Herkes hayatına yeni bir başlangıç yapmak için yeni adımlar atar. Bu benim için geçerli değil. Çünkü benim kaderim çoktan yazılmıştı.
6 yaşıma kadar hayatım çok sıradandı. Yani anlatacak pek bir şey yok. Doğumum hariç. Doğduğum hastane şuan dünyada yok. Nedenini bilmiyorum ama duyduğum ve gördüğüm kadarıyla doğduğum hastanede çok büyük bir yangın olmuş. Çok önemli doktorlar, hemşireler, profesör ve bütün hastalar yanıp kül olmuş. Bir tek annem, babam, ve ben sağlam çıkmışız. Ama annemin kollarında hala çok kötü durumda olan yanık izleri var. Onun dışında hayatım çok normaldi. O zaman 6 yaşımda kökten değişen hayatıma başlayalım!
O zamanlar da Winx Clup çok popülerdi. En sevdiğim karakter Bloom tabikisi ( Yazardan: Hala izleyenler var mı yoksa ben varım da ;-; ) Yine popüler karakterimiz çıktı ve ejderha ateşini kullanarak bütün kötüleri yendi. Tamam itiraf ediyorum o günlerde onlara çok özeniyordum. ( Bu resmen ben ya ) Bende denemek istiyordum. Annem mutfakta yemek hazırlıyordu. Ellerimi açtım, tam konsantre odaklanıyordum. Sonra birden yüzümde bir sıcaklık hissettim. Gözlerimi açtım. AMAN TANRIM DİDİM! Ellerim yanıyordu lan. Şaka maka yanıyordu. Korkulu gözlerle ellerime bakıyordum. Refleks olarak '' Anne'' diye bağırdım.
- ANNE!
+Afitap( Anlamı GÜNEŞ demek merak edenler için), kızım kaç defa söyleyeceğim? Seninle oyun oynaya-
-ANNE!
+AFITAP!
Annem gözlerini fal taşı gibi açmıştı. Elim hala yanıyordu. Sorun şu ki hiçbir şey hissetmiyordum. Ellerimden çıkan gözleri kör edebilecek kadar parlak ve çok sıcak olan bu şey beni içten içe korkutuyordu. Annem de benden farksızdı. Söndürmeye çalışıyordum ama hiçbir şekilde sönmüyordu ve giderek daha parlak, daha sıcak ve daha büyük oluyordu. Bir tarafta ismimden nefret ettirene kadar annem beni çağırıyordu. Bir yandan da elimdeki lav gibi duran şeyi söndürmeye çalışıyordum. ( Aşağıdaki resme benziyor işte)
Duvarlar üstüme üstüme geliyordu. İstemsizce gözlerimi kapattım. Geri açtım ama keşke açmasaydım. 20 tane itfaiye arabası bizim evi söndürmeye çalışıyordu. Ve evet saydım üşenmedim hemde! Mutluluk diyarım(evim) artık yoktu. Ne olmuştu buraya? En son hatırladığım şey elleriminden alevlerin delice çıktığıydı. Annemin çığlıkları kafamda yankılanıyordu hala. Şimdi ise 20 tane itfaiye arabası sıra olmuş mutluluk diyarımı söndürmeye çalışıyordu. O an her şeyi anlamıştım. Artık Bloom'a bir rakip vardı.(Çocuk aklı ne de olsa.) Her şeyi anlasam da hiçbir şey hatırlamıyordum. O yüzden anneme:
-Anne!
+AFITAP!
-Anne? Evimize ne oldu?
+Kızım? Bunu se-
Annem tam lafını tamamlayacakken babam onu susturdu.
+Gerçekten hatırlamıyor musun?
-Neyi?
+Olanları?
-Hayır? Ama merak ediyorum.
+B-Bunları bazı kötü adamlar yaptı. Bunu bilsen yeter. Tamam mı tatlım?
-Peki anne.
Ben gerçekten de hiçbir şey hatırlamıyordum. Sadece gözlerimi kapatıp açmıştım. Bunların olması imkansızdı. Ama eminim ki annem Winx Clup'ı bana yasaklayacaktı. İzlediğim tek birşey var zaten. O da olmazsa ben ne yapacağım? Neyse artık gizli gizli izlerim bende. Napalım? Yapacak pek bir şey yok ne de olsa. Neyse konuyu saptırmayalım. 10 saatin ardından bizim evimiz hala yanıyordu. Ne olur ne olmaz diye komşu binaları da boşaltmışlardı. Kafamı yana çevirdiğimde sıra arkadaşım bana doğru koşarak geliyordu. Adı Damla.(Multimedia daki kız) Sarı uzun saçları olan, yeşil gözlü, hafif uzun bir kız Damla... Ben mi? Hemen gösteriyorum.
Çok benziyorum! Değil mi?
Tamam gerçekleri söyleyeceğim...(Gerçekler acıdır) Ben kumral, sahil dalgasına sahip ( gerçeğini bilmiyorum türkçeye çevirince böyle oluyor) omuz boyu saç uzunluğuna sahip, bok rengi gözleri olan uzun bir kızım. Her zaman içimden keşke Damla gibi olsaydım diyorum. Çünkü o, okulun en popüler kızı, tüm herkes onu arkadaş grubuna istiyor. Nedenini bilmiyorum ama kıskançlık değil. Damla'yı hiç sevmem. O ve onun arkadaşlarını da bana hep '' Çok çirkinsin, Kahverenginin modası geçti, isme bak hayatımda ilk defa duyuyorum'' gibisinden ağır kelimeler söylüyor. Ama nasıl oluyorsa hiç ağzını açmadan konuşuyor. Aslına bakarsan birçok kişi hiç ağzını açmadan konuşuyor. Annem de dahil. Neden babam hakkında hiç konuşmadığımı mı soruyorsunuz? Hemen söyleyeyim. Babamla neredeyse hiç görüşemiyoruz. Onun çok fazla işi var. Yani kaybedecek hiç zamanı yok. Neyse gerçek hayata geri dönelim. Damla bana doğru koşuyordu. Sonra yanıma oturdu ve:
-Burada ne oldu?!
+Bilmiyorum...( Ne deseydim? Yok bişi ya sadece evi yaktım mı?)
-Söylenenlere göre sizin evde olmuş. Doğru mu?
+Sanırım. Benim de çok bilgim yok.
-Sen neyi bilirsin ki?
Bakın yine oldu. Ağzını bile açmadan konuştu. Atıldım:
+SENDEN DAHA ÇOK ŞEY BİLİYORUM!
-Ne demeye çalışıyorsun?
+Ya bir yürü git. Sen dedin ya '' Sen neyi bilirsin? ''
-Ben öyle bir şey demedim! Ağzımı bile açmadım.
-Demek küçük köpekcik zihin okuyabiliyor. Ha?
Zihin okumak mı?
Tekrar ağzını bile açmadan bana hakaret ediyor!
+Senin küçük köpekciklerin yapamıyor sanırım?
-DOĞRUYMUŞ!
+Ne doğru olan?
-SENİ PİS UCUBE!
+Ucube mi?
-ZİHNİMİ OKUMAYI BIRAK!
+ZİHİN OKUMAK MI?!
-ZİHNİMİ OKUDUĞUNU BİLİYORUM! BUNU TÜM OKULA YAYACAĞIM. KİMSE SENİ SEVMEYECEK!
+Zaten kim seviyor ki? (Fısıldadım)
-KES SESİNİ UCUBE!
Ucube... O kelime beni ruhumun derinliklerine kadar beni kızdırmıştı. Sinirden ağlıyordum.( Ben sinirlenince hep ağlarım.) Ayağı kalktım. Sinirden gözüm kararmıştı. Sonrası mı? Sonrası derin bir karanlık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş'in Kızı
Science Fiction' ' Uyandım... Her zaman ki gibi normal günüme başlayacaktım. Fakat içimdeki his hiç öyle olacağını söylemiyordu. O gün bir şeyler olacağının farkındaydım. İnsanız sonuçta geleceği göremiyor olmamız hissedemeyeceğimiz anlamına gelmiyor ne de olsa. H...