Başladı ... *S

19 1 0
                                    

C...

Her zamanki sabahına uyanmış olan genç adam. Sessizliğinin içinde ki çığlıkları dinliyordu. Bu çığlıkları tabiki de sadece o duyuyordu çünkü çığlıklar onun iç çatışmasıydı. Bu çatışmanın elbet sonu yoktu ama zarar gören sadece kendi olamazdı. Bu çatışma başkasına da zarar versin ki genç adam asıl çığlıkları tada bilsindi.

Kapısının çalmasıyla çığlıkları kısa bir sükunete büründü. Gir  komutunun verdikten sonra babasının adamlarından biri içeri girdi.  Şaşırmıştı genç adam. Babasının adamları burdaysa babasıda burada olmalıydı ve buda demekti ki çığlıkları daha da çoğalacaktı.

" Efendim babanız sizinle kahvaltı yapmak istiyormuş o yüzden sizi aşşağıya getirmemi istedi." Bu onun için garipsenecek bir olaydı. Anlamıştı yine bir şeyler olacaktı.

Belini yataktan kaldırdı ve bekledi başka bir şey yapamazdı. Belinden aşağısı işlevsizdi çünkü.

Adam elektrikli sandalyeyi yatağa yaklaştırdı ve genç adamı kaldırdı. Adam baya güçlüydü ki bir hamlede kaldırdı kendisini. Korkmuştu ve düşündü 'eğer yürüyebilseydim bile ona karşı koyamazdım' diye.

Elektrikli sandalyesine bindikten sonra adamın ilerletmeye çalışmasıyla onu durdu. " Ben sürerim" Bu konuda kendini çok kötü hissediyordu. Evet ayaklarını kullanamıyor ve bu konuda çok yardım alıyordu ama ellerini kullanabiliyordu. Başkasına muhtaç olmayı sevmiyordu.

Dubleks evde üst kat onundu daha doğrusu kaçabilme ihtimaline karşı   odası oradaydı. Neyse ki ev asansörlüydü ve tekerlekli sandelyesini asansöre doğru sürdü.

Asansörün durduğunu hissettiğinde  sahte bir mimekle babasının olduğu masaya doğru ilerledi.

Babası eve çok nadiren gelirdi çünkü işini - daha doğrusu parayı- çok severdi. Bu yüzden hep şirkette olurdu. Aslında eve geldiğinde de şirketteyymiş gibi olurdu.

" Cenk artık şirkete gelip bana yardımcı olmanın zamanı gelmedi mi? " Neyse ki hemen konuya girip gereksiz bir sohbet açmadığı için sevinmişti.

Bi de kendisine, ismiyle seslenip oğlum dememesine sevinmişti. Demesini  istemezdi çünkü ona bu kadar acı çektirmiş birini görmek bile istemiyordu ama  kendine bakamayan ilgiye muhtaç biriydi.

En çok annesine muhtaçtı. Onun yüzünden kaybettiği annesine, geçmişi hatırlamasıyla sinirlendi. Şimdi değildi savaşmak için güçlü olmak zorundaydı. Gücünü toparlaması lazımdı. Şimdilik sadece boyun eğen, güçsüz ve uslu  çocuğu oynamalıydı.

" Peki" dedi sadece ve yemek yemeden masadan uzaklaştı. Midesinin kaldırcanı sanmıyordu.

Odasına çıktı ve yalnız kalmak için  dinlenceğine söyleyip odasında olan adamları odadan çıkmalarını bekledi.

Zar zor bulmuş ve babasından sakladığı küçük çerçeveli eski fotoğrafı eline aldı ve öptü. Annesinin özlemini böyle gideriyordu.

Hatırladı...

Hatırlamaması gereken şeyleri hatırladı ve sözünü geçiremediği göz yaşlarının akmasına izin verdi

Acı (geçmiş) başladı...

" Anne neden buran mor renkte" küçük oğlan annesinin dizine yatmış saçını okşamasına izin veriyordu. Aniden annesinin yüzünde  mor renkte ki deriyi görünce meraktan sordu.

Annesi fondötenle bile kapayamadığı morlukları elini götürdü ve endişeyle ne söyliyceğini  düşündü. " Sanırım yürürken önüme bakmadığım için bir yere çarptım. Sen hep önüne bak dikkat et olur mu!" Daha küçük ve masum olmasından dolayı  annesine hemen inanan çocuk, kapının hızlıca açılıp kapanmasıyla korktu. Annesi daha fazla korkmuştu ve hemen oğluna seslendi." Baban gelmiş olmalı cenk biz biraz konuşcaz hadi sen  odana gidip piyonanı çal. " Oğlan annesine kafa sallayıp annesinin dizinden kalktı ve babasının yanından geçip hızlıca odadan çıktı. Babasından korkardı. Babası bir bakışıyla bir insanı eretebilir. Duruşuyla ağırlığını ortaya koyabilridi.

Hemen odasına gidip piyonasının başına geçti. Tuşlara parmağını yerleştirdi. Odasında en çok piyona sını severdi. Sonuçta ona piyona çalmayı annesi öğretmişti.

Annesi aklına gelmişken annesini  öpmeyi unuttuğunu hatırladı. Annesinin öpücüğü ona uğur getirdiğinden odasından çıktı. Anne ve babasının bulunduğu odaya gitmek   için merdivenlere yöneldi. Bu annesini ve babasını kızdırcaktı biliyordu. Annesi onu babasıyla  konuşacağı zaman yanına gelmemesini ve odasında piyona çalmasını, onlar konuşurken rahatsız etmemesini söylerdi.

Merdivenleri  çıkacağa zaman endişeli hizmetli bir kadın onu durdurmaya çalıştı. " Cenk senin şimdi  odanda olman lazım. Annenle baban şuan çok meşgüller." Cenk, ona ne denilirse denilsin karşı çıkmayan daha doğrusu böyle  öğretilen ve tembihlenen bir çocuktu. Arkasını döndü ve yavaşça ilerlediği sıra da  kadında ordan ayrılmıştı. Cenk bir şeyin kırılma sesiyle yine arkasına dönüp merdivenlere ilerledi. Sessizce çıktı ve annesiyle babasının olduğu odanın kapısında durdu. Kapı kolunu tuttu.

Babasının kükremesiyle irkildi ve tuttuğu kapı kolunu bıraktı. Korktuğu için kapıyı açmaktan vaz geçti ve kapının deliğinden görebildiği kadarını gördü ve duydu. Gördüğü şeylerle ne yapıcağını bilemez halde korkuyla  eliyle ağzına bastırdı.

Annesini yerde - sesi duyulmaması adına - ağzını sımsıkı kapamış ve  kendini fazla sıkmaktan ter ve gözyaşlarının  yüzünde karışdığını gördü. Babasının ise annesine kemerle vurduğunu ve yerdeki kanla  kaplı cam kırıkları...

Ve görmemesi gereken daha fazlası!

Bu o çocuğun yıkıldığı, öldüğü andı ama o gün sadece o çocuk değil annesi de ölmüştü. Bu o çocuğu daha çok acıtmıştı ve o artık çocuk olmak  için çok  büyümüştü onu büyüten şey ise acıydı.

Yakalanması ise kötü olmuştu ve babası o gün aynı yerde aynı şeyle onuda dövmüştü. Onun  kafası annesine dönüktü ve ona 'kalk anne beni öp ve tüm acılarımı unutuyum' diyordu. Ama annesi duymuyordu belki de nefes dahi almıyordu. O an oda orda ölmek istedi ama babası onu öldürmedi. Acıdığından değil ona lazım olduğundan öldürmemişti. O çocuğun tek isteği orda ölmek iken sadece bacaklarını kaybetmişti, keşke kaybettiği tek şey bacakları olsaydı ve hayatını - annesini - kaybetmeseydi.

... Acı (geçmiş) bitti

Gözyaşları annesinin resmine düştü ve suçladı, babasını değil kendini suçladı. "Eğer korkak olmasaydım o adama karşı çıksaydım belki sen ölmicektin anne belki ben..." daha fazla konuşamadı ve kendini sessizliğe bıraktı.

Şimdi sessizdi ve onun bu sessizliği fırtına öncesi sessizlikdi ve bu fırtına ya  çoğu şeyi yok edecek ya da bazı şeyleri var edecekti.

Evet  bu
A...
Cenk
I...
'nın ilk tanıtımıydı. A yerine C' den başladım çünkü bütün oklar onda birleşiyor yani merkezimiz o.

Umarım anlaşılır yazmışımdır. 😊

Kendinize🌸 iyi 🌸bakın :-*

Öbür bölümde A 'yı tanıtcam.
                            ⬇️
Spoiler :* Çukur * yandı* öğretmen

👋🤗👋

:-*

Blood,Sweet and TearsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin