sometimes the silence guides our minds to
so move to a place so far awayhawkins, indiana
Saatler on ikiyi, takvimler Salı'yı gösterirken William Byers, yatak odasında oturuyordu. Gözlerini dikmiş telefonuna bakıyordu, ama hayır —hala aramamıştı. Öyle kötü hissediyordu ki artık neredeyse hiçbir şey hissedemiyordu. Dışarıda korkunç bir fırtına vardı. Her şey yanlış, diye düşündü, her şeyi berbat ettim.
flashback
Kulaklığından kulaklarına ulaşan şarkıyı dinleyerek, gecenin epey geç bir saatinde, evlerinin yakınındaki parkın salıncağında hafifçe sallanıyordu William. Hayır, hayır —kesinlikle üzgün değildi. Bu onun yapmaktan en çok hoşlandığı şeydi. Kafası karışıktı belki de, düşüncelerine anlam veremiyordu. Bilmiyordu, akışına bırakmayı tercih etti sadece.
O sırada, yanındaki salıncağa birinin oturduğunu hissetti. Göz ucuyla yanına baktığında, bunun o olduğunu gördü. Michael Wheeler. Çocukluğundan beri aşık olduğu, aynı zamanda en yakın arkadaşı olan çocuk. Yanındaydı ve başka hiçbir şey düşünmesine gerek yoktu.
"Hey Will," dediğinde William'ın kulaklığının tekini çıkardı Mike, "ne dinliyorsun?" ardından kulaklığı kendi kulağına taktı.
"The Clash mi? Bu aralar Jonathan'la fazla vakit geçiriyor olmalısın." Michael hafifçe güldüğünde, William kulaklığın tekini ondan aldı ve telefonunu eline alarak şarkıyı kapattı. "Neden geldin Mike, neden buradasın?"
Michael salıncakta hafifçe sallanmaya devam ederken, gözlerini ayaklarına dikti ve derin bir nefes verdi. William umursamadı, buraya gelmesi saçmaydı. Çünkü Mike, üvey kardeşi Jane'le çıkıyordu ve Jane geldiğinden beri hep, Mike tarafından ikinci plana atılmıştı. En yakın arkadaşını tanıyamaz olmuştu. Mike artık onunla D&D bile oynamıyordu. Hayır, sadece Mike değil; buna Lucas ve Dustin de dahildi. Hepsi birbirine yabancı gibiydi, eskisi gibi değillerdi ve olamazlardı da. William bunu biliyordu, sadece kabullenmek istemiyordu, kabullenemezdi.
"Ben... Seninle konuşmak istedim Will." Michael ona doğru döndüğünde, yüzlerine vuran yıldızların ışığında, William'la bakışları buluştu. "Eğer konuşmazsam aklımı kaçıracağım." William ona ifadesiz bir şekilde bakmaya devam ederken, dudaklarını araladı. "Seni dinliyorum, Mike."
Michael bir süre sessizce durdu. Ardından kendini hazır hissettiğinde, "El'den ayrıldım." dedi. William bir süre anlamsızca ona baktı. Umursamıyordu aslında, ama içinden bir ses umursamak istediğini söylüyordu. William bu sesi aklından çıkarmış olmayı diledi. Mike'ı ve onun aşk acısı çektiğini son derece belli eden cümlelerini duymak istemiyordu. 'Hayır,' diye düşündü, 'bir üç yüz elli üç gün daha olmaz.'
William kucağındaki ellerini izleyip düşünceleriyle boğuşurken dudaklarını yaladı, "Mike, ben bunları dinlemek--" Mike uzanıp onun ellerini tuttuğunda nefesinin kesildiğini hissetti. Tuttuğu her yer yanıyordu. "Hayır William, dinleyeceksin, dinlemek zorundasın."
Mike ilk defa ona "Will" demek yerine ismiyle hitap etmişti. William'ın ellerindeki eller dikkatini yeterince dağıtırken, bir şeyler olduğunu hissediyordu. Tuhaf bir şeyler. Çünkü Mike asla böyle davranmazdı. Her zamankinden çok daha farklıydı.. Michael, William ellerini geri çekmek isterken, ona engel oldu ve ellerini tutmaya devam etti. Çünkü buna bir daha asla izin vermeyecekti. William'ın ellerini daha da sıkı tuttu ve konuşmaya başladı.
"Tanıştığımız günü hatırlıyor musun?" William başını hafifçe sallarken, bir damla, Michael'ın yanağında yolculuk ediyordu. "Anaokulunun ilk günüydü. Kimseyi tanımıyordum. Hiç arkadaşım yoktu. Çok yalnızdım ve korkuyordum ama.." duraksadı, "seni tek başına salıncakta sallanırken gördüm. Kendi kendine sallanıyordun. Tıpkı şimdi olduğu gibi..." William gözleri ıslanırken, Michael'ı dinlemeye devam etti." Yanına gelip sordum. Arkadaşım olmak ister misin, dedim. Sen de evet, dedin." ardından tekrarladı, "evet, dedin. Bu.. hayatımda yaptığım en güzel ve en anlamlı şeydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tolerate it | byler
Fanfiction"i made you my temple, my mural, my sky. now i'm begging for footnotes in the story of your life." [oneshots]