Ginny her sabahki gibi başımın dibinde bağırarak beni uyandırdı. İlk uyanan hep o olurdu zaten. Uyanınca da beni rahat bırakmazdı.
Yorganımı üzerimden atıp terliklerimi ayağıma geçirdim. Formalarımı giymeden önce lavoboya gidip dişimi fırçaladım ve yüzümü yıkadım. Daha sonra formalarımı da üzerime geçirdim ve her zamanki gibi kahvaltıya geç kalmıştık. Anne ve babam muggle idi. Bu sebeple 11 yaşıma kadar büyü diye bir şeyden haberim yoktu. İlk mektup geldiğinde ise şok geçirmiştim. Anne ve babamı ikna etmek oldukça zor olmuştu fakat yine de elinde sonunda Hogwarts'a gelmiştim. Burası benim ikinci yuvam olmuştu. Ayrıca birsürü de arkadaş edinmiştim. En iyi arkadaşlarım beni şu an kapının önünde beklemekte olan Ginny, Hermione, Ron ve Harry'di. Ayrıca Ron ve Ginny kardeşlerdi.
Hemen Ginny'nin yanına koştum ve aceleyle merdivenlerden inmeye başladık. Kahvaltıya indiğimizde Ron, Harry ve Hermione bizi bekliyorlardı. Hemen onların yanına oturduk.
Önümdeki reçele uzanırken Slytherin masasındaki bir çift gözün bana doğru baktığını fark ettim. Draco Malfoy. Onunla birinci sınıfa başladığımızdan beri baş düşmandık. Benimle hep 'Bulanık' diye dalga geçerdi ve koyun gibi onu takip eden sürüsüyle bana bulaşmayı çok severlerdi. Yine de ben onları çok kafama takmıyorum çünkü onlardan daha iyi olduğumu biliyorum ve onların yaptığını yaparak onların seviyesine düşmek istemiyorum.
Bir sonraki dersimiz İksirdi. Bu derste çok kötüydüm. Profesör Snape Gryffindor'lardan puan kırmak için fırsat kollardı. Ayrıca bana özel bir ilgi duyuyordu ve yaptığım her hatayı bana vurgulayarak benim kötü hissetmeme sebep oluyordu. Sınıfa geçtik ve ben hemen Hermione'nin yanına oturdum çünkü o iksirlerde oldukça iyiydi ve arada sırada ondan tavsiyeler alıyordum. Tamam itiraf ediyim, tavsiyeden çok kopya. Benim en iyi olduğum dersler tılsım ve bitki bilimiydi. Çoğu kişinin aksine ben bitki bilimini seviyordum ve botanik bahçelerinde zaman geçirmek benim için eğlenceliydi. Hemen profesörün tahtaya yazdığı iksiri yapmaya başladık. O kadar düşüncelere dalmışım ki ne yaptığımız hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Hermione'ye soracaktım ama daha sonra bana neden dinlemedin diye kızacaktı o yüzden de yanımda oturan çocuğa sormaya karar verdim. Adı Neville Longbottom'du ve salağın tekiydi. Bana Amortentia yapacağımızı söyledi. İyi de o iksirin ne olduğunu nereden bilecektim ki ben ? En iyi seçenek olarak kitabımı açtım ve Amortentia'yı bulmaya çalıştım. En sonunda bulmayı başarmıştım fakat diğer herkes neredeyse yarısını tamamlamıştı. Aslında herkes çok kötü yapıyordu. Seamus klasik olarak kazanı patlatmıştı ve Ginny'ninkinden de yeşil ve jelatine benzeyen garip maddeler çıkıyordu.
Zamanımız dolmuştu ve ben daha bitirememiştim. Berbat olmuştu. Bence hiçbir işe yaramayan bir karışımdı yalnızca. Profesör Snape bana doğru yavaş adımlarla yürüken içime korku doldu. Siyah, uzun pelerini arkasından yerleri süpürüyordu ve yağlı siyah saçlarını da kenara itmişti. Benim kazanıma doğru yaklaştıkça yüzünde ufak bir sırıtış belirdi ve bu benim çok sinirini bozdu. Ona bir 'Avada Kedavra' laneti uygulamak istiyordum fakat yapamazdım. Hem okulda olduğumuz için hem de beceremeyeceğimi bildiğim için. Ne de olsa hayatımda hiç affedilemez lanetleri uygulamamıştım. "Bayan Wilson, sanırım muggle annenizle yaptığınız kek karışımının yapımı iksir yapımıyla karıştırmışsınız.". Bütün sınıf güldü, en çok da Slytherinliler. Muggle doğumlu olduğum için hepsi benden nefret ediyordu. "Özür dilerim profesör, sanırım malzemeleri karıştırmışım." dedim çünkü diyecek başka bir şey yoktu. Gryffindor'a daha fazla puan kaybettirmek istemiyordum çünkü şimdiden sıralamada en sondaydık.
Sonunda ders bitti ve hepimiz sınıftan çıktık. Bu odada fazladan bir saniye kalmaya bile dayanamıyordum. Öğlen vaktiydi ve bir sonraki dersimiz boştu. Ben de o yüzden Ginny ile birlikte yatakhaneye çıktım. Çok yorgunduk ve biraz dinlenmeyi planlıyorduk. Yatağıma atlar atlamaz baş ucumda duran kitabı aldım ve okumaya başladım. Ginny çoktan uyumuştu. Ben kitap okumayı çok seviyordum, fazla zeki veya inek olduğumdan filan değil. Kitaplar beni bambaşka bir dünyaya götürüyordu. İstediğimi hayal edebildiğim, istediğimi yapabildiğim bir dünyaya. Bütün dertlerimden kurtuluyordum ve anın büyüsüne kapılıp zamanın bile nasıl geçtiğini fark etmiyordum.
Ders Kehanetti ve daha yarısına bile gelmeden çok sıkılmıştım. Şu profesör Trelawney denilen kaçık kadın beni delirtiyordu. Zaten sınıftakilerin yarısından fazlasının öleceğini görmüştü şimdiden. Benim karşımda Luna Lovegood oturuyordu. Bugünkü derste çay yapraklarını okuyacaktık. Fincanıma yavaş yavaş biraz çay döktüm. Sıcak olmasını bekliyordum fakat ılık olduğu için hemen bitirdim. Daha sonra fincanımı Luna'ya uzattım ve o da kendininkini bana uzattı. "Önce ben başlarım" dedim. "Tamam, ne görüyorsun ?" dedi. Fincana baktım ve bir güneş figürü gördüm. "Güneş var." dedim ve ne anlama geldiğini bulmak için kitabımı açtım. "Güneş, mutluluğun ve arkadaşlığın sembolüdür.". Luna gülümsedi ve beyazımsı saçlarını savurduktan sonra benim fincanımı aldı. "Bir anahtar ve bir de köpek görüyorum." dedi. "Anathar, sevginin sembolüdür ve birine bağlandığını gösterir, siyah köpek iseee," derken Trelawney hemen gelip fincanı elinden çekti. Baktı ve sanki içinde çok korkunç bir şey varmış gibi gözleri fal taşı gibi açıldı. Bardak yer düştü ve yüzlerce parçalara ayrıldı. "Bu ecel!" dedi deliler hastanesinden kaçmış ve hayatında ilk defa başka bir insan yüzü görmüş birine benzeyen bir ses tonuyla. "Gelecekte seni korkunççççç olaylar bekliyor ! Ah zavallı... Yavrum..." diye söylene söylene başkalarının masalarına doğru yürümeye devam etti.
Akşam yemeğine iniyorduk ve ben hâlâ Trelawney'nin söylediklerini düşünüyordum. Onların gerçek olmadığını biliyordum çünkü zaten aynı şeyi sınıfın yarısına da yapmıştı fakat daha önce bana hiç olmamıştı. Yemek yedikten sonra hemen yatakhaneye çıktık ve ben kafam yumuşacık yatağa değer değmez uykuya daldım. Ne yapayım, çok yorulmuştum.
Sabah yine uyandım ve terliklerimi ayağıma geçirdim. Başım galiba çok fazla uyumaktan dolayı ağrıyordu. Lavoboya doğru yürüdüm ve kapıyı açtım. Hogwarts o kadar eski bşr kaleydi ki bütün kapılar gıcırdıyordu ve ayrıca çok ağırlardı. Ben de bütün işlerimi büyü ile halletmeyi sevmiyordum. Zaten küçükken her şeyi muggle yöntemleriyle yapmayı öğrenmiştim ve öyle alışmıştım. Büyü bana biraz tembellik gibi geliyordu. Yine de bazen kasamadığım ve çok yorgun olduğum zamanlar oluyordu ve büyü kullanmak zorunda kalıyordum.
Tahta kapıyı ittim ve musluğa doğru ilerledim. Suyu açtım ve avucuma doldurduğum buz gibi suyu suratına çarptım. Sabahları yüzümü soğuk suyla yıkamak çok güzel hissettiriyordu ve beni hep ferahlatıyordu. Daha sonra dişimi fırçalamaya koyuldum. Dişlerimi çok güzel fırçalayan biriyimdir ve o yüzden her zaman dişlerim doğal olarak parlar. Beni bu sebeple kıskanan bir çok kişi de var. Neyse, kendimi övmeyi bırakiyim de bir an önce formalarımı giyiyim.
Kahvaltıya iniyordum ve bir anda kafamı sert bir şeye çarptım. "Çek ellerini üzerimden seni pis bulanık" . Şimdi neye çarptığımı anlamıştım. "Pardon ama bir dahaki sefere sen de önüne baksan iyi edersin." dedim ve o da "Sen kime cevap verdiğini sanıyorsun? Zaten zeninle aynı havayı solumaya bile iğreniyorum." diye cevap verdi ve uzaklaştı. İşte o an aklıma korkunç bir şey geldi. Bu akşam Malfoy ile birlikte cezamız vardı. Başıma daha kötüsü gelemezdi daha doğrusu.
Masada Harry'nin yanına geçtim ve kahvaltıma başladım. Maillerimiz geliyordu fakat ben fazla mail almazdım çünkü annemler hâlâ baykuş kullanmayı çözebilmiş değiller. İşte o sırada kafama beyaz bir zarf düştü ve şaşırdım. Annemlerden olduğunu düşünüyordum çünkü başka kimse bana yazmazdı. Hemen açıp okumaya başladım.Bayan Wilson,
Bu akşam sizi akşam yemeğinden hemen sonra ofisimde bekliyorum olacağım. Ayrıca o saatte Profesör Snape ile cezanız olduğunu biliyorum. Bu sebeple de cezanızı ertelemeye karar verdik fakat ben uzun bir süre cezaya ayıracak vakit bulabileceğinizi düşünmüyorum. Her neyse, konuya geçelim. Sizin için oldukça önemli ve bir o kadar da tehlikeli bir görevim var. Ne olduğunu burada, mektupla size söyleyemem ve işte o yüzden ofisimde benimle buluşmanız gerekiyor. Draco dışında bunu da kimseyle paylaşmamanızı rica ediyorun çünkü daha önce dediğim gibi bu çok önemli ve tehlikeli bir şey. Size gönderdiğim bu mektubun aynısını Draco'ya da gönderdim çünkü bu görevde o da size yardımcı olacak.
Profesör Dumbledore
Okuyunca bir an mutlu olmuştum çünkü Snape ile cezadan kurtulmuştum ve Dumbledore bana çok önemli bi görev vereceğini söylemişti. Beni fark ettiğini ve beni özel gördüğünü bilmek hoşuma gidiyordu. Ayrıca göreviniz tehlikeli olacak da demişti ve bu beni baya bir heyecanlandırmıştı. Acaba çok tehlikeli olur muydu ? Bence Dumbledore bizim hayatımızı riske atacak bir görev vermezdi çünkü o hep öğrencileri düşünür ve önemserdi. Kimseye kötü davranmamaya ve hep adil olmaya çalışırdı. Ayrıca çok zekiydi ve gözünden de hiçbir şey kaçmazdı. Anlayacağınız pek bulaşmak isteyeceğiniz bir insan değil. Ayrıca, neden Malfoy da gelmek zorundaydı ki ? Onun ne özelliği vardı ? Hiçbir işe yaramayan ve sırf safkan olduğu için kendini bir şey sanan bir tipti o.
Ron ve Ginny'nin peşine takıldım. Birlikte dersimiz Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersiydi. Ben kısaca KSKS diyorum çünkü adı gerçekten uzun. Bu dersi de seviyordum. Konular hakkında baya bilgim vardı ve ilgiliydim de. Yine de bazen büyüleri yapmakta zorluk çekiyordum. Ayrıca bu dersi ilginçleştiren başka şey ise her sene öğretmenlerin değişmesiydi. Hiçbir KSKS öğretmeni bir yıldan fazla duramıyordu burada. Birinci yılımızda profesör felsefe taşını çalmaya çalışırken ölmüştü. İkinci sınıftaki ise tam bir yalancı çıkmıştı ve en son yanlışlıkla kendi hafızasını silmişti. Üçüncü sınıftaki ise en iyi öğretmenimizdi. Adı Remus Lupin'di ve çok eğlenceli bir öğretmendi. Yine de yılın sonunda bir kurtadam olduğu gerçeği açığa çıkınca ailelerden çok tepki gördü ve istifa etti. Dördüncü sınıfta ise Mad Eye Moody idi ve tam bir manyaktı. Sınıfta bizim önümüzde affedilemez lanetleri uygulamıştı ve zaten sene sonunda da onun aslında gerçek Moody olmadığı ortaya çıktı. İşte böyle kötü bir geçmişi var bu dersin.
—Bu gün çok dalgınsın neler geçiyor aklından ?, diye sordu Ginny.
—Hiçbir şey. Yalnızca uykumu iyi alamadım, diye yalan söyledim.
—Emin misin? Ben senin en yakın arkadaşınım, bana her şeyi söyleyebilirsin. Hem de her şeyi !
—Biliyorum Ginny ama işte biri bana kimseye söylemememi söyledi!
—Bir şey olmaz , kimseye söylemem ki ben zaten.
— Peki tamam, ama kimseye söylemeyeceğine söz ver. Harry ve Hermione de dahil.
—Söz. Yoksa aşık mı oldun ?, diye gülmeye başladı. Ben de gülmeye başladımıştım. Ginny'nin bu huyu benim hoşuma gidiyordu. Beni hep güldürüyordu. Ben de Mektubu ve Malfoy'u ona anlatmaya başladım.
—Oha ! 12 saat içinde nasıl bu kadar şey oldu ben hâlâ anlamış değilim !
—Ben de hâlâ şoktayım.
—İyi de Malfoy'un ne alakası var yani. Dumbledore bile onun işe yaramaz ve kendini bilmiş bir tip olduğunu biliyor.
—İşte ben de onu çözmeye çalışıyorum.
Ders normal geçmişti ve en sonunda akşam olmuştu. Yemeğimi hızlıca bitirdim ve Dumbledore'un ofisine doğru ilerlemeye başladım.Merhaba arkadaşlar ! Biliyorum bölüm kısa oldu ama sıkıcı olmasın diye kısa kestim. Asıl macera bir sonraki bölümde başlayacak. Önerileriniz varsa lütfen yorumlarda belirtin. Teşekkürler :*
***Dikkat Spoiler İçerir***
Bir sonraki bölümde Rose ve Draco geçmişe gidecekler ve orada Voldemort ile karşılaşacaklar. Benim Harry Potter serisinde en sevdiğim karakter Tom ve o yüzden onunla ilgili yazmaya başladım. Umarım beğenirsiniz :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tom Marvolo Riddle • Karanlık
Fanfiction"Kahvaltıya inmiştim ve Gryffindor masasına otururken kahverengi gözlerim yeşillerle buluştu. " Rose Wilson, bir muggle doğumlu cadı. En iyi arkadaşları Ginny Weasley, Luna Lovegood, Harry Potter, Ronald Weasley ve Hermione Granger. Oldukça yetenekl...