebilir, ama aileme ve hukuk için yeterli değildi.
Dokuzuncu sınıfı babamın evinin yakınlarında bir anadolu lisesinde okudum. Yarım gün ile devamsızlıktan kalmayı kurtararak ve ödevleri yapmamaktan dolayı bir kınama alarak dokuzuncu sınıfı bitirmiştim. Bir kaç virgül puanıyla taktiri alarak annemin gözüne girmeye başarmıştım. Hem ben de ki olmayan kapasiteyi hem de gittiğim liseyi ele alırsak, taktir almam mucizeydi. Annemin yüzünde o gurur verici olduğunu sandığım ama olmayan ifadeyi gördüğümde liseyi değiştirmem gerektiği gerçeğini sonunda anladım.
Ciddi şekilde düşündüğüm zamanlar geleceğimin pek parlak olmayacağını ve böyle gitmeye devam edersem babamın girişimcilik işinde çalışmak zorunda kalacağım gerçeği yüzüme tokat gibi çarptı.
Annemin aracılığıyla da girebildiğim bütün bursluluk sınavlarına girdim ve sonunda birini kazandım. İstanbul'un sınırlarında bulunan ve annemle babamın evine en uzak olan hayallerimin yatılı lisesini seçtim. Yıldız Sosyal Bilimler lisesi.
Puanı fena değildi ve bir 'TM' ci olarak söylüyorum edebiyatım bok gibidir.
O liseye gidebilmek için hem annemle hem de babamla büyük bir kavga ettim. Annem onun çalıştığı lisede okuyabileceğimi önerdiğinde ağlamaya başlamıştım. Annemin okuluna dönmektense dokuzuncu sınıfa dönmeyi yeğlerdim. Kavga o kadar gereksiz bir hale bürünmüştü ki bunalmıştım. Hatta annem para göndermeyeceğini söylediğinde gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Annemin en zayıf noktalarından biri para olabilir. İhtiyacımız olmadığı halde her yere para bırakırdı. Gerçi para olayını o kadar takmamıştım. Halamın okula çok yakın olmasa da bir kafesi vardı. Orada çalışabileceğimi biliyordum.
Annemden sonra babamın evine gittim ve bir kavga daha koptu. İkisinin söyledikleri de gram etki etmedi. Babam başka okul bulabileceğini söyledi. İnkar ettim. Ve yalvardım. Eğer babamın izni olmasa asla gidemezdim. En sonunda eğer okulda herhangi bir sorun yaşarsam, notlarım düşük gelirse ya da başka bir olay olursa, annemin çalıştığı özel okulda okumak zorunda kalacağımı söyledi. O an babama ne kadar sarıldığımı anlatamam. Annem bu karardan hoşlanmadığından, okullar açılana kadar benimle pek konuşmadı ama gitmeye yakın günlerde eskisi gibi olduk.
Onuncu sınıfı hiç çalışmadığım kadar ders çalışmakla geçirdim. Yeni arkadaşlar edindim. Ama sosyal hayatıma çok fazla yer ayırmadım. Konu eksiklerimi tamamlamak tüm yılımı almıştı zaten.
Okulda ne tür bela varsa uzak kalmayı denedim. Düşündüğüm gibi haftasonları halamın kafesinde garsonluk yaptım. Annem klasik olarak neden kendimi yorduğumu anlamadığını söyleyip duruyordu. Ama kendi emeklerimle bir şeyler yapmak hoşuma gidiyordu.
On birinci sınıfta artık geçen yılki kadar sessiz değildim. Yeni dostluklar kurdum, Bade ve diğerleriyle olmadığım kadar yakın oldum. Ara sıra dalga geçip duruyorlar, onuncu sınıfta "İnek Ela" diye. Doğru söze ne denir valla.
Bunların yanında gereksiz insanlar da tanıdım. Ama GERÇEKTEN gereksiz. Hani "Olmasa da olur." değil de "Olmasa ne güzel olur." diyebileceğim türden insanlar. Ama Allah vergisi işte, idare ediyoruz.
Bu senenin ilk dönemini pek normal geçirmedim. İlk olarak, hiç olmayacak şekilde okulun müdürü bana taktı. Böyle bir şey beklemediğimi söyleyemem. Ama müdürden beklemezdim. Biraz kıl öğrenci tipleri kategorisinde ilk sırada yer alabilirim. Ve dönem sonunun okul toplantısında, bütün öğretmenler geçen seneye göre düşüş yaşadığımı söyledi. Ne yalan söyleyeyim, takmıyorum. Geçen sene babama verdiğim sözün korkusundan çok rahat edemedim. Kısacası kendimi saldım.
Bu halimi ikinci dönem de düzeltmem konusunda babamdan katı eleştiriler aldım. Sonuç olarak biraz daha dikkat etme kararına vardım. Ama kılsız müdür söylediği için değil, babam istediği için.
Şimdi ise taksiden inmiş, otobüs garında kapanan otobüs kapısına doğru elimde bavul ve çantamla koşturuyordum. Şoför beni gördüğünde kapıları geri açtı. Bavulumu yerleştirdikten sonra yerime geçtim. Ceketime sarılıp, yanımda ağzı açık şekilde uyuyan teyzenin horlamasını duymamak için kulaklıklarımı taktım. Başımı arkaya yasladım ve kitabımı açtım.
Ve o an aklıma ton balıklı yarım ekmeğimi masamın üstünde unuttuğum geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceza
Teen Fiction《Bütün hakları pek de düzenli olmayan yurt odasında saklıdır》 '170219