13 Ocak 2007.
Kimsenin bir şeylerin değişeceğini düşünmediği ama hiçbir şeyin aynı kalmadığı bir tarih.
Kanlı el depremi... Korkunç geçen kışın ortasında çıkan bu deprem çoğu hayali yıkmış, insanlar arasındaki bağı koparmış ve Riverdale kasabasının kaderini kökten değiştirmişti. En çok etkilenen kişi hafta sonları kasabanın girişindeki söğüt ağacının altında kedilerle oynayan Jongin'den başkası değildi. Geceyarısı evden kaçıp nehre gittiği ve her öğün beraber yemek yediği arkadaşlarından kopmuştu. Bunu engellemeye çalıştı. On üç yaşındaydı ve on üç yaşında ki biri hayallerindeki insanlardan, gelecekteki rüyalarından kopmamak için nasıl çocukça direniyorsa Jongin de öyle direniyordu.
O depremde kopan arkadaşlık bağları yara bantlarıyla onarılmıştı ama aile ile olan bağlar bir makasın ani parlaması ile herkesi uçurumdan aşağı atmıştı. Çoğu insanın ailesi depremde yaralanmış ya da ölmüştü. Annesi ve babası yoğun bakımdayken aniden ölüm haberini alan Jongin iki sene şehirdeki halasında kalmıştı. Ama o da ölünce kasabaya geri dönmüş ve Chen'in ailesiyle beraber yaşamaya başlamıştı.
Aynadan yansımış yaşamında Jongin çoğu şeyi umursamıyordu. Bu rahat tavırlarının takıldığı tek yer eski arkadaşı Sehun'un her gün ona işkence çektirmesi ve diğer iki eski arkadaşı Baekhyun'la Jung'un olayı sadece izlemesiydi. Bir süre sabretti ama yaşının getirdiği intikam isteğiyle kasabada -ve özellikle Sehun'da- huzur bırakmamış ruhunu tekrar tekrar öldüren bütün duyguları Riverdale'e geri vermişti. Bu çekişme üç yıl sürdü. Sonunda Jongin ve Sehun bir daha birbirlerinin suratlarına bakmadılar. Jongin bir dükkan açtı ve Sehun'un evine en uzak yere kendi evini yaptı. Kimse ikisinin ismini aynı cümlede kullanmıyordu çünkü şimdi başlayacak bir kavganın ölümle biteceğini biliyorlardı. Sehun ne karar almıştı bilmiyordu ama Jongin kendi içinde bir karar almıştı. Olaysız bir hayat geçirmek istiyordu.
Bir kafede otururken -belki bir sonbahar akşamı yağmurun dindiği saatlerde- içeriye girdiğinde baktığınız sonra gözünüzün tekrar ona kaydığı hatta belki bir şeyler içerken yan masada hafifçe tebessüm ettiğiniz bir insandı Jongin. Sürekli kazak giyerdi. Soğuk havalara bayıldığı için hala bu kasabadaydı. Yağmurdan, yağmurun altında ıslanmaktan yağmurla ilgili aklınıza gelebilecek her şeyden nefret ederdi. Komikti, saygılıydı ve dürüsttü ama aniden parlayan öfkesi ve kendini koruma ihtiyacı bazen arkadaşlıklarının önüne geçebiliyordu. Ama o tatlı ve 'ben masumum' gülümsemesiyle ortalıktan sıyrılmasa hayatı çok farklı şekillenir ve o da kaderinin prangalarında yaşarken gözyaşı dökebilirdi.
Jongin on bir yıl boyunca kendine verdiği sözü tutarak son derece sakin bir hayat yaşamayı başardı. Ta ki 13 Ocak ile 14 Ocak'ı bağlayan gece kapısına bir paket koyulana kadar.
Jongin otuzuncu yaş doğum gününün kutlanmasından rahatsız olarak mutfak masasında kutuyu açıp kesik sağ eli gördüğünde ilk olarak bunun bir şaka olduğunu düşünmüştü. Ama her an hareket edip boğazına sarılacak gibi duran el, bir şeyler karalayan, kapıyı açan veya birisinin omzuna dokunan bir eldi. Fark etmeden bile bir şeyler gerçekleştiren organ, sahibi yerine masasının üstünde duruyordu. Hastanelerdeki mermerler kadar beyaza dönmüş elin gerçek olduğunu ve durumun ne kadar ciddi olduğunu kavradığında küfretmişti. Ardından panikle tek dostu Chen'i arayıp zorla eve getirdi ve eli incelemesi için ondan yardım istedi.
Jongin ve Chen'in bu olaya adapte olması yirmi dakika otuz altı saniye sürdü. Ardından soğukkanlılıkla komşusu olan biricik dostu, eli inceledi. Chen incelemeden sonra gözlüğünü çıkarıp pijamasının kenarıyla kirlenmiş camı sildi. "Bu hiç iyi değil." dedi. "Anlıyorsun değil mi? Bu durum."