Ağız Dolusu İstanbul
İhtiyar bir akşamın korku açan saçlarından beslendi
Ayazı şimşeğin bıçak gibi karıştı diline
Işıkları yanmayan bir bela aklında
Yüreğini kesmeden önce vazgeçmişti sokaklardan
Kalem izi ve duman kiri bir tenha
Ayaklı emlakçıların sırtındaki kaplumbağa misali
Kafesini açık unutmuş hayaller terzisi
Kapandı koşan gözler, an meselesi...uyudu
Uyuyacak!
Kalk çocuk, kalk!
Resimlerine neşter gülüşü değmeden kalk!
Rüyalarını emziren annen aşkına kalk!
Kırılmış navigasyonun tiksintisi çelikleşmeden uzan nehirlere
Kaybolan ayaklarının jöleli saçlarını tara yeniden
Maviye geçirdiğin dişlerin susamış baharlara
Belliki acıkmışsın ölümün mekansız suratında
Olmayan ceplerinde biriktirdiğin öfkeni
Ezberlerin tunç tesbihlerini parçalarcasına
Haykır takvim yapraklarının azametli kulaklarına...
Nerede gökyüzüne istiflediğin afişlerin?
Bilirsin yıkılmak olağan, kaybetmekse sıradan!
Yeniden diril, diril yeniden çocuk.
Hanidir şehir çöker üstüne kinle çalkalanır boğaz
Ağız dolusu İstanbul tükürürsün
Pişirilmiş yüreğin asansör büklümü gibi bir boşlukta katılaşır
Yalnızlığın gözyaşları sarıp sarmalar tenini
Kelebek ruhları kaldırımların meleksiz akışlarında saklanır
Nedensiz başlayan bir tılsımın ellerini yakan tütün
Rönesansın eşgaline uydurduğun takım elbisen
Ve mermer çerçevelerin dokunamadığı rahim
Acıdır... Acıtır üstelik...
Kalk çocuk, kalk!
Duygularına neşter gülüşü değmeden kalk!
Avuçlarını emziren annen aşkına kalk!
Bilirsin yıkılmak olağan, kaybetmekse sıradan
Diril yeniden, yeniden diril çocuk!
Nazım ol, Arif ol, Kemal ol, Mustafa ol
Atatürk ol çocuk!
Selim Savaş Karakaş
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En çok okunan gizem ve aşk şiirleri
PoesíaGözlerinin gölgesi uzaktan selamlıyor hislerimi Hazin bir yakarış kış masalında ateş! Ayazda avuçlarım çiçek açmadan gel! Lilliputlar rüyalarını zincirleyemezler Kutsi bir rüya ki erişilmez Öyle bir lisandayım lügatler yetersiz Esefle serazat cevela...