"Hyung? Ben hazırım da. Kaç-"
"Çoktan geldim, bahçe kapısının orda bekliyorum Jeongin-ah. Ayrıca lütfen bana Hyung deme."
Bir şey demedim ve sonlandırdım çağrıyı. Evimi dün beni bırakırken öğrenmişti, Hyunjin ile bugün sahile gidecektik ve ben tüm gerçekleri onun önüne serecektim tek tek, bu sefer provayla uğraşmadım. Zaten bir işe yaradığı da olmuyordu, ayrıca dün gece eve geç varmıştım. Annemler uyuyordu daha bu yüzden ses etmeden evin anahtarını da alıp çıktım.
Çok düşünüyordum şu sıralar; kendimi, ailemi, Hyunjin'i ve onunla olan iletişimimizi. İyiydik aslında, iyi anlaşıyorduk ve sonra bir şey oluyordu sonuç olarak ikimizin de keyfi bozuluyordu. Ve bunun tek sorumlusu bendim. Elimde değildi cidden, insanlarla doğru düzgün bir ilişkim olmadığından dolayı karşımdakiyle nasıl konuşmam gerektiğini bilmiyordum. Bunu zamanla onunla konuşa konuşa atlatacaktım, buna inanıyordum.
Bahçe kapısının orda bekleyen Hyunjin beni ona bakarken farkettiğinde gülümseyerek yanıma geldi ve sarıldı.
Kokusu çok güzeldi. Bana tanıdık gelen bu koku beni şok etti. Kum, sahil kokuyordu. Temiz kokuyordu. Buram buram burnuma gelen bu deniz kokusu, beni kendimden geçiriyordu. Tanrı'ya şükrettim tekrar, doğru kişiyi sevdiğim için. Hyunjin, bana gelen en güzel hediye olduğu için.
Gözlerim doldu, ben bu kadar güzel bir hediyeyi hak etmiyordum. Kendimi kastım, ağlamak istemiyordum şu an, ve ondan ayrılıp gülümsedim. Zorla olan bir gülümseme değildi bu, ilk defa bu kadar içten gülümsemiştim.
Onu, onunla gelmek istediğim kumsala getirmiştim. Daha geçen ay hesabımdan paylaşım yapmıştım ve şimdi buraya yalnız değil de, gelmek istediğim kişiyle gelince içimde yeşeren mutluluk hissi kimseye açıklayamayacağım türdendi.
Benim için inanmak denilen kavram yoktu, ama Hyunjin ile konuşmaya başlayalı 'inanmak' bende bir yerlerde ortaya çıkmaya başlamıştı ben farkında olmadan. Tanışalı, benim bilmediğim ama kendimde olan birçok şeyi farketmiştim.
"Ne düşünüyorsun?" Bedenlerimiz yan yana, arada çok bir mesafe olmadan yürüyorduk. Arada ellerimiz birbirine değiyordu ve elektrik çarpmış gibi titriyordum.
Buna da alışacağım, zamanla.
"Yaşadığım olayları gözden geçiriyordum... Hyunjin, sana anlatacağım, ki aramızda bir duvar kalmasın. Onu yıkmakta kararlıyım bu çok zor olacak biliyorum. Gerekirse elimle kırmaya çalışacağım, büyük ihtimalle bunu yapamam ama olmazsa yardım alacağım."
Gülümsedi, gözleri öyle bir parlıyordu ki, gözlerimi alıyordu.
Elimi tuttu, beni denize yakın yere; kuma oturtturdu.
Bugün ne tesadüf ki, ikimiz de beyaz ayakkabı ve beyaz pantolon giymiştik.
"Sanırım artık bir yerden başlamalıyım." Derin nefes aldım. Kendimi açıklamak bana aşırı zor geliyordu.
"Anlatmak zorunda değilsin Jeongin-ah." Beni belimden kavrayıp kendine çekti, ben de başımı omzuna yasladım.
"Anlatacağım. Evet, benim için zor ama hep bu duvarın arkasında yalnız başıma saklanmaktan bıktım. Bana yardım edebilecek tek kişi şu an yanımda duruyor." Gülümsedi, hissettim.