7. BÖLÜM

1.8K 179 6
                                    

Huang Zitao 11. Sınıf öğrencisiydi. En arkada-köşede- oturan, büyük çerçeveli gözlüğünün arkasına saklanmış, yüzü yaralı ve şişik gözlere sahip inek öğrenciydi.
Akıllı ve aşırı derece iyi olmasına rağmen düz olması ( Ç/N: yazar sanırım yanlış kullanmış emin değilim ancak yinede çevirdim^^) ve içe dönük kişiliği yüzünden etrafında hiç arkadaşı yoktu.

Zitao, ya da kendisinin çağrılmasından hoşlandığı gibi Tao, ağzı bozuk bir aileye sahipti. Ailesinde güvenebileceği tek kişi abisi Yixing’ti. 
Ailesinden nefret ediyordu ancak abisini seviyordu. Bunun nedenini de biliyordu. Yixing, akıllıydı, çekiciydi, düzdü-yada öyle sanıyordu- ve oldukça sosyal biriydi. Her zaman utangaç kardeşiyle konuşurdu

. Tao içini çekti, aklına gelenleri düşünürken biranda önünde bir gölge belirmişti.

  Hey piç, hiç paran var mı?” Kabadayılardan biri olan Minho, küçüğünün yakasını çekiştirirken sormuştu. Tao umutsuzca kafasını sallarken bir yandan da yalvarır gibi bakıyordu. 
“H-hayır , y-yok. L-lütfen b-beni bırak-ah!” diğeriyle göz göze geldiğinde ağlamaya başlamıştı. 
Büyük çerçeveli gözlüğü ile elindeki kitap yığını gürültüyle yere düşmüştü. Tao’da onların üstüne düşerken yerdeki gözlüğünü –elleriyle- arıyordu. Sert bir tekme karnıyla buluşmuştu. Ardı arkası kesilmeyen tekmeler onun yalvarışlarını durdurmaya çalışıyordu.
Etrafındaki gülüşmeleri duyabiliyordu Tao. 
Ne kadarda güçsüzsün.’ Annesinin cümlesi kulağında çınlıyordu. 
“Biliyorum… Üzgünüm…” etrafındakilerin duyamayacağı şekilde fısıldamıştı.
Kalabalık yavaşça dağılırken onu yerde tek başına bırakmışlardı. Bir elinde kırılan gözlüğü diğerinde ise yırtılan defteri vardı. Küçük göz yaşları solgun ve yaralı yüzünde kendi yolunu bulmuştu. Ayağa kalkmaya çalıştı ancak yere düştü. 2. Kez denediğinde bu sefer hıçkırmaya ve ağlamaya başlamıştı. Vücudundaki ve kalbindeki acı ona ağır geliyordu. 
“Hyung… yardım et…Lütfen… Bana her zaman yanımda olacağını söylemiştin. Ama neden şimdi yanımda değilsin?! ” öksürük nefesini kesmeden önce çığlık atmıştı. Öksürdükten sonra eline bulaşan şeye baktı.
Kandı. 
“Hyung…Yardım-“ Görüşü bulanıklaşmadan önce söylediği son sözlerdi. 

-------

Kris okuldan sonra koridorda yürürken gülümsüyordu çünkü yalnızdı ve onu rahatsız eden fangilrler yoktu. Bir gürültü duyuğunda yürümeyi bıraktı ve önünde duran zorlukla nefes alan çocuğu gördü.
Çocuk muhtemelen altı sınıftandı, yerde top gibi kıvrılmıştı. Yanaklarından düşen yaşlar ve ağzından akan kan onu berbat gösteriyordu. 
Kan.akıyordu. 
Çocuğun kim olduğunu bilmiyordu ancak kafasındaki ses sürekli onu buradan götürmesini söylüyordu. Onu nereye götüreceğini bilmediğinden kendi evine götürdü. 

-------

Sehun sabah uyandığında okula gitmek istemiyordu ancak cehennem çukurundan beter abisini görmektense okula gitmeyi tercih ederdi. Temizlendi ve yaralarını kapatmak için makyaj yaptı. Çantasını hazırladı ve kahvaltıyı es geçti. 
Tişörtünü çıkarttı ve aynada kendisine baktı. Gözleri dolmuştu. Solgun cildinde birçek yara vardı ancak hepsinden daha kötüsü gördüğü yağlardı.

yağ,yağ,yağ..’ 

İçini çekti ve ince, beyaz üniformasını giydi. Ardından camdan dışarıya baktı. Kapı gıcırdayarak ve tanıdık sarı saç içeri girdi. 
“Sehun-ah…” Luhan nazikçe seslendiğinde Sehun donmuştu. O yüzü görmeyi istemiyordu.
“Sehun-ah sabah kahvaltını yaptın mı ?” Luhan kırgın sesiyle sordu. Sehun ise anlık sevgi gösterisi yüzünden şaşkındı. 
“E-evet…” çocuk abisini idare etmeye rağmen elbette bu büyük bir yalandı. 
Luhan hımladı. “Ne yedin?” 
Sehun sertçe “Bir elma.” Dedi. Dişlerini gıcırdatıyordu. Luhan tekrar hımladı.
“Peki neden dün yediğin elma aynı şekilde yerinde duruyor huh?” 
Sehun bir şeyler söylemek için ağzını açmıştı ancak söyleyebilecek iyi bahane bulamamıştı. Kafasını utançla düşürdü ve ‘ yağlı’ göbeğine baktı.
Luhan sessizce kardeşinin arkasına geldi. Tereddütle ve nazikçe parmaklarını küçüğünün kaburgalarına oradan midesinde ve bel kemiğinde dolaştırdı. Sehun, abisinin nazik ve titrek dokunuşlarını hissediyordu. Onu itmek istiyordu ancak hareket edebilecek gücü kendinde bulamıyordu.
“Sehun..” Luhan’ın sesi yumuşaktı ve gözleri dolmuştu. 
“Sehunnie, en son ne zaman doğru düzgün yemek yedin?” fısıldadı Luhan. 
Küçük olan sinirlendiğini hissetti. Hırıldayıp büyüğüne tokat attı. Diğerinin başı yön değiştirmişti. 
“Neden umursuyorsun ki?!” Dişleri arasından söyledi Sehun. “ Benden nefret ettiğini söyledin, iğrenç olduğumu ve beni bir daha görmek istediğini söyledin. Şimdi neden beni umursuyorsun ki ha ?!!” Sehun çığlığı basmıştı, gözyaşları ise durmaksızın akıyordu.
“Kendini öldürüyorsun çünkü!” Luhan da çığlık atmıştı. Kollarıyla göz yaşlarını sildi. Dokunuşundan korkuyormuş gibi görünmesini umursamadan Sehun’a sarıldı. 
“Çünkü sahip olduğum tek kişi sensin! Çünkü sen benim lanet olasıca kardeşimsin ve ben-“ kardeşinin boynunda hıçkırıyordu. Küçüğünün keskin köprücük kemiklerini de hissedebiliyordu. 
“Seni kaybedemem.” Fısıldadı.
“Hyung…” Sehun da aynı şekilde fısıldadı.

Ve birden yere yığıldı.

I'm Only His BrotherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin