❂ 18 | Kalp Atışını Dizginle

4.1K 225 301
                                    


***

18

Kalp Atışını Dizginle

_ _ _ _ _ _ _ _ _ _

Bir makine yanlış çalışırsa bu onu yapan mühendisin suçudur, makinenin değil.

Eylül 2015
Manhattan

_ _ _

"Ondan... Uzak... Dur..."

Can çekişirken söylenen bu sözcükler kulağına ulaşsa da bir anlam barındırmıyordu. Kan damlacıklarının süzüldüğü bu yüzü tanımıyordu. Yerde sürünürken tek yaptığı ona tepeden bakmaktı. Tabancasını kınına yerleştirirken yaşlı adamın yüz kendisine döndü. Koyu kahverengi gözlerde büyük bir şaşkınlık belirirken karşısındaki tanıdık yüzle kaşları da çatıldı.

"Çavuş Barnes..."

Mavi gözleri irkilmesiyle gerçekliğe açıldığında sert çelik tonunu yitirmişti. Acı fırtınasına maruz kalan bir denizin rengindeydi. Soğuk ter damlacıkları şakaklarından süzülürken göğsü aldığı kesik nefesler yüzünden tıkalıydı. Bilinçaltının meydana çıkardığı görüntülerde anlamlandıramadığı olayların duygusu şimdi katlanarak benliğine hücum ediyordu.

Kâbusunun zaman diliminden ona saatler gibi gelen kısacık bir sürede sıyrıldı ve sıyrıldığı an sağına döndü. Aldandığı güzel kokunun kaynağının yokluğuyla kalbinde küçük bir kısım bundan şikayetçi olsa da bedeni rahatladı. Onu kandırıp uyumaya teşvik eden kokunun kaynağı yanından gitmiş, kâbusunun seyircisi olmamıştı.

Terden yüzüne yapışmış saçlarını iterek doğruldu. Çıplak ayakları zeminle buluşurken üzerine yapışmış tişörtünü çekiştirdi. Nefeslerini ve delirmiş gibi atan kalbini dizginlemek için yüzünü kapatıp sabit kaldı. Gözlerini sıkıca kapatıp düşünceleri uzaklaştırmaya çalışsa da yapamadı. Olmuyordu. Düşünceler bir türlü onu terk etmiyordu.

Kendine geldiği andan daha da fazla vicdanı eziliyordu. Tüm bunlar, şu an oturduğu koltuk bile bencillikti. Bunların hiçbirini hak etmiyordu, hak ettiği tek şey nefretti ve o nefreti elbet bir gün alacaktı. Hiçbir şeyin gizli kalmayacağını öğretmişti hayat ona. Bir gün herkes ne yaptığını öğrenecekti ve o gün geldiğinde kendisinden en çok nefret edecek olan kişiyle aynı havayı soluyordu.

Selene Stark'ın kendisinden nefret etme düşüncesi, başka herkesin nefret ediyor olmasından daha çok canını yakıyordu. Gözleriyle toprağın sıcaklığını hissettiren kadının buz nefretini istemiyordu. O sadece Selene'in...

Başını şiddetli diye tanımlanabilecek bir tavırla iki yana savurdu. İkiye bölünmüş düşüncelerinden onu burada kalmaya ikna etmeye çalışanları çıkarıp atmak istiyordu. Kadının etrafında geçireceği her dakikanın sonu daha büyük bir nefretin kendisine dönmesi demekti. Gitmeliydi. Gitmek zorundaydı.

Kararını vererek yerinden kalkıp sessiz adımlarla üst kata yöneldi. Evin sessizliği zihnindeki konuşmaları daha beter hale getiriyordu. Her kâbusunda ona musallat olan ölü bedenler ilk defa başka bir boyuta geçmişti. Artık ondan hesap sormuyorlardı. Artık onu uyarıyor, bu uyarılarla yönetiyordu.

Çantasına eşyalarını koyarken bu kararın kırılganlığını görmezden geldi. Kendine sadece burada olmanın sırat köprüsünde yürümekle eşdeğer olduğunu, düşerse cehennemi boylayacağını hatırlatıyordu. Köprüyü geçip cennet kapısına ulaşsa ve içeri girse bile bir gün oraya ait olmadığı anlaşılacaktı. Kapı dışarı edildiğinde onu dışarıda daha büyük bir acı bekliyor olacaktı.

PANDORA ║ StarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin