(Y/N: Berbat başlıklar=ben. Neyse açılışı Namjin ile yapalım)
=Seokjin=
Köle standının arkasında benimle aynı kaderi paylaşan arkadaşlarım ile otururken bu gün neler olacağını düşünüyor, geçen günkü satın aldığı köleyi öldürüp önümüze atan adamlar gibi insanların gelmemesi için dua ediyordum.
Tanrım... Cidden çocuğun suratı kandan ve yaralardan tanınmayacak hale gelmişti. Vücudu ise... Hatırlamak bile istemeyeceğim şekilde hasar almıştı ve o adam bir zamanlar en yakın arkadaşım olan çocuğu önümüze atarak 'Bana en kötü malı mı sattınız?' diye bağırıyordu. Şimdi ise oturmuş bizi satın alacak olan insanları beklerken bizi de böyle insanlar mı alacak diye düşünüyorduk.
"Hyung... İyi misin? Solgun gibisin."
"Ah... İyiyim Jimin-ah. Sadece biraz yorgun hissediyorum."
"Dün sana birşey yapmadı değil mi hyung?"
Bu köleler arasında en uzun süredir burada olan bendim. Her hafta bir gün olan köle pazarından sonra beni yine satamadığı zaman beni akşamları odasına götürür ilk önce zorla bana sahip olur sonra da 'Kendini müşterilere daha çok sevdirmelisin! Yine kaldın başıma! Ben seni beslemek zorunda mıyım?!' diye söylenerek beni döverdi. Alışmıştım artık.
"Merak etme Jimin-ah. Birşey yapmadı. Sadece biraz dövdü merak etme."
Eh tabi benim sivri dilim sadece bir gün değil neredeyse her gün dayak yememe sebep oluyordu ya. Dünde sivri dilim yüzünden bana sinirlenince odasına götürmüş bir güzel dövmüştü. Dayak yemek her neyse de, bana zorla sahip olması çok canımı yakıyordu.
"Jin!!"
Duyduğum ses üzerine derin bir nefes alarak Jimin'e hafifçe -ve zoraki bir şekilde- gülümsedim ve müşterinin beklediği yere adımladım. Kaba saba, şişirdiği o koca kasları ile kendini birşey sanan tiplerdendi. Beni görünce çirkin bir şekilde beni süzmeye başladı.
"Buyurun efendim. En güzel parçalarımızdan biri."
Duyduğum en güzel parçalarımızdan lafı ile yüzümü buruşturdum. Bize bir eşya gibi davranmaları sinirlerimi bozuyordu.
"Cidden görünüşü iyi. Bakalım işlevi de iyi mi? Denemek lazım..."
"Tabi efendim nasıl isterseniz."
Bunun üzerine kocaman açılan gözlerimi Luhan'a sabitlemiş ardından üzerime doğru gelen adama çevirmiştim. Geriye gitmeye başlarken yalvaran bakışlarımı tekrar Luhan'a çevirmiştim. Adam ise kendimi korumak için öne doğru uzattığım kollarımı kavrayıp beni ters döndürmüş hiç birşey olmamış gibi ellerini vücudumda gezdirmeye başlamıştı.
"L-lütfen yapma... L-Luhan..."
Luhan ise yalvaran sesime sadece çirkin bir şekilde sırıtmıştı. Dolu gözlerimi çaresizlikle önüme çevirdim. Tam o sırada standın arkasından korku ve yaş dolu gözlerle bana bakan Jimin, Jungkook ve Yoongi ile karşılaştım. Üçüde ayağa kalkmış onları durduran zincirler olmasa koşa koşa bana doğru gelecekmiş gibi bizi insanlardan ayıran demir çite yaslanmışlardı.
Titrek bir nefes alıp gözlerimi onlardan kaçırdım ve olası sona kendimi hazırlamaya çalıştım. Eğer onlara biraz daha bakarsam üçüde harekete geçmeye çalışacaklardı ve bu sadece Luhan'ın öfkesini onların üzerine çekecekti. Tam adamın nefesini boynumda hissetmeye başlamışken arkadan bir ses onu benden uzaklaştırmaya yetti.
"Benim olana dokunmaya nasıl cürret edersin!!"
"B-bay Kim?"
Luhan'ın kekelemesi sonucu benim de dikkatim konuşan adama kaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ship-oneshot
FanfictionBu kitapta sizlerden gelen istek shiplerin kısa tek bölümlük hikayeleri olacak. iyi okumalar😊