üç

59 12 33
                                    

bazen hayatın ne getirdiği belli olmaz. hayat kızgın demiriyle sana yaraları kapanmayacak acılar yaşatır. ben ise çok zorlanıyorum. ne yapacağımı bilememiş bir çocuk gibi körebe oynamaya devam ediyorum. yaşamanın imkansız olduğu bu zamanda zaman geçirmek çok zor.

"velihat prens bugün ben size yardımcı olacağım... harem ağalarına çok geç olduğu için dinlenmelerine izin verdim."

öyle ki benden daha düşünceli ve bilinçliydi. olması gerekenleri biliyor, tartıyor ve yapıyordu. ona bir velihat prens olarak imreniyordum. seokjin olarak ise sadece iğrenebiliyordum.

"o halde gerek yok taehyung, sende dinlenmeye gidebilirsin"

eğildi ve gitti.

odama girdiğimde burda olmak istemediğimi tekrar anladım. bu şatafat bu abartı, ne gerek vardı?

burada gökyüzü yoktu, tavan vardı. hayallerimi güneş ışığına kavuşturacak pencere dahi yoktu. nefes almam için sadece bir aralık bırakılmış, ben ise o aralıktan kuşların özgürlüğünden dileniyordum.
isteğim insanların saygısı veya yalan kusan cümleleri değildi. istediğim sevgi sahibi ve öz olabilmekti. kendime özgü olabilmek. özümü özümsememiş olanlarla vakit öldürmek değil.
zaman oluk oluk akıyordu ellerimin arasından, oluk oluk akan gözyaşlarımı aratmadan. ve ben... ve ben bir daha gelip gelemeyeceğim belli olmayan bu dünyada yükseklerde ama yalnız; yerimde sayarak ilerliyordum. yalnızım evet. tek başına değilim. ama yalnızım. gözyaşlarımdan önümü göremezken benden doğru yolda gitmemi istiyorlardı. doğru yol... kimin doğrusu bilemiyordum. ama sonu uçurumu bile çıksa mutlak bir doğru yol vardı. itelendiğim. gitmeye zorlandığım. boya fırçalarım ve boyalarım beni bekliyordu yolun başında. ya geri dönecek ve kendi yolumu çizecektim ya da rüzgarın yaprağı sürüklediği sürüklenecektim. uçuruma...
ya gerçek ben olacaktım ya da onların yarattığı ben.
ya seokjin olacaktım ya da velihat prens.

"seokjin, iyi misin?"

oda açılmış taehyung yanıma gelmiş hatta elini omzuma koymuştu bile. gözyaşlarım gözlerimi kırpmamla birlikte yanağımdan süzüldüğünde onu daha net görebilmiştim. konuşamadım. elinin omzumda oluşu beni daha çok ağlattı.
ağladım.
sarıldı.
sarıldım.
uzun bir süre öyle kaldım. iyi hissettim. sanki kaybettiği oyuncağı bulan bir çocuk gibi özlem doluydum. sarıldığından birkaç dakika sonra aklıma geldi. annem ölenden beri bana kimse sarılmamıştı. beş yaşımdan beri.

sonunda kollarımız ayrıldığında bana neden dercesine bakıyordu. bir kere -birden fazla- karşısında küçük düşmüştüm. artık olacaklar umurumda değildi. tahtı ona vermeye de hazırdım. sorumluluk dürtüm koşarak uzaklaşırken hızla yaklaşan sümüklü yanımla beni yerin dibine sokmak için birbiriyle yarışıyorlardı.

"sen neden geldin?"

en büyük sorunumdu aslında. gelmeseydi güzelce bir ağlayacak sonra resim çizecektim. rutinim bozulmuştu. sinirim bozuldu ve istemeden yüzümü ekşittim.

"bir şeye ihtiyacın olup olmadığını sormak için gelmiştim..."

"ehehe, beni çıplak yakalamak için mi geldin yoksa?"

neden beynin hücrelerim beni arada terk ediyordu. bu nasıl bir soruydu? neden sorulmuştu? ben kimdim? velihat prens değil miydim? gerçekten nasıl bir prenstim. yine yüzümü ekşittim.

"sizi zaten daha önceden çıplak gördüğüm için sizi yakalamak gibi bir niyetim yoktu."

"sizli bizli konuşmaya ne lüzum var?"

"seokjin iyi misin? gerçekten?"

uzun süredir farkında olmadığım ama kenetlenmiş ellerimize baktım. elimi çekecekken daha sıkı tuttu.

"seokjin bak biliyorum. her şeyi. ama unutma biz dostuz. bana anlat. yükünü paylaşmama izin ver."

gözyaşlarımı tekrar serbest bırakan gözlerim artık acıyordu. zaten fazla büyük olmayan gözlerim şiştiği için görmemi zorlaştırıyordu.
konuşmak istemedim. onunla, konuşmak bir yerlerde ölmüş olan gururumu diriltmişti.

"taehyung, birlikte yatalım mı? eski günlerde ki gibi?"

dirilen gururuma kılıç çekmiş ve eski yerine yollamıştım. bugün seokjin olmak istiyordum. seokjin olsa böyle mi derdi? o da muamma.

hiçbir şey demedi. zaten oturduğumuz yatakta beni kaldırmadan kucağına aldı ve yatakta iyice yukarı çekti. yastığı başımla oranlayınca beni bıraktı ve üzerime yorganı örttü. kıyafetlerimin olduğu yere gitti. gururum sorumlukluk bilincimle oturmuş bunları köy oyunu izler gibi izlerken taehyung benim bir diğer geceliğimi giymeye koyulmuştu. onu izleyecek değildim fakat daha önceden kürekle başına vurduğum merakım çakralarını açmış ve yattığı yerden doğrulmuştu. utangaçlığım onunla savaşırken ikisi de yarı yarıya galipti. parmaklarımla gözlerimi kapatarak -bir gözümü- izlemeye koyuldum.
bedeninde yara izleri vardı. bazıları derin bazıları silik benim yakıştırdığım ama bir tarafımı da üzen yara izleri hırpalanmış kağıdı anımsatıyordu. yaralarına dokunmak istedim. iyileştirircesine... sonra hayal ettim. utangaçlığım tamamıyla beni ele geçirmiş olacaktı ki iki elimi gözlerime siper etmiştim. hatta utangaçlığım yanaklarıma kan pompalamış, olmayan ateşimi çıkarmıştı.
gözlerimi tekrar araladığımda hep dağınık olan saçlarını at kuyruğu şeklinde toplarken gördüm onu. işte şimdi hiç bilmediğim çok derinlerde gömülü bir duygu(?) bir his(?) uyanır gibi oldu içimde. içimdeki hiç bir his hiç bir duygu ya da herhangi hiç biri tanımayacak oldu ki hepsi kaçar adımlarla uzaklaştı benden. o hisle tek başıma kaldım. bu bedenimin olmayan ateşini daha çok yükseltti. hatta üzerime örtülü yorganı atar gibi oldum.
sonra geldi. soğuk bedenini bir lav gibi yanan bedenime yasladı. içimdeki o duygu iyice gün yüzüne çıkarken ürperdim. yüzümü ekşittim.

"garip hissettim."

utangaçlığım hemen kaynaşmış olacakki o hisle el ele tutuşmuş kalp damarlarımı zorluyorlardı. hasta gibi hissediyordum. olacaktım? bence evet, onlarca hayır.

"bende..."

"ne yapsak ayrı mı uyusak?"

"sevdim ama... böyle uyumayı."

bir çocuk vardı ya oyuncağını kaybetmişti ve yeniden bulmuştu şimdi o çocuk o oyuncağıyla kimse olmadan sarılıp sarmalanmıştı. beş yaşındaki kanlı mezarlığından kalkmıştı, huzur... huzurum...

tüm duygularımın dirilip tekrar öldüğü bu gece unutamadığım anlardan olmuştu. o gün o tahta oturduğumda bile bu gece aklımın bir köşesinde bana dayanak olmuştu.

"ha birde... yüzünü ekşitince çok tatlı oluyorsun."

*
acıklı mutlu bir şey oldu bu bölüm. ilk iki bölümün toyluğu ayrıca bu ve bundan sonra gelecek bölümlerin toyluğu içinde özür diliyorum. pek acemiyim. kusura bakmayın...

umarım beğenmişsinizdir. sizi seviyorum. iyi okumalar~

edit: bu bölümü sanırım yanlışlıkla taslağa almışım. yeniden yayımlıyorum. belki yeni bölümde gelebilir. sizi seviyorum.

dolunay surat •taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin