Ateşin benzinle buluşmasını hep felaket olarak algılamıştı ama sandığı kadar korkutucu gelmiyordu artık. Sevgilisinin geniş gövdesi ile tüm sıcaktan korunmuştu. Artık daha fazla yanmıyordu. Artık daha fazla yanmayacaktı. Diğeri gitmişti. Sonunda yalnız kalmışlardı ama nedense Jungkook içinde derin bir acı ile kıvranıyordu. Sanki her şey yanlıştı.Her şey üniversitedeki ilk yılında başlamıştı. Herkes tarafından oldukça beğenilen biri olması uzun sürmemişti. Jungkook yakışıklıydı. Kendine has bir davranış biçimi vardı. Arkadaşları arasında minik bir çocuk gibi şımarık ve aktif olmasına karşın diğerleri olarak adlandırdığı insanların yanında soğuk nevaleydi. İşte bu ikilik insanları ona itiyordu. Herkes onun eşi olmak istiyordu. Bu dünyada herkesin bir eşi vardı sonuçta.
Ruh eşi meselesi Jungkook için hep uzak bir konu olmuştu. Jungkook hayatını paylaşacağı kişi olarak kimseyi düşünmemişti hiç. Ta ki onu görene kadar... Kim Taehyung tıp fakültesinin deli çocuğu, kimsenin ellerinin yetişemeyeceği, sonsuz güzelliğin tanımıydı ve Jungkook ona âşık olan milyonuncu kişi falan olduğunu düşünüyordu. Uzun süre onu izlemişti. Çok uzun bir süre.
Yaklaşık olarak üç yıl kadar izlemişti onu. Taehyung'un mezun olacağı yıl en yakın arkadaşı Jimin'in ittirmeleri ile sonunda kokusunu alabilecek kadar yakınlaşmışlardı. Birbirlerinin kokularını aldıkları anda anlamışlardı birbirlerine ait olduklarını. O güzel dağ çileği kokusu ile taze fesleğen kokusu çok güzel bir uyum yakalamıştı. Tarihin en harika çifti falan olabilirlerdi.
Taehyung, Jungkook'a karşı her zaman derin bir aşk beslemişti. Onun kılına zarar gelse saatlerce ağlar, Jungkook'u bir daha asla kollarından ayırmayacağını söylerdi. Jungkook bu Taehyung'a çok âşıktı. Bu Taehyung onun kalbini sonsuza kadar elinde tutmasını istediği Taehyung'du.
Birlikte ayrı eve çıktıklarında her şey harikaydı. Jungkook sürekli dersine girdiği güzel çocuklardan bahsediyor ve onlarla neler yaptığını anlatıyordu. Taehyung da ondan farklı değildi. Jungkook bir ilkokulda öğretmenken Taehyung çocuk doktoruydu. İkisi de çocukları çok seviyorlardı. Bu yüzden hayatları düzene girer girmez bir sürü çocuk yapacaklardı.
Taehyung çok kalabalık bir aile olmak istiyordu. Hep birlikte ileride bir gün yazlıklarında oyunlar oynadıklarını hayal ettiğini söylerdi. Taehyung'un sevimli hayallerini duymak Jungkook'u hep heyecanlandırırdı. Birbirlerinin ruh eşi olduklarından hep aynı şeyi hissediyorlardı. Bu dünyadaki en uyumlu çift olabilirlerdi.
Tabi her çift gibi zamanla onların da sorunları olmaya başlamıştı. Taehyung evliliklerinin ilk yılında paranoyak gibi davranmaya başlamıştı. Sürekli Jungkook'a şüphelendiği bir şey var mı, garip mesajlar aldı mı diye soruyordu. Hatta bir ara "Bu gün eve geldim mi?" demişti. Jungkook biraz korkuyordu doğrusu. Kocası garip davranıyordu ama sorun yoktu. Eğer bir mesele varsa Taehyung bunu kendi hallederdi. Korkmaya gerek yoktu. O zeki bir adamdı. Jungkook'un adamıydı.
Bu düşünceler ile gülümseyip düğün fotoğraflarının tozunu alırken dayanamayıp resimdeki Taehyung'u öpmüştü. Dayanamıyordu işte. Ne yapsaydı içinde mi kalsaydı? Kıkırtısı evde duyulurken ince beline dolanan kollar ile irkilmişti. Yerinden sıçrayıp arkasına döndüğünde Taehyung'un mavi lensleri ile göz göze gelmişti. Her zamanki sıcak ve parlak kahverengiler yerine koyu ve derin maviler ile kendisine bakıyordu yakışıklı kocası. Doğrusu yeni boyadığı sarı saçlarına çok yakışıyordu bu mavilikler. Jungkook içinin gittiğini hissetti.
Taehyung Jungkook'un derin nefeslerine karşılık günahkâr bir sırıtış sunmuştu. Jungkook kocasının şehvetli bakışlarını çok görmezdi. Onun kocası genelde sevgi dolu bakardı. Seviştikleri sırada bile arzudan çok aşk ve mutluluk hâkim olurdu gözlerine.