Namjoon duyduğu şey ile sadece donakalmış bir şekilde duruyordu.Taehyung: Efendim? İyi misiniz?
Namjoon: Şey Taehyung benim kapatmam gerek
Taehyung: Ama efendim gelmeyecek misiniz şirkete?
Namjoon: Gelirim yani sanırım neyse görüşürüz.
Namjoon telefonu kapatıp hızla arabasına bindi ve yıllardır cesaret edemediği yere gitti.
Namjoon: Uzun zaman oldu. Anne...
Namjoon elindeki çiçekleri mezarın üstüne koydu. Mezar taşı ile bir süre bakıştıktan sonra gözlerindeki göz yaşları yer çekiminin etkisiyle yavaşça aşağı süzüldü. Ama sadece gözyaşı ne bir haykırış ne bir çığlık hiç bir şey sadece gözyaşı...
Namjoon: Seni öldüren canavar burada anne ve ben bu sefer hazırlıklıyım karşısında kandırabilceği küçük çocuk yok.
Kim Jung-lee: Bunu söyleyerek yeteri kadar hazır olmadığını gösterdin oğlum.
Namjoon arkasından gelen ses ile donakalmış ama hemen kendini toplayıp hızla arabasına yürürken Kim Jung-lee onu kolundan tutmuştu.
Namjoon: Annemin mezarına yaklaşmayı aklından bile geçirme şerefsiz herif.
Kim Jung-lee: Babana bir hoş geldin demeyecek misin?
Namjoon: Sadece annemden olabildiğince uzak dur yoksa yaptığın 5 kolilik uyuşturucu kaçakçılığını bütün dünya duyar Bay Lee bu yüzden yolumdan çekil.
Kim Jung-lee: Seni şerefsiz it.
Namjoon: Teşekkürler,övgüler için.
Namjoon gülümsedi ve rahat bir şekilde arabasına binip şirkete doğru yol aldı. Şirkete girdiğinde hızlıca odasına gitti ve bütün toplantılarını iptal etti. Masasında boş boş oturup düşünürken kapı tıkladı ve "Gelme." demesine rağmen içeri şirketin satış müdürü Park Jimin geldi.
Jimin: Namjoon baban gelmiş?
Namjoon: Ne zamandan beri bana "Namjoon" diyorsun?
Jimin: Ah,peki. Başkanım.
Namjoon: Sorduğuna göre az buçuk bir cevabın vardır,Jimin.
Park Jimin, tam bir baş belasıdır. Yetimhanede büyürken Namjoon'un dedesi ona sahip çıkıp yanına almıştı. Namjoon'dan küçük olmasına rağmen başı daha çok belaya girmiştir. Şirkette çalışmayı hep çok istemişti üstelik bunu borcu olarak görüyordu.
Jimin: Ne yapmayı planlıyorsun?
Namjoon: Seni ilgilendirir mi? Yani bak şu an kafam olabildiğince karışık. Düzgün cevap bile verecek durumda değilim.
Jimin: Tamam.
Jimin geldiği kapıdan geri dönerken arkasında Namjoon'u ve sayısız düşüncesini bırakmıştı. Namjoon gerçekten şu an afallamış ve dibe çökmüş durumdaydı. Bir kaç dakika masasında öylece oturdu ve en sonunda bilgisayarını açıp tanıdık arka planla karşılaşıp şifresini girdi. İptal ettiği toplantılarda gösterilmesi gereken grafikleri inceledikten sonra işini bitirmişti saate baktığında 18:24'tü. Bilgisayarını tam kapatmıştı ki içeri kapıyı bile tıklatmadan bir adam girdi ve Namjoon'un karşısındaki koltuğa rahatça oturdu. Namjoon bir an afalladı ama hemen eski yüz ifadesine bürünüp karşısındaki adamı inceledi. Yüzü meleklerin bile kıskanacağı türden güzeldi. Bir süre bakıştıktan sonra Namjoon dudaklarını aralamayı başardı.
Namjoon: Odama kapıyı tıklamadan girdiğinize göre ya çok aptalsınız ya da kendinizi olmadığınız bir şey sanıyorsunuz.
Melek yüzlü adam yarım ağızla güldü ve dudaklarını aralayıp kadifemsi sesinin Namjoon'un kulaklarına ulaşmasını sağladı.
Seok Jin: Ben Icto şirketinin Ceo'su Kim Seok Jin.
Namjoon: Neden buradasınız Bay Kim?
Seok Jin: Seninle tanışmak ve kanlı canlı görmek için.
Namjoon: Senli konuşmak yerine sizli konuşursanız sevinirim.
Seok Jin: Peki,Bay Siz.
Yaklaşık 5 dakika boyunca öyle kaldılar ve en sonunda Namjoon ayağı kalktı ve kapıya doğru yürüdü tam kapı kolunu tutmuştu ki arkasına döndü ve Seok Jin ile göz göze geldi.
Namjoon: Bu saçma tanışmayı bir gün telafi etmeniz dileğiyle Bay Kim. İyi günler.
Seok Jin: Telafi edeceğim merak etme,iyi günler Bay Siz.
Devam edecek...
Selam sanırım biraz fazla arayı açtım ama bölüm yazasım yok bu bölümü da çiçeğim (blackr00m) mutlu olsun diye yazdım. Neyse gene bir mood fotoğrafı ile bitirelim bölümü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Admirably <namjin>
FanfictionHer şey Seok Jin'in Namjoon'un kodlarını bozup kendine aşık etmesiyle başladı... Namjoon artık sadece kalbini hacklemek istiyordu. Ona ne yapmıştı bu adam?