Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki... Onun güzel yüzünü görmek, doya doya sarılmak istiyordum. Gece boyunca ondan ayrılmamak... Sadece kokusunu içime çekmek ve bir daha nefesimi dışarı vermemek istiyordum. Onun için gelmiştim geri, sevdiğime tekrar kavuşmak için. Şimdi bunun sırasıydı. Her ne kadar en ufak bir yanlış hareketimde beni yanlışlıkla öldürebilecek olsa da.
Apartman kapısının yavaşça açılmasıyla yaslandığım ağaçtan destek alarak doğruldum. Yüzümü görmüyor olacaktı ki yüzündeki o gergin ifade hala yerindeydi. Elindeki bıraç da sımsıkı kavranmış bir şekilde yerini bellemişti.
O sırada başlayan yağmur hafiften ıslanmamıza neden oluyordu.
"Bana bak lan!" diye bağırdı. "Ne diyeceksen buradan söyle bir adım daha yaklaşmayacağım!"
Tam olarak benim kızımdı. Asla değişmemişti. Onun hakaretlerini bile özlemiştim. Gülümsedim.
Beklememe sinir olmuş olacak ki bir kez daha bağırdı. "Hadisene oğlum!"
Biraz daha beklersem üstüme saldıracağını bildiğimden konuşmaya başladım.
"Simon diyor ki..." Elimi yavaşça kapüşonuma götürdüm. Cümleme devam ederken bir yandan da kapüşonumu indiriyordum. "Git ve sevgiline sarıl."
Yüzüm tamamen açığa çıktığında elindeki mutfak bıçağı sert bir şekilde yere düştü. Aramızda birkaç metre olmasına rağmen gözyaşlarını görebiliyordum. Daha doğrusu, onları hissedebiliyordum.
"Minhyung!" Bağırmasıyla birlikte bana koşup boynuma atlaması bir olmuştu.
Onu kucakladığımdaki his... Gerçekten anlatabileceğim gibi bir şey değildi.
Sonunda kalbimin üstünde kalbini hissedebiliyordum. Sonunda nefesim nefesine karışabilirdi. Sonunda, ay ışığıma, ömrüme kavuşabilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Just Simon ~Mark Lee~[✅]
Fanfiction+Come on, it's just Simon. It won't bite you.