••
Yoongi, Seul'un sert rüzgarına meydan okumak istercesine kaldırdığı siyah paltosunun yakalarını kendine siper edebilmek adına hafifçe omuzlarını havalandırdı. Ellerini ceplerine yerleştirdiği bu palto, üzerinde ağırlaşıyor gibiydi ve Yoongi bir paltoyu omuzlarında taşıyamayacak kadar yorgun hissediyordu.
Yeniden aynı ruh hali içerisindeydi; ruhunun yanarak can vermeye yüz tuttuğu içinde işler hiç de yolunda değildi, içinde fırtınalarına şiddetli lodoslar ekleyecek kadar her şey karmakarışıktı. Ama dışarıdan yine aynı çarşaf gibi düz bir deniz görüntüsü çiziyordu.
Paltosunun ceplerindeki elleri terlemişti, avuç içleri batan tırnakları yüzünden acısına acı katıyordu ancak Yoongi tüm bunları önemsemeyecek kadar başka bir şeye takılı kalmıştı.
Uğrunda delirdiği kadının soğuk mezar taşındaki ismine.
Dakikalar önce vardığı mezarlık, girebilmesi adına oldukça kendini zorladığı bir zaman dilimini kapsayan büyük bir uğraşa dönüşmüştü. Verdiği savaş sonrası bozguna uğrayan ruhu, ayaklarına söz geçirememiş ve Yoongi'yi çoktan Fleur'un mezarının yanıbaşına getirmişti.
Şimdi önünde daha büyük çaplı bir savaş vardı. Çoktan kaybetmiş olduğundan haberdardı, absürt olarak bunu ruhu da kabullenmişti. Ancak şimdi bedenine söz geçiremiyor ve dakikalardır mezarın başında öylece dikiliyordu.
Bir şeyler yapması gerektiğini farkındaydı; belki bir nefes vermeliydi mesela artık, belki de birkaç gözyaşı dökmeliydi, ona burada olduğunu söylemeliydi. Ya da kasılan vücudunun yeniden hareket edebildiğini beynine iletebilmesi adına hareket etmeliydi. Ama hiçbirini yapamıyordu ve bir şeyler yapması gerektiğini fark ederek hiçbir şey yapamamak onu daha da delirtiyordu.
İçi acıyordu, canı yanıyordu. Ellerinin titrekliği canının acısını her hissedişinde daha da şiddetleniyordu. Dozu artan bu şiddetin sonu iyi değildi ve çocuklara sert bir dil ile ona yalnız geleceğini söylemesi üzerine burada tek başınayken herhangi bir nöbet geçirmesi pek de sağlıklı durmuyordu.
Tam o sırada dudakları kıvrıldı. Aklından geçen son şeyler adına buz tutmuş yüz hatlarındaki soluk renkli dudaklar hafifçe kıpırdandı ve Yoongi donuk bakışlarına alay dolu bir gülüş ekledi.
Onun mezarındasın ve ölmeyi diliyorsun, yine de aptal bir nöbet esnasında yalnız olmaktan mı korkuyorsun? Aptalsın oğlum sen.
Ve yine yapıyordu, kendi kendine konuşuyordu. Alaylı dudakları mühürlüydü ancak içinden kendi benliğini eleştirmeye devam ediyordu. Bunun sonunun delirmek olacağını bile bile kendini tüm bu olaylar zincirine dahil ediyordu. Acı olanı ise, bunu umursamıyor oluşuydu.
"Namjoon her şeyin benim uydurmam olduğunu söylüyor," Duraksadı. Evrenin şu dakikalarını onun yanında geçiriyor olduğuna dahi inanmakta güçlük çeken beyni doğru kelimeyi bulsa da dudakları bu kelime için hazır değildi. Yine de umursamadı, birçok şey gibi. "Sevgilim."
Birden Fleur'un yüz hatları düştü Yoongi'nin zihnine. Ona her seferinde sevgilim diye seslenirdi, Fleur bu kelime sonrası usulca bakışlarını aşık olduğu adamla buluştururdu; dudaklarını utançla birbirine bastırır, kaşları şaşkınlıkla havalanırdı ve birkaç saniye sonra yüz hatları tamamen gülme eylemi adına komutlanırdı. İnci dişleri sırasıyla dizilerek dolgun dudakları düz bir hal alırdı, yanağında belli belirsiz tek bir gamzesi gün yüzüne çıkmak için kendini zorlardı. Ve tüm bu duygu değişiminin güzelliği, Yoongi'nin kalbini acıtırdı.
Öngörülen nemlenme gerçekleşebilmek adına önce sol gözünden yanağına inişini gerçekleştirdi, hemen ardından bu gözyaşını bir ordu misali takip eden diğerleri Yoongi'nin her iki yanağını da iyiden iyiye ıslatmıştı. Ancak Yoongi, Fleur için akıttığı gözyaşlarını silmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.21
Fanfiction"beni hatırlamıyorsun yoongi. sadece şey sormak için... ölmesine yirmi gün kalmış bir kızın isteklerini yerine getirir misin?" ☾ :: 21.11.18 - 06.03.19 :: ©slyoldfox »