I'm Minatozaki | Final

489 32 22
                                    

Chaeyoung
Çalan alarm sesiyle gözlerimi açmaya çalıştım ancak gece 4'te uyumuş olmanın verdiği yorgunluk kesinlikle buna izin vermiyordu.
Geç kaldım!
"Lan!"
Hızla üzerinde uyuyakaldığım masadan kalktım. Sırf bu gün işte daha rahat olabilmek için yarının da işlerini yapıp gece 4'e kadar uyumamıştım. Uyuyakalmasam bitecekti. Bitmemişti ama büyük bir çoğunu bitirmiştim sonuçta.
Büyük bir hızla çalışma odamdan çıkıp mutfağa girdim. Kahvaltı hazır değildi.
Uyuyakalmış olmalı.
Hızla çocukların gevreklerinden tabağa koyup üzerine bir miktar süt ekledim. Büyük bir hızla onu yedikten sonra koşarak mutfaktan çıkıp lavaboya yöneldim. O kadar hızlı yemiştim ki bir an boğulacağımı düşünmüştüm.
Lavaboya girerken dengemi ayarlayamayıp kapıya kafa atmıştım. Ama aldırış etmedim ve içeriye girip hızla dişlerimi fırçalamaya başladım.
"Anne! Annem gene garip garip etrafta koşturup gürültü yapıyor!"
Duyduğum şeyle dişlerimi fırçalamaya devam ederek koridora çıktım. Hyunjin yatak odasının önünde duruyordu. Bir miktar beni süzdü ve kafasını yatak odasına doğru çevirdi. Bir süre sonra Dahyun kucağında huzursuz bir şekilde duran Yeji'yle odadan çıktı. Ben masada uyuyakalınca bizim ufak kızımız (Y/N:Bunu yazarken feels geçirdim) bunu fırsat bilerek annesinin yanında yatmış olmalıydı.
"Hayatım... saat daha 7.30." dedi Dahyun kendisine karşı savaşan göz kapaklarını açmaya zorlayarak.
"Övöt öşö göç kölö-" ama sözümü tamamlayamadan ağzımdaki diş macununun bir miktarını yere tükürmüştüm. Hyunjin yaptığım şeye kahkahalarla gülerken kendini yere attı. Yeji de abisinin gülüşüyle beraber gülmeye başladı. Dahyun iç geçirdi ve Yeji'yi abisinin yanına koydu. Yanıma geldi ve ellerini boynuma doladı.
"Bebeğim bu gün cumartesi..."
Duyduğum şeyle bir süre kalakaldım.
"Ne yani ben sabahın 7.30'unda boşu boşuna mı uyandım?"
"Evet biraz öyle oldu."
"Ve sizi de boşu boşuna uyandırdım."
"Şey... biraz."
Kafamı çevirdim ve hâlen daha gülmekte olan çocuklara baktım. Sesli bir şekilde küfür etmem Dahyun tarafından yasaklanmıştı.
Sikeyim ya...
Nayeon
"Ryujin Tanrı aşkına müdür Cuma günü aramasın diye tüm gün telefonum kapalıydı. Ne yaptın yine de bu adam Cumartesi sabahın 8'inde arıyor?" dedim çalan telefonu önümde gözlerini ellerine dikmiş bir şekilde duran kıza göstererek.
"Bir şey yapmadım."
"Yapmışsın ki arıyor."
Telefon en sonunda susmuştu.
"Yangın alarmına bastım." dedi sesi sonlara doğru gittikçe kısılırken.
"Aferin kızım! Aferin ben seni böyle mi yetiştirdim ya?"
Ryujin şimdi de elleriyle oynamaya başlamıştı. Suçluluk ifadesi vardı yüzünde ama eline fırsat geçse bir daha yapacağını çok iyi biliyordum.
"Ne yapmış yine?"
Duyduğum sesle kafamı kapıda dikilen ve gözlerini ovuşturan Jungyeon'a çevirdim.
"Söyle ne yaptığını anneye."
"Yangın alarmına bastım."
"Peki... bunu neden yaptın?" dedi ve Ryujin'in önüne gelip eğildi.
"Çünkü fıskiyeler çalışacaktı ve herkes ıslanacaktı. Ayrıca Yuna yine yaramazlık yaptı ve beni sinirlendirdi. O da ıslanacaktı fıskiyeler çalışınca."
Hafifçe gülümsedi.
"Ben yangın alarmına basınca o da ıslandı ve ağladı."
Jungyeon bir süre bir şey söylemedi. Ardından saçlarını karıştırdı.
"Aferin kızıma!"
Ryujin kıkırdadı ve bana baktı.
"Ne?"
Jungyeon da bana baktı.
"Ne ne?"
"Neden ona aferin diyorsun? Bu doğru bir şey değil. Bunu bir daha sakın-"
"Yap yap! Hem o Sana'nın kızı hak etmiştir o." dedi ve bu sefer onu gıdıklamaya başladı. Ryujin gülerek kendini yere attı. Her ne kadar şu an ikisine de sinirli olsam da bu halleri ister istemez gülümsememe sebep oluyordu.
Birden Jungyeon beni belimden kavradı ve Ryujin'in yanına yatırıp gıdıklamaya başladı. Çok geçmeden Ryujin'de ona katılmıştı. Bu kadar çok gıdıklanmak az da olsa nefesimi kesiyordu ama mutluydum... Tanrı'nın bana verdiği bu iki lütuftan dolayı.
Jihyo
Bir süredir yatakta sırt üstü yatıp tavana bakıyordum. Uyandığımdan beri bu vaziyetteydim. Genelde bu şekilde uyandığımda yanımdaki adam beni izliyor olurdu ve ben bunu uzun süre fark etmezdim. En sonunda kafamı çevirdim ve yanıma baktım. Bir çift gözle karşılaşmıştım ama bu gözler ona ait değildi. Ondan çok çok daha küçük birine aitti.
"Günaydın anne."
Gülümsedim ve yatağımda bağdaş kurup onu kucağıma çektim.
"Günaydın Felix."
Az ilerisinde duran Jisu hâlâ uyuyordu.
"Umm... baban nerde?"
"Bilmiyorum biz geldiğimizde burası boştu."
"Yalan söyleme len!"
Yatağın yanından çıkan Jaebum'un kafasıyla ister istemez irkilmiştim. Ardından gülümsedim.
"Ya bunlar yine beni yataktan attı."
"Hayır sen kendin gitmişsin. Biz geldiğimizde burası boştu." dedi Felix babasına bakarak. Tüm bunlar olurken Jisu da uyanmış ve kucağımda duran abisinin kucağına çıkmıştı.
"Bunlar beni tehdit etti."
"Yalan söylüyor anne! Dinleme onu." dedi ve kulaklarımı kapattı Felix. Jisu da abisini taklit ederek ellerini onun ellerinin üzerine koydu. Her ne kadar küçük elleri kulaklarımın üzerinde olsa da Jaebum'u hâlâ duyabiliyordum.
"Bana dediler ki eğer kalkmazsan bağırıp annemi uyandırırız dediler." dedi gözlerinden tüm gece uyuyamadığı belli olan koca bebek. Kıkırdadım ve çocukların ellerini tutup kulaklarımdan çektim. Ardından o minik ellerini öptüm.
"Bence babanız için de yer var."
Felix bir bana bir de Jaebum'a baktı ve bana sıkıca sarıldı.
"Sana dokunmazsa gelebilir."
Dediği şeyle kahkaha attım ve Jaebum'a yanımı işaret ettim. Tedirgince Felix'e bakarak yanıma geldi ve çok geçmeden bana sarıldı.
"Ya ben sana dokunma dedim!" diye bağırdı Felix ve Jaebum'un üzerine atladı. Jaebum kendini savunmaya çalışırken Jisu da abisine katıldı ve Jaebum'a vurmaya başladılar. Onlara bakarken kahkaha attım.
Bakmam gereken üç çocuk vardı ama bu başıma gelen en güzel şeydi...
Momo
Tzuyu büyük bir dikkatle Chaeryeong'un saçını örmeye çalışırken Chan etraflarında zıplıyor ve her Chaeryeong'un yanından geçişinde ya saçını çekiyor ya da vuruyordu. En sonunda Chaeryeong sinirle ona döndü.
"Yapmasana ya! Annem saçımı yapmaya çalışıyor. Anne bir şey desene!"
"Chan oğlum bize bir saniye ver hemen saçını örüp seninle ilgileneceğim."
"Bir. Bir saniye oldu. Şimdi benimle ilgilen!"
Tzuyu iç çekti ve bana döndü.
"Momo. Chan'la da mı oynasan acaba biraz?" dedi son derece uyarıcı bir ses tonuyla.
Gözlerimi televizyon ekranından Pes'te kendi kendime gol atmaktan sıkılmış bir şekilde çevirdim ve bana umut dolu gözlerle bakan Chan'a baktım.
"Evet evet harika!"
Hızla kalktım ve elimdeki joysticki Chan'ın eline verdim ve onu kucağıma alıp Minho'nun yanına oturttum.
"Hadi beraber oynayın şimdi."
Tam arkamı döndüğüm anda Minho'nun sesiyle olduğum yerde durdum.
"Hayır anne!"
Yavaşça onlara döndüm. Chan oturur oturmaz heyecanlı bir şekilde oynamaya başlamıştı.
"Abim hep beni yeniyor. Hiç gol atmama izin vermiyor."
"Hep yeniliyorsun diye ağlama hemen."
"Ağlamıyorum! Sen hile yapıyorsun."
"Hile yapmıyorum. Senden güzel oynuyorum diye ağlıyorsun hemen."
"Ya ben daha güzel oynuyorum!"
"Chan çocuğa izin versene."
İkisine karışan Chaeryeong'un sesiyle o tarafa döndüm. Saçı bitmişti ve aynadan kendine bakıyordu. Tzuyu'yle göz göze geldiğimizde sevgi dolu bir ifadeyle çocuklara baktığını gördüm. Kavga etmeleri bile onu mutlu ediyordu.
"Karışmasana sen kızım!"
"Tamam çocuklar kavga etmeyin. Çıkacağız zaten şimdi." dedim her ne kadar odadan çıktığım anda bağırmaya başlayacaklarını bilsem de ve kapıya doğru yöneldim. Bir süre sonra belimde hissettiğim kolla gülümsedim ve yanımdaki kadına baktım.
"Çok tatlılar."
"Evet biliyorum bunu her saniye başı falan söylüyorsun."
"Kıskanma hemen sen de çok tatlısın." dedi ve dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Tam bunu yaparken yatak odasında girmiştik. Uzun süredir yalnız kalamıyorduk. Ya Chaeryeong ya Minho hatta bazen Chan bile mutlaka yanımızda yatıyordu.
Onu belinden kavradım ve yatağa yatırdım. Gülümsedi ve kollarını boynuma sarıp beni kendine daha da çok çekti. Dudaklarım dudaklarından yavaş yavaş aşağılara doğru kayarken onu cidden çok özlediğimi fark ettim.
"Annem onu yiyor mu?"
"Hayır kızım sevişiyor onlar. Hiç mi görmedin sevişen çift?"
Duyduğum seslerle hızla kafamı kaldırdım ve kapıya baktım. Çocuklar dikilmiş bize bakıyorlardı. Chaeryeong dehşete düşmüş bir şekilde Minho'nun gözlerini kapatırken Chan sırıtarak bizi seyrediyordu. Kafamı Tzuyu'ye çevirdiğim anda beni itekledi ve doğrulup üzerini düzeltmeye başladı. Ben duvara çarpmamdan dolayı acıyan sırtımda yüzümü buruştururken o çocuklara doğru gülümsedi.
"Siz ne yapıyorsunuz orada bakayım?"
"Chaeyoung noona aradı da gelin artık diyorlar."
"Hı hı... evet hemen çıkıyoruz."
"Hadi Momo oyalanma!" dedi ve hızla çocukların peşine takıldı. İnanamaz gözlerle arkasından bakarken yavaştan peşlerine takıldım.
Çocuk sahibi olmak şu durumlarda çok sıkıntılı da olsa dünyanın en güzel şeyiydi sanırım.
Sana
Çalan zil sesiyle ayağa kalktım ve arka bahçe kapısından eve girip sokak kapısına yöneldim. Kapıyı açmamla üç çocuklu büyük aileyle karşılaşmam bir olmuştu. Hafifçe gülümsedim ve refleks olarak kapının öbür tarafında duran kadının yanına geçip kolumu beline sardım.
"Geç kaldınız."
"Evet çünkü annemler birbirini yiyordu."
"Ben de seni yiyeyim mi?"
Nereden çıktığını bilmediğim Yuna'nın Chaeryeong'un üzerine atlamasıyla herkes bir an duraksadıysa da Chan'ın sözüyle hayata geri döndü.
"Yemiyorlardı sevişiyorlardı." dedi Chan bunu bildiği için gurur dolu bir ifade takınarak. Bir süredir yanımızda duran Jisung Chaeryeong'un üzerinde durup kalkmasına izin vermeyen Yuna'yı ve Yuna'yı Chaeryeong'un üzerinden almaya çalışan Minho'yu izledikten sonra Chan'ın yanına gidip kolunu omzuna attı.
"Hadi kanki gel. Yeni Marvel oyuncaklarıma bak. Seriyi tamamladım."
"Vallaha mı len?"
Yuna'nın hâlâ daha Chaeryeong'un üzerinde olduğunu ve az daha zorlarsa kızın ağlayacağını fark ettim ve onu kucağıma aldım.
"Biraz da içeride oynayın hadi." dedim ve hızla arka bahçeye ilerledim. Yuna'yı bahçede yere bıraktığım anda Chaeryeong'un yanına koşmuştu. Chaeryeong da ondan kaçıp Yeji ve Jisu'nun az ilerisinde Changbin ve Hyunjin'in yanında duran Ryujin'in arkasına saklandı.
"Bu çocuğun geleceğinde sen varsın." diye mırıldandı Momo yanıma geldiğinde.
"Maalesef öyle." dedim Ryujin'in kafasını kolunun altına aldığı ve hâlâ daha Chaeryeong'a ulaşmaya çalışan Yuna'ya bakarken.
"Oo gençler geç kaldınız."
"Sevişiyorlardır."
"Aynen öyle yapıyorlarmış."
Yugyeom ortaya attığı lafın doğru olduğunu duyunca kıkırdadı ve kafasını Bambam'ın omzuna koydu. Bambam'la beraber sevgilisi olduğunu öğrendiğimiz Yugyeom ve kısa bir sürede Jihyo'ya vurulan Bambam'ın arkadaşı Jaebum da birden hayatımıza girmişti.
"Yuna heyecanla Chaeryeong'u bekliyordu." dedi Mina yanıma otururken. Tzuyu gözlerini çocuklardan ayırmıyordu.
"Yuna okulda yine Chaeryeong'u ağlatmış." dedi birden sorumlusu sanki benmişim gibi bana dönerek.
"Merak etme Ryujin icabına bakmış." dedi Jungyeon gurur dolu bir ifadeyle.
"Evet yangın alarmına basıp tüm okulu ıslatarak." dedi Nayeon ve gözlerini devirdi.
"Hyunjin çok mutlu olmuş çünkü Changbin ıslanmayı çok seviyormuş." dedi Dahyun hafif kıkırdayarak.
"Ya anne!"
Gelen sesle herkes aynı anda masanın başında duran küçük çocuğa döndü.
"Felix Changbin'i benden aldı. Şu an ikisi oynuyorlar. Eğer gelmezseniz döveceğim onu." dedi Hyunjin gayet sinirli bir şekilde. Changbin Yugyeom ve Bambam'ın çocuğuydu ve Felix ve Hyunjin hep onun için kavga ederlerdi.
"Hep beraber oynasanıza annecim."
"Hayır Felix manyak Yuna, gıcık Chan ya da korkutucu Ryunjin'le oynasın ben Changbin'i istiyorum." diye itiraz etti. Söylediği şeyle ister istemez kahkahamı tutamamıştım. Jungyeon' un da aynı durumda olduğunu gördüm.
"Anne Yuna Chaeryeong'u öptü."
Gelen Minho'nun sesiyle herkes bu sefer öbür tarafa dönmüştü.
"İşte benim kızım."
Söylediğim şeyle Mina'nın sinirli bakışlarıyla karşılaşmıştım. Minho bana döndü.
"Ama Chaeryeong ağlıyor."
Tzuyu hışımla ayağa kalktı ve bana döndü.
"Senin yüzünden ağlıyor çocuk!"
Ben de ayağa kalktım.
"Ya ben ne yaptım?"
"Anne."
Gelen sesle bu sefer herkes Jungyeon'un yanındaki küçük kıza döndü.
"Yuna yine yaramazlık yaptı. Dövdüm onu şimdi ağlıyor."
Bu sefer ayağa kalkan Mina olmuştu.
"Ya senin çocuğun neden hep bizim çocuğumuzu dövüyor?"
Nayeon da ayağa kalktı.
"Senin çocuğun çok yaramaz sürekli Chaeryeong'a yalaklanıyor aynı Sana'ya benziyor. Biz bir şey diyor muyuz?"
Fırsatını bulmuşken Dahyun da ayağa kalktı.
"Ryujin sürekli Hyunjin'i de dövüyor."
Nayeon ilk defa duyuyormuş gibi Ryujin'e döndü.
"Öyle mi annecim?"
"O da yaramazlık yapıyor. Ne yapayım?"
"Yaramazlık yapıyormuş!"
"Evet yapıyor! Felix'i dövüyor sürekli."
Bu sefer ayağa kalkan Jihyo'ydu. Nayeon sözünü destekleyen cümleyle Jihyo'yu işaret etti. Bunun peşi sıra Bambam ayağa kalktı.
"Changbin aralarındaki en normal çocuk ama Ryujin onu da dövüyor."
Nayeon ikinci defa daha sorar gözlerle Ryujin'e baktı.
"O da çok sakin sinirime dokunuyor."
"Çok sakinmiş!"
"Ya bu bir gerekçe mi?"
Kalkmamış olanlar da ayağa kalktı ve tartışmaya başladı. Kafamı bahçeye doğru çevirdiğimde Yuna ağlıyor ama hâlâ Chaeryeong'un peşinden koşuyor, Ryujin de onların yanına gitmiş Yuna'yı kovalıyor, Hyunjin Felix'i dövüyor Changbin asla faaliyete geçmeyip sadece yapmamasını söylüyor, Jisung Marvel oyuncaklarını kırdığı için Minho'ya kızıyor -ki biraz sonra Chan onun üzerine atladı-, Jisu ve Yeji ise hepsinden uzakta çimlere uzanmış bulutların şekillerini bir şeylere benzetmeye çalışıyordu. Kafamı masaya çevirdiğimde tartışmanın devam ettiğini gördüm. Kaos ortamından uzaklaşma dürtüsüyle bana hâlen daha bağırmakta olan Tzuyu'yi takmayıp eve doğru yöneldim. Arka bahçe kapısı mutfağa açılıyordu. Mutfağa girdim ve bir sandalye çekip oturdum. Gürültüden ağrıyan başımın ağrısını geçirmek amacıyla şakaklarımı ovmaya başladım. Çok geçmeden kapı açılmıştı. Tzuyu'nin geldiğini düşünerek yorgun bir şekilde kafamı kaldırdım ama gelen Mina'ydı.
"Kaos devam ediyor mu?"
"Hem de nasıl? Jihyo daha demin 'Oğlumun kaderini elinden almayın.' diye bağırıp Dahyun'un üzerine atladı."
Hafifçe gülümsedim ve yanıma oturmakta olan kadını kendim çekip kucağıma oturmasını sağladım.
"Yoruluyor musun?"
"Neyden?"
"Bu hayattan."
Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Gözlerinde yaşanmışlık vardı ve bu ister istemez içimin titremesine sebep olmuştu.
"Bazen..."
Kafasını olumlu anlamda salladı ve başını aşağıya eğdi.
"Ama... sahip olabileceğim en güzel hayat."
Gülümsedi ve bana dönüp dudağıma küçük bir öpücük kondurdu.
"Benim de... özellikle bir Minatozaki olmak..." (Y/N: Biliyom Kore'de evlenince soyad değişmiyor galiba ama çok da şey etmeyin...)
Duyduğum şeyle gülümsemem daha da arttı ve ona daha da yaklaştım ama açılan kapıyla ikimiz da kapıya dönmüştük. Genel Jisung'du. Nefes nefeseydi.
"Anne Yuna'nın kafası kanıyor!"

Eveeet gençler...
Bitti :')
2,5 senedir falan yazıyormuşum bu şeyi ve sonunda bitti...
Bu zamana kadar okuyan okumayan beğenen beğenmeyen yorum yapan yapmayan sadece kapağına bakan bakmayan ilk bölümü okuyup bu ne biçim hikaye amk yapıp dislike butonu olmadığı için söven sövmeyen Hereke teşekkür ederim. Cidden çok eğlenceli bir süreçti. Bu eğlenceli süreci 2000 kelimelik Stray Kids ve İtzy'li ve yazarken son derece eğlendiğim bir bölümle bitirdim :)))
Son kez yorum yapın :')
Sevildiniz...

I'm Minatozaki-2 | SanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin