"Orada," diye fısıldayarak iç geçirdi, Jungkook.
Doksan metrekarelik sıradan bir öğrenci evinin, neon ışıklar yansıyan odasında rastlamıştı ona. Üzerinde tanıştıkları gün giydiği siyah deri ceket vardı. Ayakkabıları hâlâ kendisine iki numara büyük gelen asker botlarıydı ve simsiyah saçları, gecenin karanlığına isyan eden yeşil ışıkların altında silüetinin bir günah kadar can alıcı görünmesine neden oluyordu.
"Arkadaşlarının yanında," diye mırıldanırken gözünü diktiği oğlanın çevresindeki üçlü gruba iyice göz gezdirdi. Park Jimin, Jung Hoseok ve Min Yoongi. Üniversitede aynı bölümde oldukları için samimi bir ilişkileri vardı ve aralarından su sızmazdı. Jungkook, Taehyung ile ilgili her şeyi çok iyi biliyordu.
Jungkook, Taehyung'un sabah kahvaltısında krepleri yanık sevdiğini; ayakkabı bağcıklarını ters bağlamasına rağmen umursamadan tüm gün o şekilde dolaşma kabiliyetine sahip olduğunu, gece uykuya dalmak üzereyken şakaklarından öpülmeye bayıldığını, duş alırken çiçekli duş jeli kullandığını, zayıf noktasının bel oyuntusu olduğunu ve bir daha ona asla eskisi kadar yakın olamayacağını biliyordu.
"Gitmeyeceğim," diye söz vermeye çalıştı kendine. Kafasını iki yana sallayıp elindeki teneke kutuyu kafasına dikti.
Taehyung, birayı hiç sevmezdi.
Kafasını bir kez daha iki yana salladı. Yugyeom'un paskalya tatili için verdiği mülayim, küçük ev partisinde olay çıkartmasına gerek yoktu. Sakin sakin oturup içkisini yudumlarken, aklından çıkaramadığı oğlanı izlemeye devam edebilirdi. Evet, gayet mantıklı bir fikirdi.
Kim Taehyung, karşısında bir ilah gibi görünürken; görebileceği en güzel ve en nadide manzaraların birleşmiş hali gibi görünürken derin bir iç çekti ve elindeki alkolü gürültüyle masaya bırakırken omuzlarını silkip kararını verdi.
"Yapma," dedi, arkadan bir ses. Namjoon ensesini kaşıyarak arkadaşına dönmüş, onaylamadığını belli edercesine kaşlarını çatmıştı.
"Ne yeri ne zamanı." diyerek eklediğinde omuzları çarpıştı. Jungkook yutkunup kararan gözlerini yeniden hedefine dikerken yanaklarının içini ısırdı ve parmaklarının sardığı teneke kutuyu tek eliyle büzüştürdü.
Tek bir hata, diye düşündü; kahverengi saçlarını iki yana sallayana yirmi bir yaşındaki çocuk. Küçücüktü ama içi yara doluydu, aptallığının bedelini, kalbine giren okları kendi avuçlarıyla sökerek ödüyordu. Tek bir hata, kollarının arasına nasıl da güzel yakışan o adamı -siyahlar içinde parlayan bir meleği, Taehyung'unu- kaybetmesine neden olmuştu. Tek bir hata; ağzını kanla doldurmuş, pankreasına kanser olmuş, ellerinin yoksun, ruhunun yarım kalmasına sebep olmuştu.
Jungkook, Namjoon'u dinlemedi.
İlerlemeye başladığında hedef dörtlünün göz bebekleri kendisine doğru döndü ve Jimin bıkkınlıkla nefes verirken, Hoseok göz devirdi.
Taehyung ise yalnızca gözlerini kapatıp açmıştı.
"Taehyung," dedi, göğüsleri karşılaştıktan sonra. Bir an durdu ve bekledi; Kim Taehyung'un irislerinin barındırdığı kıvılcımlar, ateş topları olarak yüreğinin en çaresiz topraklarına düşüyordu.
"Ne var, Jungkook?" diye mırıldandı, Taehyung dudaklarının arasında. Özgüveni yüksekti, dudakları naif bir pembelikle parlıyordu ve yapacakları konuşmanın ne hakkında olduğuna daha şimdiden hakimdi.
"Sana çok aşığım, hyung." dedi, Jungkook. Damarlarında gezen alkol, dobralığına yardımcı oluyordu.
"Bana bir şans ver, kestirip atmadan bir kez dinle-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
h-hyung? :: vkook
Fanfic"Aşıkmış,'' derken alaycı gülümsemesi yüzünü süslüyordu. ''yalnızca sarhoşsun, Jungkook.'' make up sex. smut. hyung kink. çok az bdsm. handjob, blowjob. drunk au.