Bazen boşlukta hissedersiniz. Bazen de hiçbir şey hissedemezsiniz. İnsan en çok böyle durumlarda ölmek ister belki de. Min Yoongi'de öyleydi. Duygularını kalbinin derinliklerine gömmüş, üstüne kilit vurmuştu.Genç yaşta karşı karşıya kaldığı zorluklar bir yana, en zor zamanlarında tutunduğu dal olarak gördüğü eski kız arkadaşı tarafından aldatılmıştı. İşte o zaman duygularını bir rafa kaldırmıştı.
Gün geçtikçe huysuzlaştı, çekilmez, soğuk biri oldu. Ailesinden bile gerekli ilgiyi göremiyordu. Kendini sadece piyanoya vermişti. Kendini müzikte bulmuştu. Piyanoyla tanışması küçük yaşlarda gerçekleşmişti. Ailesine karşı tek minnet duyduğu şey olabilirdi ona piyano almaları. Kendi bestelerini de yazmaya başlamıştı üstelik. Neden bu benim mesleğim olmasın, diye düşündü. Ardından kendini Seoul'de buldu.
Piyano çalmayı sevdiği kadar rap yapmayı da severdi genç adam. Bu yüzden küçük, henüz adının bile pek duyulmadığı bir müzik şirketine katıldı. Bir süre Hoseok ve Namjoon'la takıldılar. Araları epey iyiydi. Yoongi yine aynı Yoongi'ydi. Çoğu zaman ikili, özellikle Namjoon, Yoongi'yi idare etmekte zorlanıyorlardı ancak bir şekilde üstesinden gelmişlerdi.
Sonra bir gün onu gördü genç adam. Tombul yanakları, siyah, uzun saçları ve aynı kendi gibi kısa olan boyuyla etrafa ürkek bakışlar atan Park Jimin'i gördü. Derince bir iç geçirdi. Yıllar önce gömdüğü duyguları yeryüzüne çıkmak için can atmaya başlamıştı adeta. Kendini durdurdu Yoongi, yeni bir ilişkiye hazır değildi. Belki de tekrar kazık yemekten korkuyordu. Ancak gönül bu, hiç dinler mi ki aklı? Min Yoongi'nin kalbi de dinlemedi aklını.
Şirkette gördüğü o çocukla aynı grupta çıkış yapacaklarını öğrendi, kısa bir süre sonra da beraber yaşamaya başlamışlardı zaten. Stajyerlikten çıkışlarına, çıkışlarından şimdiye kadar geçen her günde, her saatte, her saniyede, her salisede ikilinin arasındaki çekim arttı. Min Yoongi'nin duyguları iyice ele geçirmişti aklını.
Küçüğünün her zorlandığını gördüğünde, her kilo verdiğini fark ettiğinde içi gidiyordu. Bir şeyler kopuyordu sanki canından. Ancak bir şey diyemiyordu. Min Yoongi kötü bir oyuncuydu, bu yüzden Park Jimin'e hiçbir zaman bir abi edasıyla yaklaşamadı. Küçük olanın da kendisine bir ilgi duyduğunun farkındaydı ancak bunu kimseye yapamazdı. Kendisi de dahil herkes tonla emek vermişken bunu kimseye yapamazdı. Yapmayacaktı da.
Ama unuttuğu bir şey vardı; Park Jimin'in etkisi. Küçük biraz daha kilo verse, biraz daha ağlarsa psikolojisinin daha fazla hasar alacağının hatta yemek yemediği için zayıflıktan ölebileceğinin farkındaydı. İşte onu da bu kelime uyandırdı:
Ölüm.
Park Jimin'i bir tabutun içinde düşündü, üyeleri, hayranları ve en son da kendini. Ağlar mıydı? Yoksa fenalaşır mıydı? Ya da aklını mı kaybederdi? Ne olurdu bilinmez ancak Min Yoongi korkmuştu. Ölüm şimdi tüm gerçekliğiyle gözlerinin önündeydi.
Dayanamadı daha fazla, umursamadı kimseyi, hiçbir şeyi. Konuştu küçüğüyle, söyledi her şeyi. Sonradan pişmanlık yaşamak istemiyordu. Yarını düşünürken bugünü kaçırıyordu.
Park Jimin'e açıldığı için hiç pişman olmadı Yoongi. İlk başta üyeler biraz şaşırmıştı ancak onlar kardeşti, birbirlerinin arkasında durdular. Şirketin tepkisine gelirsek. Kabullenmeleri biraz zor olmuştu. Özellikle Bang Pd'nin. Ancak onun da istediği çocuklarının mutlu ve sağlıklı olmasıydı. Bu yüzden pek de sesini çıkartmadı. Fanlardan bu durumu kabullenmeyenler olsa bile üyeler umursamadı. Böylece gerçekten onları seven insanlarla bir arada kalmışlardı. Arkalarında her daim duracak kişiler vardı şimdi yanlarında. İşte onların hikayesi de böyleydi.
Hayır bu mutlu bir son değil. Bu mutlu bir başlangıç.
SON.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Will Find You |YoonMin| -Kakaotalk
FanficPark Jimin'in yeni bir numara ile yıllardır aşık olduğu hyunguna mesaj atmasıyla başladı tüm hikaye. Peki bu hikayenin sonunda kavuşabilecekler miydi? |Yarı Texting| |Kısa Hikaye|