∮Perşembe-10.30
Gün doğdu, pencerenin yarı açık camının içinden çift kişilik yatağın üzerine düştü. Güne ilk uyanan kızıl-siyah saçların sahibi, yumruk yaptığı eliyle gözlerini ovalamaya başladığında göğsünün üzerindeki ağırlıkla başını çevirdi sol tarafına.
Lacivert, saten pikenin arasına karışan çıplak esmer beden, tek kolunu boynuna saklandığı adamın beline dolamış, bedeninin yarısını ise kendi bedeniyle örtmüştü.
Son yirmi yedi günün her sabahına bu görüntüyle uyansa da yine alışamamıştı Jaebum. Teni ne esmerin güzelliğini kabul ediyor, kalbi ne esmerin atışlarını tanıyordu. Kendi bedenine yabancı kesilivermişti küçüğünün etkisiyle.
Bu yabancılığı bile bir o kadar tanıdık hissediyordu ya anlatamıyordu hislerini. Çellosu bile birçok düşüncesinin tercümanı oluverirken, tek küçüğüne karşı hissettiklerine olamıyordu. Yeterli gelmiyordu hiçbir notası, telleri birbir kopmaya başlıyordu onu anlatmaya kalktığı her seferinde.Sesini kelepçelerle bağlıyor, duyurmuyordu hiçbir melodiyi.
Saten çarşafın açıkta bıraktığı belindeki iki derin gamzeye bastırdı boştaki elini. Diğer kolu Jackson' ın boynunun altından geçmiş, saçlarının üzerinde duruyordu öylece. Gri tutamları okşamaya başladığı sırada diğer elinin parmak uçları da sırtı boyunca gezindi esmer bedenin.
Saçlarına kondurulan küçük öpücüklerin ve sırtını turlayan parmak uçların karıncalandırma hisleriyle uyandı Jackson. Burnunun yaslı olduğu boyunda derin bir nefes çekip hafifçe başını kaldırdı. Bu hareketi büyüğün yüzünü görmesine yeterli gelmeyince çenesini beyaz tenin göğüsüne yaslayıp öyle bakmaya çalıştı.
İşaret parmağı hiçbir onay gerektirmeden Jaebum' un kaşlarına çıktı. Oradan çıkık çenesine doğru ince bir şerit çizdi.
"Ne zaman uyandın?" yeni uyandığı için boğuk çıkan sesi büyüğüne ulaştığında sırtındaki el tekrar bel gamzelerinin üzerine inmişti.
"Çok olmadı."
Başını eğip çenesi yerine yüzünü yasladı bu sefer büyüğün göğsüne. Sol yanağı beyaz tenin üzerindeyken baskı yapıp dudaklarının büzüşmesine neden olmuştu. Gri saçları tel tel alnının üzerine dökülürken yarısı da büyüğün tenini süslüyordu.
"Neden öyle bakıyorsun?" diye sordu Jackson.
Büyük olan küçüğün omuzlarındaki elini ensesine çıkarıp tenini gıdıklandıran saç tellerini hafifçe parmaklarıyla taramaya başladığında sorusuyla birlikte güldü.
Jackson' ın o gülüşe saliselik zaman içinde tepkisini net bir şekilde vermişti kalbi.
"Nasıl bakıyorum?" Keyifle sorduğu sorusuna küçük bir omuz silkişle aldı ilk cevabını.
"Sanki şu an ellerinin arasında ölsem göz çukurlarını mezarım yaparsın da yine ayrılmazsın benden gibi." Gülüşü silindi Jaebum' un. Küçüğü gözlerinin içine en derinlerindeki hislerini bile saydam bir camın ardından görüyormuş gibi bakıyordu.
"Bu iyi bir şey mi?" diye sordu istemsizce. Jackson' ın işaret parmağı büyüğün alt dudağına baskı yaptığında ucuna küçük bir öpücük bıraktı.
Bu Jackson' ın sevimlice kıkırdayıp yüzünü iyice göğsüne gömmesine sebep olmuştu.
"İyi bir şey olmalı, çünkü bende öyle hissediyorum." Ufak bir tebessüm kaldı Jackson' ın dudaklarının üzerinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
recital. jackbum|minific ✔
Fanfiction"Birbirimizin sonu olana kadar tüketeceğiz birbirimizi." dedi Jaebum. Yüzüne yaklaşan küçüğüne karşı kaybetmeden önce son kez mırıldandı. "Tükendiğimiz yerden ise ruhlarımız devam edecek çellonun eşsiz melodisi eşliğinde dansına."