(inci derken gözyaşı demek istedim. İyi okumalar.)
Jungkook son kez aynada kendine baktı. İyi göründüğünden emin olmak istiyordu. Anlık aklına gelen bir şey ile mutfağa, hyunglarının yanına koştu.
"Burnuma piercing çok yakışmaz mı?"
Yoongi ve Hoseok bulmacalarından kafalarını kaldırıp Jungkook'a odaklandılar. Hoseok ilk konuştu.
"O burna mı?"
"Piercing görünmez." Beraber kıs kıs gülmeye başladılar. Jungkook kapıya yaslanıp kollarını göğsünün altında birleştirdi.
"Çok komik ha ha."
Şöyle durup baştan aşağı Jungkook'a baktılar. Çok iyi görünüyordu. Her zaman iyi görünse de bugün bir çekiciydi. Büyük ihtimalle saçlarını geri yatırmasından kaynaklanıyordu. Kıyafetleri her zaman çok uyumlu ve koyu renkler olurdu.
Okuldaki serseri, her gece partileyen tiplere çok benzerdi ama onlarla hiçbir alakası yoktu. Jungkook zeki, anlayışlı ve şımarık biriydi. Zararsızdı.
"Hayırdır sen?" Hoseok imalı ses tonuyla konuştuğunda Jungkook kolları çözüp dik durdu.
"İyi olmuş muyum?" Heyecanla sordu. Yoongi bulmacasına geri döndü. Bir yandan da konuştu. "Sana bugün düşmezse sağlam kalp varmış Jimin'de."
"Hyungların bir tanesi. İstediğinde ne güzel konuşuyorsun." Jungkook, Yoongi'nin yanaklarını sıkmaya başladığında hep beraber güldüler.
Yoongi çok soğuk görünen biriydi. Etrafında insanlar varken pek konuşmaz, gülmezdi ama bu evde o kadar rahattı ki...
Jungkook ve Hoseok'un en pis hareketleri, en tüy kaldıran şakaları bile rahatsız etmiyordu.
"Hadi ben kaçtım. Jihyun bekliyordur. Bana dua edin de Jimin ile birkaç kelam edeyim."
"Hyung."
"Ne?" Jungkook kafası karışmış bir şekilde Yoongi'ye baktı.
"Hyungun ya senin, veletsin ya sen hani. O yüzden dedim." Pis pis sırıtıyordu.
"Sanane ya istediğimi söylerim off." Evden çıkarken iki kahkaha duydu. Hep uğraşılan taraf olmaya mahkum gibiydi.
Jihyun'un ziline bastıktan sonra bekledi. Jihyun bu apartmanda Jimin ile beraber kalıyordu. Daha önce de buraya gelmişti ama şimdiki gibi gergin hissetmiyordu.
Terlemişti. Nasıl davranması gerektiğini bilmiyor, panik oluyordu. Hemen hemen her konuda kendine güvenirdi. Yeni bir şey denerken yapamam korkusu olmaz, eli titremezdi.
Ama Park Jimin...
Aklını başından alıyordu. En büyük korkusu, en büyük tutkusuydu.
Bu yükseklik korkusu olan birinin hız trenine binip korkudan kendini kaybetmesi ama her şey bittiğinde eğlendim demesi gibiydi.
"Jungkook, hoşgeldin." Birbirlerine gülümsediler. Jungkook elindeki çerezleri mutfağa bıraktı.
Jihyun ile sohbet ettiler. Hayatlarında olan bitenleri anlattılar. Jungkook onunla Jimin hakkında konuşmak istese de cesaret edip soramıyordu lakin konuyu oraya getirebilirdi.
"Aslında... Biraz moralim bozuk. Abimle kavga ettik." Jihyun üzülmüş bir surat ifadesindeydi.
"Hadi ya. Ne oldu ki?"
"Ne olsun. Bana hiçbir şeyini anlatmıyordu. Sevgilisi olduğunu bile annemden öğrendim. Canım çok sıkıldı çünkü ben araştığımızda her şeyimi anlatıyorum. Ondan da bekliyorum haliyle."