do kyungsoo'nun gelmesiyle her şey değişmişti. artık sadece saçma sapan sözlerin birleşimi olan şarkılar yazmıyor, aynı zamanda indie, alternatif rock ve rock gruplarının şarkılarını coverlıyor, emo grupları da es geçmiyorduk. ayrıca tam da bu dönemde birkaç türkçe şarkı çalmaya da başladığımızı söylesem yalan söylemiş olmam.bu yeni tarzımız bizi dinleyenler arasında daha çok dikkat uyandırmış, daha fazla kişinin ilgisini çekmeyi başarabilmiştik. tabii bunda güney kore prensi'nin grubumuza katılmış olmasının da yadsınamaz büyüklükte bir payı vardı. hadi ama, ne kadar kaliteli müzik yaparsanız yapın grubunuzda bir veliaht yoksa bir hiçsinizdir.
do kyungsoo'nun hayatımıza girdiği gün olaylar aynen şöyle gerçekleşti:
"her şey iyi hoş da, sen kimsin birader?" dedi chanyeol karşımızdaki çocuğun gözlerine bakarak. bonibonlar ve konser sonrası gelen rahatlamayla kafaları çekmiş gibiydik, bulutların üstünde olduğumuz hissi en az bir saat daha sürerdi. peki bu bir anda çıkıp keyfimize çomak sokmaya çalışan çocuk da neyin nesiydi? lise 3 terk veletleri andırıyordu ama aslında terk gibi de durmuyordu.
chanyeol'un sorusu üzerine çocuk kocaman gözlerini kırpıştırarak boş boş suratlarımıza baktı. "nasıl yani, benim kim olduğumu bilmiyor musunuz?"
"off, bu da benim babam milletvekili sizi süründürür diyen veletlerden mi yoksa?" junmyeon parmağını soktuğu bonibon kutusundan kırmızı renkli bir bonibon çıkarıp ağzına atarken sordu.
bense gayet sessiz bir şekilde karşımızda dikilen çocuğun yüzünü izliyor, nereden tanıdık geldiğini çıkarmaya çalışıyordum. ya da belki de sadece güzel olduğu için bakıyorumdur, hangisinin gerçekleştiğini söylemek güç.
çocuk bakışlarını etrafta gezdirerek kendi kendine fısıldadı fakat ona diğerlerine göre daha yakın durduğum ve kafam hafiften açılmaya başladığı için ne dediğini duyabildim. "şaka yapmıyorlar. inanamıyorum."
sonra sanki hiçbir şey dememiş gibi kibarca gülümseyerek sağ elini havaya kaldırdı, "tekrar tanışalım. ben do kyungsoo. 25 yaşındayım ve bu gece çaldığınız parçalar, grup olarak bir bütün olmanız çok hoşuma gitti. grubunuzda bir kişi için daha yer var mı?"
chanyeol kendisini bu gece için grubumuzun sözcüsü ilan etmiş olacak ki, yine o cevapladı. "niye alalım ki seni? meziyetin ne yani? bu grupta olmayı hak ediyor musun?"
o ana kadar çıtı çıkmayan ben, kendimi tutamayıp ağız dolusu bir kahkaha patlattım, junmyeon da bana eşlik etti. "ne meziyetinden bahsediyorsun abi ahahaha daha 3 ay önce davul çalmayı öğrendim farkındasın değil mi?"
junmyeon'la karnımız ağrıyıp nefes alamayana kadar gülerken chanyeol tarafından kafama yediğim yastıkla susturuldum. "bir sus be. o bunu bilmek zorunda mıydı sanki?" kaşlarını çatarak şaşkın gözlerle bakan çocuğu işaret ettiğinde omuz silktim. "bilsin ne var. junmyeon'la benim toplamımdan daha meziyetli duruyor bana sorarsan."
"hey hey, orada dur. ben bu grubun sesiyim bir kere. öhm- NEARRR FARRR WHEREVER YOU ARE-"
parmaklarımı çaresizlikle saçlarımdan geçirerek ofladım, "titanic saati gelmiş bunun."
"sorma." eliyle jun'un ağzını kapatarak sesini bastırdı ve hala bizi izleyen çocuğa döndü. "boşver sen bu dingilleri. bana biraz daha kendinden bahset."
"şuraya bir yere otursam olur mu?" birden o maço halinden sıyrılan chanyeol tamamen utanmış görünerek yayıldığı iki kişilik koltukta toplanarak bir tarafa kaydı. "tabii... özür dilerim ayakta olduğunu fark edememişim."