çiçeklerini sulama işi bittikten sonra kun annesinin onu çağırdığını söyleyerek arkadaşının yanından ayrıldı. jungwoo ise o gelene kadar dükkanın önünde onu bekleyeceğini söyledi ve yan taraftaki kafeden bir kahve alıp sohbet etmek amacıyla kun'la beraber dükkanın önüne koydukları sarı sandalyelerin birine oturdu. biraz önce duran yağmurdan sonraki toprağın kokusuyla beraber kahvesini içmeye başladı. asıl amacı kun'u beklemek değil, her gün çiçekçinin önünden geçen postacıyı görmekti. son birkaç aydır sevimli postacı dikkatini çekmeye başlamıştı. ne adını ne de yaşını biliyordu fakat her gün buradan geçerken ona selam vermek çiçekleriyle ilgilenmekten sonraki favori aktivitelerinden birisi olmuştu. aralarında konuşma geçmese bile postacının ona gülümseyerek el sallaması kalbini sıcacık yapıyordu.
kahvesini bitirmişti, kun geri gelmişti fakat jungwoo postacıyı hâlâ görmemişti. oysaki büyük bir hevesle onu beklemişti, bugün onunla konuşmak istiyordu. bir daha bu cesareti toplaması uzun sürecekti ve bütün hevesi kaçmıştı. iş çıkışı uğrayan birkaç müşteriyle ilgilendikten sonra saat epey olmuştu ve ikilinin evlerine dönme vakti gelmişti. kun arkadaşının üzgün suratını görmüştü, ona nedenini sorup daha da üzülmesini istemiyordu. zaten neden üzüldüğünü az çok anlayabilmişti. bunun yerine eve dönerken ona sevdiği jelibonlardan almıştı. jungwoo jelibonlar için arkadaşına teşekkür etti ve ona kocaman bir sarılma verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flower::wooil
Fanfictionjungwoo sevimli postacıya selam vermeyi alışkanlık haline getirmişti