yıllar, bulutlardan hızlı davranıp; kum saatinin çapı küçüldükçe akıp giden o kum taneleri gibiydi âdetâ.
hızlı ve dikkatli.
heyecânlı ama terbiyeli.
âhenk içinde ve düzenli.
kibâr ve mütevâzi davranışlarıyla insanlara büyük fark atan tek cansız varlık olabilirdi kum taneleri.
zaman bile o tanelerle akar, kibârlığı öğrenirdi.
yuvalarının çapı genişten dara doğru küçülse de, kum taneleri asla asilliğinden ödün vermezdi.
güçlü olduklarını gösterirlerdi her zaman; kendileri hareket etmeyi durdursa da, zaman her zaman arkalarındaydı.ne tutkunu olunası bir yaradılıştı ama.
parmaklarını, kum tanelerinin tek tek dökülmesini ritme çevirerek; hafif bir şekilde masaya vurdu. dört parmağı da zamana uyum sağlarken; gözleri, zamanın kibâr davranmaya çalışan hâlini izliyordu.
bekleyiş içerisinde olan bedenini dindirebildiği nâdir aktivitelerden biriydi bu, ve her zaman da işe yarıyordu.
canı sıkıldığında da oturur, ritim tutar ve izlerdi. hatta kimi zaman hayal kurar, düşünür ve kahvesini yudumlayarak şarkı söylerdi.
bu artık bir tutkuydu onun için.yeşilin bütün tonlarını bulunduran zengin yapıdaki saçları, aralanmış camın ona hediye olarak sunduğu rüzgâr ardına kıpırdanıp varlığını hissettirdi, vücudunda dans etti ve rüzgârın ona sarılmasıyla yüzünde bir gülümseme oluştu.
"izuku?.. ne arıyorsun burada?"
güzel ânını bozan sese kulak verdi, bekledi. tanıdık gelen bu sese hemen kafasını çevirmeyi istemiyor ve daha çok kum tanesinin düşmesini izlemek istiyordu.
"deku, beni duyduğunu biliyorum; cevap ver bana."
kafasını sesin geldiği yöne çevirdi ve hırsın doğurdu o kırmızı, alevimsi gözlerde, kendi ormanlarını kül etti.
"kacchan..."
herkese merhaba. umarım prolog kısmından keyif almışsınızdır.
not|| medyada bulunan çekim bana aittir..