2.

120 13 7
                                    

MULTIMEDIA: MİRAY VE KAREL

Gözlerimi hafif bir yorgunlukla araladım.
"Kızım! Miray!" diye bağıran annemi görünce, ne olduğunu hatırlamaya çalışmıştım. 
Gözlerimi odada gezdirdiğimde neredeyse tüm sınıf buradaydı.
Rehberlik öğretmenimiz bana doğru geldi.
"Karelden beklemezdim ama seni o kurtardı." dedi. Onun ismini duyunca kalbim hızlanmıştı. 
Gülümsedim. 
"Ona teşekkür edeceğim hocam." dedim. Benden onay alınca yanımdan ayrıldı ve sınıfa kaş göz işareti yapıp, onlarla beraber dışarıya çıktı.
"Miray, iyi misin kızım? Su falan ister misin?" dedi annem. Kocaman gülümseyip yerimden doğruldum. Annem her ne kadar engel olmaya çalışsa da, ben iyiydim. Abartılacak bir şey yoktu. Yalnızca ufak bir astım kriziydi.
"Anneciğim ben iyiyim." dedim. Zar zor ikna olmuştu ama, çıkmama izin vermişti odadan. 

Koridorin oradaki koltuklarda oturan Karel'i görünce kalbim hızlanmıştı. Başını eğmiş oturuyordu. Ona doğru yürüdüm.
Daha fazla hızlanarak yanına oturdum. Başını kaldırıp bana baktı ve tekrar eski pozisyonuna döndü. 
"B-ben teşekkür ederim." dedim. Gözlerini göremesem bile kesinlikle göz devirmiş olmalıydı.
"Bak porsuk, beni rahat bırak. Bunu söylemek için 3 saat 21 dakika boyunca uyanmanı bekledim. Buraya gelmeni beklediğimi de sayarsak 3,5 saat bekledim." dedi başını kaldırmadan.
"Porsuk ne demek Karel?" dedim. Bunu dediğime inanmıyordum! Lanet olsun! Başını kaldırıp yüzüme uzun süre baktı.
Tamam tam 15 saniye yüzüme baktı. Derin bir nefes alıp başını sağa sola sallayınca gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Söyleyeceklerim bu kadardı." dedi. 
"Sen süre mi tuttun?" dedim. Evet, 3,5 saattir beni beklediğini söyledi.
"Buraya geldiğimizde saat 09:00'du." dedi. Yani süre tutmamıştı. Yalnızca saate bakmıştı.
"Tamam, her neyse." dedi ve ayağa kalktı. 
Bana bakmadan koridorun sonuna yaklaşmıştı.
"Karel!" diye bağırdım. Bıkkınca arkasını döndü.
"Porsuğun ne demek olduğunu söylemedin?" dedim. Cidden porsuk ne demekti?
Bana doğru gelmeye başladı. Kalbim tekrar sesini duyurmuştu.
"Porsuk bana göre; en inatçı hayvan." dedi. Gözlerimi kocaman açtım.
"Ne yani bana bir hayvanın ismiyle mi hitap ettin?" dedim. Eliyle ağzımı kapattı.
"Bağırmasana! Hastanedeyiz." dedi. Başımı aşağı yukarı sallayınca elini çekti.
"Evet. Bitti mi? Bittiyse gideceğim."
"Son bişey." dedim. Göz devirdi. Hah! Bunu yapacağını biliyordum.
"Söyle Porsuk." dedi. Gözlerimi kıstım.
"Sana mazoşist dediğimde neden sinirlendin?" dedim ve yutkundum. Bunu fısıldayarak söylemiştim.

Gözlerinin içi -sanırım- sinirden parlarken "Beni öldürecek." korkusu, bedenimi ele geçirmişti.
Bir anda kollarını bana sıkıca sarınca neye uğradığımı şaşırdım. Gözlerim kocaman açılmıştı. Adeta sıkıyordu beni. Bende tepkisiz kalmayarak ellerimi yavaşça beline doladım.
Kokusunu seslice içime çektim. 
Zaten ona aşık olduğumu biliyordu. Gizli saklı onu koklamama gerek yoktu. 
Başıma bir öpücük kondurup kollarını benden çekti.

"Bana bir daha mazoşist gibi isimlerle hitap etme tamam mı?" dedi nazikçe omuzlarımdan tutarken. 
Başımı onaylarcasına salladım bu sefer. 
Ellerini omzumdan çekti ve arkasını döndü. 

Dudağımı ısırıp gülümsedim. 
Bu da neydi şimdi? 
Saçlarımı ömür boyu yıkamayabilirdim.
Üzerimdekileri hiç bir zaman soymayabilirdim. 
Sonuçta onun dudakları saçıma, elleri kıyafetlerime değmişti. 

Düşüncelerime göz devirdim. Çünkü geçen sene omzuma çarptığı için, o gün üzerimde olan hırkayı hala yıkatmamıştım anneme.

Dolabımın baş köşesindeydi.
Sanırım bu kıyafetlerde o baş köşeye gidecekti.

Hastane odamın kapısı açılınca hızla kapıya doğru yürümeye başladım.
"Anne?" dedim. 
Gözlerimin içine bakarak gülümsedi.
"İçeriye geç, ikimize kahve alacağım." dedi. 
Odaya girip, sedyenin karşısındaki koltuğa oturdum.
Cebimde bir şey titreyince telefonum aklıma geldi ve cebimde titreyen şeyi çıkardım.

"Astımın tedavisi var mı? Eğer varsa olmalısın. Yanımdayken kalbin çok hızlı atıyor. Bu astımın için tehlikeli olmalı ha? Her neyse, beni odamda görmek ister misin porsuk?" 

Numaraya baktığımda bilmediğim bir numaraydı.
Sonundaki 'porsuk' sözcüğünü okumam, kalbimin hızlanmasına işaret vermişti.
Beceriksizce numarayı aradım ve telefonu kulağıma götürdüm.
İlk çalışta açması, korkumu yenmemi sağlamıştı.

"A-alo." dedim. Sesim titremişti ve kekelemiştim. Kısık kahkahasını duyduğumda heyecandan ağlamak istiyordum.
"Seni almamı ister misin, yoksa adresi mi vereyim?" dedi.
"N-ne?" dedim. Gene sesim titremişti ve kekelemiştim. Tekrar o kısık kahkaha.
"Beni odamda görmek ister misin porsuk?" dedi.
"T-tabi." dedim. Söylememe gerek var mı bilmiyorum ama, sesim titremişti ve kekelemiştim tekrar.
"Pekala, seni alayım mı?" dedi.
"Yoo, adresi mesaj olarak at. Annem sorun çıkarabilir." dedim. Sonunda düzgün bir cümle kurabilmiştim. 
Telefonu kapatıp, hastane odasında dört dönmeye başladım.

Bugün olanlar da neydi şimdi?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 03, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Mazoşist -Askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin