3

417 53 34
                                    

"Tony." Gözlerim yarı kapalı bir şekilde Steve'in yatağında uzanıyordum. O da yanımda uzanmış yeni kestirdiğim saçlarımla oynuyordu. Sırtımı onun göğsüne yaslamıştım. Yeni barışmıştık. "Keşke saçlarını kestirmeseydin."

Omzumun üstünden ona döndüm. "Babamı biliyorsun." Saçlarımdaki elini çeneme indirirken mırıldandı. "Evet ama seni de biliyorum." Eh, babamın kurallarına pek uymadığım bir sır değildi. Omzumu silktim sadece. Çenemin üstündeki parmakları ileri geri gezinirken mırıldandı.

"Bana kızdığın için mi kestirdin onları?" Sertçe yutkundum. Steve saçlarımı okşamayı severdi. Sinirliyken ya da huzursuzken saçlarımı koklamanın ya da onlarla oynamanın onu mutlu ettiğini söyleyip dururdu. Uzanıp burnunu saçlarımın arasına daldırdı. "Hala beni mutlu ediyorlar ama." Elimle onu göğsünden hafifçe ittirdim. Anlamayarak bana baktı. "Ne? Hala küs müyüz?"

Uzanıp elini tuttum ve uzun ince parmaklarıyla oynarken konuştum. "Değiliz ama bir şey konuşmamız gerekiyor."

Dirseğini yastığına yaslayıp gözlerini ilgiyle bana dikti. "Neyi konuşuyoruz?"

Sıkıntıyla bir süre parmaklarını inceledim. Sabırla konuşmamı bekliyordu. "Gitmeyi düşünsem... buna ne derdin?" Gözlerimi kaldırıp yüzüne bakmıştım. Çenesini sıkmıştı ama bunun dışında sakin duruyordu.

"Öyle bir fikrin mi var?" Omzumu silkip gözlerimi yeniden parmaklarına diktim. "Var denemez, sadece konuşuyoruz." Elini parmaklarımın arasından çekti.

"Gidecek misin gitmeyecek misin?" Oflayarak sırt üstü döndüm. Ellerimi gözlerime bastırdım. Uzandığı yerden doğruldu. "Tony çok basit bir soru bu. Gidecek misin gitmeyecek misin?" Sesini hafif de olsa yükseltmişti.

Ben de uzandığım yerden kalktım. "Bilmiyorum!"

"Gidersen bu her şeyin sonu olur Tony! Benim hiçbir yere kıpırdayamayacağımı biliyorsun."

"Ölene kadar burada kalmak istemiyorum Steve! Babama daha fazla katlanamam!"

"O zaman kasabanın diğer tarafında eve çıkarız. Sen ve ben!" Hıhlayarak ona baktım.

"Kasabanın diğer tarafı da aynı yer! Burada yaşamak istemiyorum." Yatağından kalkarak konuştu.

"Beni? Beni istiyor musun?" Ben de kalkıp ona doğru yürüdüm. "İstiyorum! Tabii ki de istiyorum "Steve." Bana ilerleyip ellerimi tuttu. "O zaman gitme."

Ellerim onunkiler arasında biraz küçük kalıyordu. Yale'e başvurduğumu nasıl söyleyecektim ki ona? "Penn State buraya o kadar uzak değil." Bir elimi çekip anlımı ovuşturmaya başladım. "Tony... Penn State'e başvurdun, değil mi?"

Gözlerimi kaldırıp ona baktım. Tuttuğu elimi bırakıp o da bir süre bana baktı. "Ama sen gitmeye çoktan karar verdin. Değil mi?" Sesi buz gibiydi şimdi. "St-"

"Neresi?" Huzursuzca eline uzandım. Bir adım geri çekildi. "Neresi?"

"Yale." dedim fısıltıdan biraz daha yüksek bir sesle. Başını sallayarak mırıldandı. "Yale?"

"Gitmek zorunda değilim." Dedim ona yaklaşarak. "Ama gideceksin! Gideceksin değil mi?" Benim ve penceresinin arasından çıktı. "Gideceksin! Babanın adımlarını takip etmiyorsun, tebrikler! Her şeyin içine sıçıyorsun ama babanın adımlarını takip etmiyorsun. Harika. Aferin sana."

Ben de sinirleniyordum. Nasıl bu kadar bencil olurdu. "Anlamıyor musun Steve? Burada kalamam. Penn State'e gidemem!"

Başını iki yana salladı. "Gidemem değil, gitmezsin!"

Geçmişe DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin