Hergün uyandığınız bu dünya, ülke , şehir, ev ... Düşündüğünüzde aslında olmak istediğiniz yer mi?
Bir çoğunuz bu soru karşısında hayır istediğim yer değil der.
Peki siz nasıl bir dünya da yaşamak istersiniz ?
Bu satırları okurken bir kereliğine kendi hayatınızı unutun, işteyseniz yaptığınız işi bırakın arkanıza yaslanın , gözlerinizi kapatın ...
Hayal edin; Kocaman bir bahçedesiniz etrafta mor çiçekler , aralarında küçük beyaz kırçiçekleri .
Ellerinizi çiçeklerin arasında gezdiriyosunuz , parmaklarınıza değen yapraklar huylanmanıza sebep oluyo...Sanki o bahçede bi farklı doğuyo güneş , kuşlar aralarında fısıldaşarak etrafınızdan geçiyor.
Şimdi etrafınıza bakıyosunuz ; Bahçenin kenarlarında gencecik elma ağaçlarını , hemen ağaçların solunda üzüm bağlarını...
Sonra bi anda hava kararıyo güneş kayboluyo , etrafınızda ki kuşlar birer birer kaçıyo, ellerinizle değdiğiniz çiçekler yok oluyo...
Tam önünüzde, o herkesi kaçıran kara bulutu görüyosunuz
Kara bulut size fısıltı eşliğinde şu cümleleri söylüyo
Bu sadece bir hayal ve artık kendi dünyanıza çağrılıyosunuz
Arkadan ; patronunuz , eşiniz, öğrenciniz, arkadaşınız
Ama bu satırlarda patronunuz
Heyyy uçtun gittin şu dosyaları odama getir
Kurduğunuz hayalden adeta bir kabus görmüş gibi uyanıyorsunuz ...
Önünüzde ki, sağınızda ki dosyaları kapıp patronunuzun odasına yol alıyosunuz...
Sağ ve sol tarafınızda ki masalarda yorgunluktan bittip tükenmiş gözleriyle bilgisayar ekranına bakan zavalı insanoğularını görmeniz gerek
Hepsi şu kasvetli iş yerinden çıkıp, evlerine , çocuklarına koşacakları vakti bekliyor...
Evlerine varıp , koltuğa oturup tatlı hayalere kucak açmak istiyolar... ama daha bir saat vardı buradan , bu tutsaklıktan kurtulmaya ...
Dosyaları masanın üzerine bırakıp, bi an önce bilgisayarda ki işime dönüp , evime gitmek istiyordum...
Tam arkama dönmüş giderken , patronum bana seslendi , dişlerimi birbirine kitleyerek arkamı döndüm.
Patronum üzerime bakıp ; lütfen şu giyim kuşamına dikat et dedi.
Bakışlarımı üzerimde gezdirerek; Tabi dikat ederim dedim.
Odadan çıkınca tuvalette gittim, aynadan tipime baktım gerçekten de korkunç gözüküyordum.
Üzerimde ; siyah bir eşortman , lacivert bir gömlek , gömleğin içinde de beyaz I am happy yazan tişört...
Saçlarım omuzlarımda , yağlandığı için siyah bir taç takmıştım. Ayaklarımda beyaz converselerim . Pislik gibiydim...Tuvalletten çıkınca masamın başına geçtim , yazdığım uzun makaleye bakıp , ellerimle suratımı avuşturdum...
Makaleye devam ...
Saat 18.30 du . Işten çıkıyordum , bilgisayarı kapatıp , sandalyemin üzerine astığım sırt çantamı alıp bu lanet olası yerden toz oldumm...
Isten çıkınca en yakın otobüs durağına yürüdüm... tabi bu sırada telefonunmdan bir tane arka fon müziği açtım ... Sizlerde umarım dinliyosunuzdur çünkü üst kısımda bulunuyor...
Otobüs durağına gelince sarmaş dolaş sevgilileri, annesinin ellini sıkı sıkı tutan küçük kız çocuğunu geçip , köşede U2 Beşiktaş Zincirli kuyu otobüsünü beklemeye koyuldum...
Nihayet gelmişti , istanbul kartımı okutup yer olmasını umut edip arkaya doğru ilerledim. Şansızlığın böylesi... Yer yoktu...
Cam kenarına geçip , orada ki demirlere tutunup , Otobüste en sevdiğim şeyi yani istanbulun çileli trafiğini izlemeye başladım.
En sonunda insanları ittirerek otobüsten indim. Babamın kiralık olarak aldığı , apartmanda ki dairemin merdivenlerini tırmanmaya başladım...
Içeriye geçtim ve hemencecik mutfağa çünkü çok acıkmıştım...
Kusura bakmayın ama evde sadece dünden hazırladığım yarısının kalmış olduğu makarnayı ısıttım.
Küçük tabağımı alıp , zar zor çeken televizyonumun başına geçtim...
Hiç bir şey yoktu , bu yüzden kapatıp, bitirmiş olduğum tabağımı alıp mutfağa götürdüm...
Sırt çantamı alıp, içerisinde ki kalın ceza mahkemeleri yazan kitabı elime aldım. Iki kişilik olan koltuğuma oturup , bir yandan okuyup bir yandan da not aldım...
Evet bir hukuk ögrencisiyim... Nasıllll dediğinizi duyumsuyorum...
Ben hem çalışıp , hem de okuyorum...
Ve yarında sınavım var...
Ne kadar oldu bilmiyorum , telefonumu elime alıp saate bakana kadar bu kadar zaman geçtiginin farkına varmamıştım...Saat 01.10 du .
Kitabı elimden bırakıp mutfağa gittim , bir fincan kahveyle notlarımın başına geri döndüm...
Çalışa çalışa saati 03.15 yapmıştım...
Aferin bana :)
Artık çok sıkılmıştım , kitaplarımı kapatıp babam ve anneme zorla aldırdığım laptopumun başına geçtim...
Ve sizin buraya kadar okuduğunuz yerleri bir purogram sayesinde yazmayı başardım...
Bilmiyorum başarabilir miyim, yani bu yazdıklarımı sizlerle paylaşabilicek cesareti kendimde bulabilir miyim?...
Eyer okuduysanınız demek ki o cesareti kendime bulmuşum...
Bide beyendiniz mi ?
Elimden geldiğince duygularımı sizlerle paylaşdım ...
Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle...
Bölüm şarkısı; Flightless bird American..
En sevdiğim şarkılardan birisidir ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biraz konuşalım mı?
No FicciónBelkide bu kitabı can sıkıntısından veya meraktan açtınız. Nasılsınız hayatınız nasıl ? Bu kitabı okuduktan sonra hayatınız , nasıl şekilenicek ... Biraz konuşalım mı?