-1-

137 9 0
                                    

      Kendim gibi birini bulmak fikri sevinmek mi demek oluyor, yoksa korkmak mı sizce? İkisi arasındaki ince çizgide takılı kalmak nedir peki?

     Sessizce sırama sinerken arkamdan gelen biraz önce tehtid yiyen kız sınıfın bütün dikkatini 5 saniyeliğinede olsa üzerine çekmişti. Ve 5 saniye sınırı dolduktan sonra herkes tatil boyunca sıklıkla görüşemediği arkadaşlarıyla gülüşüp eğlenmeye devam etti.

     Elimden gelen tek şey kafamı sıraya koyup düşünmek olmuştu. Gözümü siyah deri ceketinin altına pantolonla kombinini tamamlamış kızcağıza doğru çevirdim. Onunda gözlerinin benim üzerimde olduğunu anlayınca hızlıca gözlerimi kayırdım ve kafamı sıraya dayadım. Utanç yanaklarıma hücum etmişti. Bu nadiren oluşan bir şeydi çünkü insanlarla iletişim kurmuyordum ve utanmamı gerektirecek durumlar oluşmuyordu. 

"Merhaba Honey." Yanımda beliren gölge yanıma otururken ismimi yanlış telaffuz eden biri seslenince dikkatim o tarafa çekildi. Ah, tahmin etmeliydim. 

"İsmimin Honey değil Courtney olduğunu daha önce de söylemiştim ancak sanırım beynin bunu algıyacak güçte değil. Senin adına üzüldüm Kelsey." 

   Bay Dikkolsive sınıfa rutin girişini yaptıktan sonra tekrardan önüme döndüğümde tek istediğim şey sıcacık yatağımda kıvrılıp uykunun kollarına kendimi bırakmaktı. Yatak kısmı şuanlık pek mümkün olmasada sıcaklık kısmı için bir planım vardı. Sessizce kıkırdayıp soluma döndüm.

"Hey, Kelsey" Mırıldandığımda Kelsey kafasını twitter sayfasını güncelleyen akıllı telefonundan kaldırıverdi ve dikkatini bana çevirdi. "Sanırım ateşim var, ben el ısım düştüğü için anlayamam, sen bir bakar mısın acaba?" Dudak ucundan rica eder biçim fısıldadığım kelimeler üzerine gözlerini devirdi ve 'pekala' diye duyduğum birkaç şey geveledi. Sağ avcunu alnıma bastıracağı sıra gözlerimi sıkıca yumup ısımı kontrol etmeye uğraş verdim. Elini yakmayacak biçimde ısıtmayı hayal ederek ateşe yön verdim. Avucunu alnıma bastırdığında bu isteğim gerçekleşmiş olmalı ki aynı zamanda elini çekip dolgun dudaklarının arasından nefesini ısınan eline verek üflemeye başlamıştı. Sessizce bir kez daha kıkırdadım.

"Yanıyorsun sen... Ama... Ama bu nasıl olur?" Onun göremeyeceği bir biçimde tekrar kıkırdadıktan sonra yüzümü hastalıkla büründürüp tekrar ona döndüm.

"Dedim ya, çok hastayım." Yüzündeki o ifadeyi görmek aslında her şeye değerdi. Okulda iletişimde bulunduğum nadir insanlardan biri de Kelsey'di. Çünkü okulun ilk günü küçük kaşarın sevgilisi bana asıldığı için bana karşı nefret büyütüyordu. Oysa ki bilmiyordu ki, benim hiç erkek arkadaş deneyimim bile olmamıştı. 

"Siz, Kelsey ve Courtney, orada neler dönüyor bilmiyorum ancak dersimi bölmediğiniz sürece umurumda değil. Şimdi, neden çenenizi kapatıp dersimi işlememe müsaade etmiyorsunuz bayanlar?" Bay Dikkolsive düşüncelerimi bir rafa kaldırmamı sağlarken Kelsey elini sallayarak Bay Dikkolsive'ye ekşiyen suratıyla yanıt verdi. Sınıfta Bay Dikkolsive'in bizi azarlamasına gülüşenleri göz ardı ettim.

"Bay Dikkolsive, Courtney yanıyor." Bu cümle içinde dikkatimi çeketen tek şey, ismimi doğru telaffuz etmesi olmuştu. İnadıma yaptığını işte bu şekilde anlayabiliyorduk.

"Courtney'nin dili yok mu Kelsey?" Diye azarlar biçimde sorup tahtaya döndüğünde sınıfta kıkırmaya hazır varlıklar gülüşlerini ortaya serdiler. Sessizce gözlerimi devirip kafamı sıraya koyduğumda biri elime asıldı ve beni tahtaya doğru çekiştirdi.

"Bay Dikkolsive, elinizi alnına bastırırsanız yalan söylemediğimi anlayacaksınız." Bay Dikkolsive'de tıpkı benim gibi gözlerini devirdi ve bıkkınca bana doğru yaklaşıp elini alnıma dayadı. Hiçbir sıcaklık hissetmemesine rağmen gözlerini alevler kapladığında, bir an ben bile korktum.

DEĞİŞİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin