iki

53 9 17
                                    

Salon büyük bir karmaşadan ibaretti. Ağabeyimin tahta geçtiğinde ilk yaptığı şeylerden biride gösterişsiz, eski gibi görünen bu salonu yeniden döşemek olmuştu. Şüphesiz tarih onu eğlencenin, barışın ve partilerin hakim olduğu sayfalarda yazacaktı.

İçeriye insan kalabalığı hakim olduğundan duvarlar, süslemeler ve kolonilere ait bayraklar dikkat çekmiyordu. Sadece rengarenk saçlar, rengarenk tenler ve rengarenk yemekler gözüküyordu. Beş sene önce ağabeyimin katılacağı yarışmalar için bu salona girdiğimde gördüğümüz manzaradan çok daha farklıydı. Aynı insanlar, beş yıl daha yaşlı aynı insanlardı. Herkes nefretini bir gecelik kenara bırakmış gibi görünüyordu, bazı insanlar dans ediyor, bazıları bu gece de bile köşeye çekilmiş siyaset konuşuyorlardı.

Aralarından sıyrılıp masama döndüğümde çocukların gözleri beni buldu. Hepsi biraz endişeli görünüyordu. Giannis diğerlerinden sonra beni de öpüp babasının masasına gitmek için ayrıldı ve ağabeyim de tahtına geçerken salona bir sessizlik hakim oldu. Elnora masaya eğilince ona döndüm. "Bu sene tek bir yarış olacakmış, ağabeyin bahsetti mi?"

Kafamı iki yana salladım. "Nasıl? Tek yarış mı?"

"Sadece tek bir yarış olacakmış. Yönetim kurulu buna karar vermiş. Anlayacağın ağabeyinin istese bile değiştiremeyeceği bir şey."

"Şu yönetim kurulu bunaklardan oluşan bir mezarlık, hala nasıl söz hakkına sahip oluyorlar anlamıyorum."

Gülüşüp Xuan'ın yanağını sıktım. Ağabeyim konuşmak istediğinde hepimiz ona döndük. Her ne kadar ağabeyim de olsa, arkadaşlarımın onu eğlenirken gördüğü yirmi yaşında bir gençte olsa herkesin önünde o bizim kralımızdı ve bizde ona göre davranıyorduk. Üstelik gerçekten oturduğu yere yakışıyor ve gerçek kişiliğini herkesten ustalıkla saklayabiliyordu.

Ciddiyetle beraber hoş bir tebessümle halkı selamladı. Salona bir yandan düzenekler kuruluyordu. Birazdan tüm her yer karanlık olacak ve kocaman duvara yansıyan görüntülerden bizim yarışımız izlenecekti. Kalbim göğsümü adeta dövüyordu. Benim için taht çokta önemli olmasa da kaybetmeyi hazmedemiyordum ve nihayetinde ailem için bunu yapmak zorundaydım. Üzerimde yarışların bana göre olmayacağına dair sinsi bir korku vardı.

Torpil olmaması açısından yarışların hiçbir özelliğine ya da kuralına tahtta oturan kişi karışamıyordu. Devletin birçok meselesinde olduğu gibi halkı temsil etmek için ülkenin dört bir yanından gelen insanların verdikleri ortak kararla sonuçlar alınıyor, böylece tahta yeni geçecek kişide halkın istedikleri yetenek ve güç üzerine biri oluyordu.

Ağabeyim insanlarla uzunca konuştu. Ağzı iyi laf yapardı. Egosunu bir kenara bırakıp herkesle muhabbet ediyor ve onları güldürebiliyordu. Birçok meseleden bahsettikten sonra, görüntü ve projeksiyon işleri nihayet halledildiğinde, sanki bu gece neden toplandığımızı yeni hatırlamış gibi boğazını temizledi.

"Sizlere üzücü bir haberim var aslında." Tek kaşımı kaldırıp onu dinlemeye devam ederken, bir yandan da arkamı dönüp duvara yansıyan görüntüye baktım. Salon belki de beş katlı bir bina uzunluğundaydı, bu yüzden duvar da uzun ve görüntü de kocamandı. Sadece tüm her yeri beyazlarla kaplanmış bir oda yansıtılmıştı. Ağabeyim devam etti. "Yönetim kurulu bir karara vardı. Onların kararlarını ailelerle paylaştım, çünkü vicdanım bunu yapmamı söyledi. Yarıştan geri çekilmek isteyen biri varsa bunu da öğrenmek istedim açıkçası, ancak herkes onay verdi."

Elnora yanımda fısıldadı. "Korkmaya başlıyorum."

"Bu gece bir kişi yeni Kralımız ya da Kraliçemiz olacak. Ancak diğerleri bu uğurda savaşırken ölecekler. Yönetim kurulu, halk, insanlar bunu istiyor. Başımıza gelecek kişi, halk için kendi dostlarından vazgeçebilecek kadar fedakar olmalı."

Salonda bir uğultu koptu. O kadar hızlı nefes alıp veriyordum ki göğsüm hızla inip kalkıyordu ve bana bakan herhangi biri panik atak yaşadığımı düşünebilirdi. Belki de yaşıyordum. Ancak içimde bu kadar güçlü kavrulan duygu korku değildi. Arkadaşlarımı öldürmek zorunda kalacağımı bilmenin verdiği çaresizlikti.

Buradan kalkmayı reddettim. Diğerleri de aynısını yaptılar. Elnora neredeyse ağlayacaktı. Ağabeyime haykırdım ve yarışa katılmayacağımı söyledim ama muhafızlar kollarımıza girip bizi sürükleyerek beyaz odaya doğru götürürken bizim isteklerimizin hiçbir önemi yoktu. Odanın içine savrulmadan önce kolumda dehşet bir yanma hissettim ve başımı zemine vurmadan hemen önce ellerimi kendime siper aldım. Xuan hemen yanıma düştü. Elnora ise bizden önce buraya düştüğü için bir köşeye geçmiş koluna bakıyordu.

Kapı kapandı. 

Etrafa bakındım. Oda bomboştu. Duvarlar beyaz, zemin beyazdı. Daha birbirimize bakmaya zaman olmadan kapının altında bir bıçak bırakıldı. Aynı anda ağabeyimin duvarlardan içeri sızan sesini duydum.

"Birbirinizi illa ki öldürmek zorunda değilsiniz. Açlıktan kendi kendinize ölene kadar hayatta kalsanız da yeter. Ancak iki kişi ölmeden oradan kimse çıkmayacak. Kurallar böyle. Tek bir bıçak var, yani kim önce davranırsa iyi eder."

Game of Death #YGMart2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin