BÖLÜM 1 : RÜYADA Kİ KIZ

35 0 0
                                    

2407 Stearns Way ,St.Clode , Minnesota 1987'

Bu kente oturanlar dünyanın en tatlı aynı zamanda en hareketli insanlarıdır. Bunu sokakta tombul ve yaşlı vücuduyla, elinde ki tepside taşıdığı kurabiyeleri birilerinin eline tutuşturmaya çalışan Bayan Maylemoredan ya da mahallenin amcası olarak bilinen Amca Connard'ın garajının kapısını tamamen açıp, elinde ki gitarla Bayan Maylemore'u etkilemeye çalışmasından anlayabilirsiniz.

Buna güneşin batmasının ardından bisikletinin tekerine pet şişe geçirip tüm mahalleyi turlayan Steve dahil değil. Amca Connard'un gitarının ya da Bayan Maylemore'un tiz sesinin yanında Steve'in yaptığı rahatsızlıktan başka bir şey değil.

Bir de tüm bu gürültüyü ve koşturmayı sadece evinin penceresinden izleyen Thurtman Ailesi var. Ailesi dediysem öyle kocaman bir kalabalık aramayın. Çatısı yeni yapılmış, boyası ise yıllara meydana okumuş bu evde bir baba ve oğlundan başka hiç kimse yok. Bay Thurtman şantiyede çalışan bir vinç operatörü. 40'lı yaşlarına meydan okuyan dinç bir vücuda, işinden mütevellit yanık buğday bir tene sahip. Yüzündeki her bir kemik kendi varlığını belli etmeyi amaç edinmişe benziyor ancak günlerdir tıraş etmediği sakalları buna bir miktar mani oluyordu . Oğlu onun aksine daha uzun ama daha çelimsiz bir vücuda ve beyaz bir tene sahipti. Gözlerini annesinden almış olmalıydı. İri kahve gözler. Babası ne kadar çalışkan ise o da bir o kadar tembeldi ki; evin işlerine yapacağına aylaklık yapıp tüm gün uyumuştu. Ama onun bu kadar uyumasının ardında bir neden vardır.

"Baba.". Koca sesi evi inletecek şekildeydi. Babası Flettcher , tüm bu dönüp duran rutine alışmamış olacak ki, elinde taşıdığı koca kartonu bir köşeye hızlıca bırakıp, oğlu Morgan'nın yanına hızlı bir şekilde ulaşmak için merdivende depar attı diyebiliriz. Kapıyı açtığında "Sorun ne oğlum?" diyerek kan ter içinde içinde içeri daldı. Kronik bazı rahatsızlıklarından dolayı birkaç merdiveni çıkarken nefesi tıkanmıştı. Morgan sonunda yattığı yatağından kalkmış, önünde ki koca ahşap masada yerini almıştı. "Yine onu gördüm baba.". Babası tüm bu olanlardan sıkılmıştı. Morgan, rüyasında sürekli gördüğü bir kızı takıntı haline getirmiş ve her uyandığında onun yüzünü resmetmeye çalışıyordu.

Bay Thurtman oğlunun kumral saçlarını okşayarak yanında ki sandalyeye geçti . Çocuğun çizmekte olduğu resme baktı. Ardından kafasını kaldırıp duvarda duran, önceden çizmiş olduğu neredeyse yüze yaklaşan çizimlerine bakıp hiçbir benzerliğe rastlamadı. "Biliyorum bu çok umutsuz görünüyor. Benim bir kaçık olarak düşündüğünü biliyorum ama nedense onun varlığına beni çeken bir güç var" dedi, kendisine bile güveni olmayan bir tavır ile Morgan. Bay Thurtman oğlunun bu konu için kendini parçaladığını görüyordu. Ona zararı olmayan bir konu diye düşünüp gerçek gülümsemesini takınarak oğlunun boynunu sağ eliyle kavrayıp, başına bir öpücük kondurdu. Morgan için babası hem en yakın arkadaşı hem de sahip olduğu tek ailesiydi. Bay Thurtman oğlunun son kez saçını okşayıp omzuna yalandan bir yumruk attı. "Neşelen." demesiyle Morgan'ın koca bir gülümsemeyle babasına bakması bir olmuştu. Babasına bakarken ona karşı hissettiği tüm duyguları ortaya koyuyordu. Her onun suratına baktığında, gözünün çevresindeki her kırışıklığın onun hayatı için koymuş olduğu zorluklar olduğunu biliyordu. Bazı günler eve geldiğinde yorgunluğu tüm gözlerinden belli olsa da oğluyla vakit geçirmek için yorgunluğuna paspas çekiyordu. "Eğer senin yaşlarında olsaydım. Kendimi ailesinden gizlice verilmiş bir partide, uyuşturucu alıyor olurdum." demesi ile Morgan'nın ağzını kulaklarına kadar açması bir olmuştu. "Baba sakın bana gençken uyuşturucu aldığını söyleme". Bay Thurtman sağ eliyle oğlunun sol kolunu ovalarken "Hayır tabi ki de. " demesiyle Morgan'nın birkaç saniye önceki şaşkınlığın yerini hayal kırıklığı almıştı. "Hala kullanıyorum. Ekstazi, kokain, speed." Morgan içinden bunun havalı bir şey olduğunu geçirsede, babasına göre kendisine yaşattığı hayal kırıklıklarıydı. Mutluluğu birinde aramak yerine, bir madde alıp yalandan bir mutluluk elde etmesi kendisi için utanç vericiydi. Morgan göz bebekleri büyümüş bir şekilde babasının gözlerinin içine bakıyordu. Bay Thurtman masadan destek alarak doğruldu. Eklemlerinin ne kadar acıdığını yüzünden anlaşılabiliyordu. "Bir partiye gitmek gibi planın yok değil mi?" diye cevabını bildiği bir soruyu yönlendirdi Morgan'a. "Hiçbir arkadaşımın olmadığını düşünecek olursak, bu koca bir hayır." dedi Morgan. Babası elini pantolonunun cebine götürerek bir anahtar çıkardı. "Öyleyse bu anahtarı al ve bize bir kasa bira getir." diyerek eline eski kamyonetinin anahtarını sokuşturdu. "Bu ne? İş yapmam için bir türlü tuzak mı? " dedi alaycı gülümsemesini takılarak. "İnan bana eğer bir tuzak olsaydı. Yirmili yaşların bu oda da değil, masa başı bir işte geçiriyor olurdun.". Morgan babasına aynı tavrı takılarak "Masa başı iş hı . Vav !" dedi, ardından alçak bir kahkaha patlatarak. "Ya da sabahın 5'inde uyanıp benimle şantiyeye gelebilirdin. Aslında bakarsan fazladan bir çift el işimi görebilir. " dedi Bay Thurtman. Bu sefer gülen taraf babası olmuştu. Morgan hemen ayaklanarak "Bir kasa bira dedin değil mi?" dedi. Elindeki anahtarı kot pantolonunun cebine attı. Kapının arkasından bordo, eşofman üstüne benzer hırkasını aldı. "Evet. " dedi Bay Thurtman. Oğlu ceketini giyinip merdivenleri inerken "Biraz abur cubur da almayı unutma!" diye bağırdı.

HANOK'A DÖNÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin