chapter ten

618 65 8
                                    

bölümün kısalığı için özür dileyemem çünkü bir sonra ki bölümlerde bombaları patlatıcam bumbum. ayrıca markhyucksdaughter 'ın isteği üzerine konusu yangyang&hendery olup ismi "if i believe you" adlı hikayemi yazdım. ilk bölümünü profilime girerek okuyabilirsiniz.

-

"Bunu yapamam." Geri çekilirken konuştuğumda Xiao Jun kaşları çatık bir şekilde beni inceliyordu. Yapamazdım, çünkü korkuyordum fakat neden korktuğumu ben de bilmiyordum. Hemen yanımda dururken nefes alışverişlerimi düzene sokmaya çalışıyordum fakat yapamıyordum. Onun yanında panik atak geçirmek için hazır da değildim.

"Sorun ne?" Başını bana doğru eğerken kafamı başka bir tarafa çevirdim.

"Aramızda ki sorunları çözdüğümüzü zannetmiyorum."

Sırtını dikleştirirken ona baktığımda dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. "Hemen çözebiliriz."

"Çözebilir miyiz? Benimle olmak istemediğini söylediğin zamanları hatırlamak ister misin? Tüm vaktini Dakota'ya ayırmak istediğini de aynı zamanda!"

Eliyle alnını ovalarken, "Biraz sakin ol, Yun," diye söylendi. "Neden küçüklüğümüz hakkında konuşacağız ki?"

"Küçüklük mü? Tanrı aşkına, bir anda habersiz çekip gittin ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun. Bu sana çok küçüklük gibi mi geliyor?" Sesim sandığımdan da yüksek çıkınca derin bir nefes aldım.

"Anlıyorum, Yun. Her şey yarıda kaldı fakat şu an ne demem gerektiğini bilmiyorum." Elini saçlarıma doğru getirdiğinde kalp atışlarımın hızlandığını fark etmiştim. "Ama o zamanlar şimdi ki aklım olsaydı, Dakota'ın yüzüne bile bakmazdım, senin güzelliğini gördükten sonra."

Dediği şey karşısında gözlerinin içine baktım. Doğruyu söylediğini biliyordum. Ona güvenebileceğimi hissediyordum ama yine de onu kaybetmekten çok korkuyordum.

"Dakota geri geldi."

Söylediğim şeye inanamamıştım. Bunu söylemek yaptığım en büyük hatam olabilirdi. Bir yandan Xiao Jun'ın bu duruma çok büyük bir tepki vermesini bekliyordum ama sadece omzunu silkip gülümsemeye başladı. "Biliyorum ama inan umurumda değil." Parmağı çenemde gezintiye çıkarken dudaklarıma dokunmayı ihmal etmemişti. "Ben seni seviyorum, Yun."

***

Lucas;

"Ya kendisine kötü bir şey yapmaya kalkışırsa?" Sicheng dikkatli bir şekilde bize bakarken başımı iki yana salladım.

"Yun kendisine kötü bir şey yapacak bir insan değil."

"Ama şu an evinde de değil ve telefonuna da ulaşılmıyor." Ten telefonuna bakarak konuştuğunda derin bir nefes aldım. Yun, beni Dakota ile birlikte gördükten sonra ortadan kaybolmuştu. Bakmadığımız yer kalmamıştı ama hâla ortalıkta yoktu.

"Ne yani, kötü mü düşünmek istiyorsun?" diye alayla sorarken, Ten gözlerini devirip telefonunu masaya sertçe bıraktı.

"Başka yer kalmadı değil mi Dakota ile buluşmak için?"

"Bu planda hepimiz vardık. Kızı resmen serbest bırakmışsın!"

"Ben senin orada olduğunu nereden bileyim be? Kız sıcaktan ölmek üzereydi, önüme çıkan ilk kafede üstünü değiştirmesini söylemem hata mıydı yani?"

"Kendi ağzınla diyorsun, önüne çıkan ilk kafe! Şimdi onun nerede olduğunu bile bilmiyoruz."

Ten ile sözlü kavgamıza devam ederken sinirden elimde ki bardağı kafasında kıracaktım ki, telefonuma gelen mesaj sayesinde kendimi tuttum.

"Yun şu an benimle birlikte. Onu merak etmeyin. Yarın görüşürüz. -XJ"

Mesajı Ten'e gösterirken, Ten derin bir nefes alıp geriye doğru yaslandı. Şu an hepimiz rahatlamıştık.

Yun, Xiao Jun ile birlikteydi, biz onun için mutluyduk.

Ama bu mutluluğu bozacak tek insanı ortadan kaldırmak yine bana bakıyordu. Umarım Yun'ın mutluluğu bozulmaz, böyle de devam ederdi. Çünkü onu mutlu etmeyi bizden çok Xiao Jun'ın başardığını bize gösterdiğinden beri, ben de onu nasıl mutlu edeceğimi şaşırmıştım.

be mine ➸ xiao junHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin