bahar... çocukların yalpalayarak koşuşturduğu, sevgililerin gizlice buluştuğu, velihat prenslerin ise sadece çalıştığı mevsim. ah, gerçekten sanki nolurdu normal biri olabilseydim. her gün yalancı bakışlardan, yalancı sözlerden, yalancılardan bıktım.
"velihat prens, uyandınız mı?"
dışarı bakan penceren uzaklaştım ve kapıya doğru yöneldim. kahvaltımı bahçede edeceğim, diyerek kapıyı açtım ve hızlıca çıktım.
kimseyi görmemek adına dua ede ede hızlıca bahçeye yöneldim. bugün kral kim'in kuzeni shenqué amca gelecekti. kendisi babamın iç düşmanıydı. tahtı zamanında babamın elinden almaya çalışsada başarısız olmuş, halkın desteğiyle babam kral olmuştu. babamın kuzeni olması onu soylu yaparken bu sıfattan aldığı güçle sarayı yönetmeye ve babamın gözünü korkutmaya başlamıştı. babam, kral kim; güçlü bir kraldı. fakat yaşlanmıştı. bunu ne kadar kabullenmesemde sıra bana geliyordu. shenqué ise bana eşlik ediyor ve sıranın bana geldiğini kabullenemiyordu. onun için vakit geçmişti ama benimle yaşıt olan oğlu için hiçbir şey geç değildi. bu yüzden beni hep onunla kıyaslaması ve saray halkınıda buna alıştırmasıyla artık herkes taehyung'u benim rakibim olarak görmeye başlamıştı. sanırım onu da tahta daha çok yakıştırıyorlardı. benden güçlü ve savaşta becerikli oluşu onu her daim önde yapıyordu.
"velihat prens."
sağdan gelen sese doğru yöneldiğimde az önceki duamın kabul olmadığını anladım.
"taehyung... erken gelmenizi beklemiyordum doğrusu. ne büyük süpriz oldu ama."
dimi ama...
"rahatsız ettiysem n'olur bağışlayın. ama bilirsiniz babam... "
"gerek yok şimdi bu sözlere. kahvaltı yapmadıysan buyurmaz mısın?"
buyurma. lütfen.
"rahatsız etmezsem, bi'tabii."
of...yavaş adımlarla ilerliyorduk... kahretsin. kahvaltı benim çoğu kişiden gizlediğim bahçemde hazırlanmıştı. onu oraya götürmek zorunda olduğum şimdi başıma dank etmişti. seokjin!
"aish."
"bir şey mi oldu, velihat prens?"
"yo-yok, sorun yok devam edelim."
gizli bahçeme -gerçi artık gizli denilemez- gelmiştik. emrime uyan hizmetkarlar orda görünmüyorlardı. bu bahçede yalnız kalmayı ve kimsenin yanımda kalmamasını emretsemde şimdi keşke hizmetkarlar olsaydı diyorum. aish, gerçekten...
"burayı ilk kez görüyorum. gerçekten çok güzel."
"ah, demek öyle? hadi oturalım." diyerek kısa kesip elimle geniş minderleri gösterdim. o önümde ben arkasında ilerlerken neye takıldığım belirsiz aniden bana doğru dönen taehyung'un üstüne düştüm. gerçekten! velihat prense bakın düz yolda yürüyemiyor. aniden düşüncelerime sıcak bi nefes daldı. taehyung dudağı ile burnum aynı hizadayken kafamı kaldırdım. gözlerinde anlayamadığım bir ifade ile bana bakıyordu. sanırım müthiş dalga konusu olmuştum ona.
"ah sanırım taşa takıldınız. yardım edeyim, velihat prens."
kafamı tamam dercesine hafifçe salladım. ben yavaşça üstünden kalkarken, elimden tuttu. kıyafetimi ellerimle silerken o da kıyafetimdeki çamurları siliyordu.
"taehyung, iyiyim. lütfen oturalım artık."
bana tamam dercesine doğru eğildi. ve sapasağlam minderlerimize oturduk. ona elimle başlayabilirsin manasında buyur ettikten sonra yerinde başını eğerek çatal kaşığını aldı.
sessiz bir kahvaltıydı. çatal kaşıklar bile ses çıkarmaktan korkuyordu. kuşlar ötmüyordu. rüzgar ağaç dallarının arasından parmak ucunda geçiyordu. fazla yemek yemedim. ama güzeldi. nedense gizli olmayan gizli bahçemde onun varlığı beni rahatsız etmemişti. hep buraya aitmiş gibi bir his kaplamıştı ruhumu. sanki buranın gülüydü, çimeniydi, yıldızıydı. sanki hep buranındı. düşüncelerimi sesi böldü."gerçekten çok güzel bir yer burası. hayran kaldım doğrusu. sadece siz mi biliyorsunuz burayı yoksa?"
"küçüklükten beri burada fazlasıyla yalnız kalmışlığım oldu. benden başka kimsenin bildiğini sanmıyorum. kralın bile. eh, gerçi artık sen biliyorsun, değil mi?"
aralarda gülerek, samimi tavır takındım. o ise şaşkındı ama yüzünde nedense mutluluk sezdim. dudakları istemsizce gülüyordu çünkü. bir düşmana göre fazlaydı sanki.
"nasıl müteşekkir oldum beni böyle güzel yerle buluşturduğunuz için. sağ olun velihat prens."
tam o sırada hizmetkarlarımdan bir kaçı geldi.
"velihat prens, kahvaltıdan sonra yıkancağınızı söylemiştiniz. sizin için kraliyet hamamını hazırladık."
"misafirlerimizle ilgileneceğim."
ardından taehyung kalktı ve "lütfen planınızı bozmayın. ben babamın yanına gideceğim."
düşünmeden, bir anda ağzımdan çıkan cümleye yanımızdaki ağaçlar bile şaşırmıştı sanki.
"madem öyle sende bana eşlik et. taehyung."
-
sıcak suya bedenimi bıraktığımda düşüncelerimden bir nebze olsun sıyrılmıştım. kaslarmı gevşetmiş su, aynı zamanda nefesimi rahatlatmıştı. kahvaltıdan sonra yıkanmayı severdim. annemle böyle yapardık çünkü. ayrıca akşamları genellikle dışarda olurdum.
"bugün epey hoş vakit geçiriyoruz değil mi, seokjin?"
kaşımı kaldırarak taehyung'a doğru baktım. neydi bu saygısız tavır şimdi? en son sekiz yaşında görüştüğümüzde böyle bir tavır sergilediğini hatırlıyorum.
"şaşırmış görünüyorsun. beni buraya davet ettiğinde bende şaşırdım."
"taehyung, iyi misin? sıcak su iyi gelmedi galiba?"
"girmeden bilemeyiz."
bana doğru yönelip tüm bedenini sıcak suya daldırdı. başını sudan çıkardığında yüzümüz çok yakındı. sıcak sudan olsa gerek içim daralmış, kalbim sıkışmıştı.
"gerçekten ne yapmaya çalışıyorsun, taehyung? bu üslupta ne böyle?"
yakın olan yüzümüzü iyice yakınlaştırmış ve dudaklarımuz arasında bir nefeslik boşluk kalmıştı. gözlerini dudaklarıma yönlendirip sıcak nefesini üfledi. İki dudağımı birbirine istemsizce bastırınca silik bir şekilde sırıtıp kendini yanıma fırlattı.
"velihat prens, kraliyet hamamında yıkanmayalı uzun zaman olmuştu. hatırlıyor musunuz küçükken birlikte yıkanırdık burda. geçmişi hatırlattı bana."
daha demin saygısızca konuşup ne olduğu belirsiz olan haraketleri o yapmamış gibi yanımda oturuyor ve ne diyeceğimi bekliyordu. üstelemedim.
"öyle."
yana doğru uzandı ve eline hizmetkarların bıraktığı üzümlerden bir parça alıp yemeye başladı. hala önceki haraketleri düşünüp ona bakıyordum. gerçekten neyin nesiydi onlar öyle? onu uzun süre yerken izlemiş olacağım ki bana üzümlerden uzattı. samimiyetsizce sırıtıp tam elimle alacakken bir anda üzümü ağzıma götürdü. şaşkınlıkla aralanan ağzıma parmak ucuyla üzümü yerleştirdi. elini çekerken parmak uçları dudağıma belli belirsiz sürtüp üzüm yemeye devam etti. n'oluyordu bilmiyorum ama bu sıcak su beni epey bunaltmış, kalbim darlanmıştı.
"ben çıkıyorum, sen devam edebilirsin."
"öyle olsun, seokjin"
▪▪▪
merhaba. bu benim ilk hikayem. ilk hikayemi tarihi konulu seçerken çok tereddütlüydüm. umarım beğenirsiniz.medya: taehyung kraliyet hamamındayken. (hikayaye inandırıcılık katmak için bu tarz shoplar yapıyorum. umarım başarıyorumdur.)
önerileriniz ve görüşlerinizi eksik etmeyin. teşekkürler.
iyi okumalar~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dolunay surat •taejin
Fanfictiontek aşkım tek nefretimden yeşermişti - taejin içerir.