1

7 0 0
                                    

"Günaydın Kevy!"

Alarmın saati sabah 07.30'u gösteriyordu. Her ne kadar alarmdan başka bir sese uyandıysa da Kevin, bu alarmın cırtlak horoz sesine lanet okumakla gününe başlamayı adet edinmişti. Yine de onu sakinleştiren ve dizginleyen narin bir ses tonu vardı.
Kevin, buğulu gözleriyle sesin asıl kaynağına yönelmişti. Karşısında kendisine gülümseyerek bakan güzel bir kadın vardı.

Natalie Parker.
Kevin Brook'un biricik aşkı.

Kevin hemen gözlerini ovuşturarak karşılık verdi. "Günaydın bebeğim!"

Kevin ile Natalie bir bilim balosunda tanışmışlardı. En azından Kevin böyle bir adlandırmayı tercih ediyordu. Kevin, işi gereği CERN Bilimsel Gelişmeler Fuarı'na Prof. Robert Johnson'ın yardımcısı unvanı ile katılmıştı ve orada ABD ordusunun önemli bir yüzbaşısına yeni geliştirilen nükleer füzyon reaktörlerini tanıtmakla yükümlüydü. Tabii ki bu fuara yüzbaşı, kendi kızını da getirmişti. Yüzbaşı Blake Parker'ın muhabir kızı Natalie Parker.
Natalie, babasının soğukkanlılığına nazaran gayet sıcakkanlı ve işinin gereği ve doğası olarak konuşkan biriydi. İnsanlarla iletişim kurmayı hatta onları konuşmaya hevesli duruma getirmeyi çok iyi biliyordu. Zaten Kevin'ı da bu yolla kendine aşık etmişti. Uzun siyah saçlarını bir kalem yardımıyla toplaması ve Kevin'ın gözlerine odaklanarak konuşması Kevin'ı hayatında ilk kez hissedeceği bir duyguya sürüklemişti. Aman Tanrım, bu da ne böyle?  Fuarın sonunda tekrar görüşmek için can atmaya başlayan Kevin, Natalie'den bir röportaj sözü alarak işini sağlama almıştı. Hele ki röportajı yarı romantik bir akşam yemeğine çevirmesi bir şeyleri kıvılcımlandırmaya başlamıştı. O günden bu yana, yani 3 yıldır birliktelerdi ve kendi aralarında olsa da gayet ciddilerdi. Bu kızla evlenmeliyim, diye bir gün bile düşünmeden edemezdi.

"Hadi ama tatlım, kahven soğuyor!"  Kevin Natalie'nin çağrısıyla birlikte silkelendi ve yarı çıplak bir hâlde mutfağa geçti. Her zamanki gibi Natalie'nin düşük kalorili ama bol proteinli kahvaltı menüsü vardı. "Ciddi olamazsın ya yine mi?"
"O iğrenç şeyleri yemek istiyorsan benden önce kalkıp hazırlayabilirdin Kevy."
"Tamam tamam, sen kazandın."
Kevin filtre kahvesinden bir yudum aldı ve ardından birkaç lokma yemeye başladı. Bir yandan da telefonunu kurcalıyordu. Gördüğü elektronik posta karşısında birkaç saniye duraklamıştı. "Hayret, profesör bugün daha erken gelmemizi istemiş. Üstelik acil çağrılı." Kevin bir anda irkilmişti. Yıllardır GenTech'te çalışmasına rağmen acil kodlu bir mesaj almamıştı.
"Ne oldu Kevy?"
"Bilmiyorum ama bir şeyler oluyor."
"Sanırım bu hemen gideceğin anlamına geliyor."
"Kahvaltı için üzgünüm, kalmak isterdim."
"Ahahaha, o yulaf karışımını yemediğin için sevinçten çıldırdığına yemin edebilirim."
"Beni iyi tanıyorsun bebeğim."

Kevin apar topar gömleğinin düğmelerini ilikledi, ardından pantolonun kemerini sıktı. Arabasının anahtarını çekmecesinden aldı ve hızlıca evden dışarı fırladı. Otoparka doğru yönelirken içindeki gergin sese kulak veriyordu. Acaba neler oluyor? Söz konusu bilim olunca acil kelimesi çok fazla anlam kazanabiliyordu. Kanserin kesin tedavisinden dünya dışı yeni bir yaşam formuna kadar uzanabilen bir alandı bilim. Neyse ne işte uzatma Kev, diye kendisiyle konuşmaya başladı. Ardından aracına bindi ve her zamanki güzergahına doğru gaza bastı.

GenTech Corp.
New York, ABD.

Kevin yolda aracıyla ilerlerken bir anda telefonu çalmaya başladı. Arayan kişi Prof. Johnson'dı. Kevin hemen telefonu açtı ve tedirgin bir sesle konuştu.

" Yoldayım profesör, gecikme için üzgünüm. Mesajınızı görmemiştim."
" Acele ediniz Bay Brook. Zira büyük bir devrimi kaçıracaksınız."

Büyük bir devrim mi dedi bu adam? Kevin iyice telaşlanmaya başlamıştı. Bu kadar önemli ne olmuş olabilirdi ki? Her gün neredeyse bir olay oluyordu ama hiçbiri devrim niteliği taşımıyordu. Bu sefer kendisini çok farklı bir şeylerin beklediğini hissetti. Tanrım sen bana yardım et.

Dodge Challenger'ını GenTech'in otoparkına park ettikten sonra hızlı adımlarla bina asansörüne giren Kevin artık dayanılması zor bir merak duygusuyla beklemeye başlamıştı. Asansörün kapısı açıldığında ise kendisini siyah takım elbise giyen iki ajan görünümlü güvenlik karşıladı. Boyları 1.90'dan uzun ve enine doğru kalıplı bu iki ajan, adeta bir sorunun en büyük alametleri gibi dikilmişti.
"Bay Brook, lütfen bizi takip ediniz."
Takım elbiseli birileri varsa asla iyi bir şey olmuyordur. Bu Kevin'ın bir nevi mottosuydu. Bilime resmiyet en son karışmalıydı ona göre. Önce projeler/deneyler tamamlanmalıydı fakat Kevin bir şeyden habersizdi.
Deney çoktan tamamlanmıştı.
Dünya değişmeye çoktan başlamıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 29, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

APOKALİPTİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin