Haziran, ayının başlarında sıradan bir gündü. Öğle sıcağında dereden dönen köy kadınları ellerinde temiz çamaşırlarını koydukları saz sepetleri ile evlerine doğru yürümeye başlamışlardı. Yazın ilk durağı Haziran olmasına rağmen sıcak kasvetli bir o kadar da boğucu bir haldeydi. Yol Hatice kadını hayli yormuş olacak ki soluklanmak için ceviz ağacından olma bastonunu yere sımsıkı bastırdı ve azda olsa yükünü oraya verdi.
Hatice kadın günden güne eğilen bedeniyle kamburlaşıyor yere doğru yaklaşıyordu. Kadınların ardında kalan yaşlı kadın durduğu yerden onlara bağırmaya başladı.
"Duru verin hele kadınlar dinleniverem az şurada" diye konuştu yorgun çıkan sesiyle. "Az bekleyiverin gayrı"
Kadınlar yol kenarında durmuş ardında bekleyen yaşlı kadına bakıp iç geçirmişlerdi. İçlerinden Aysel, yaşlı kadına doğru seslendi.
"Hatçe aba sıcağa bak gari az kaldı sık dişini hele azıcık" dedi bezgin çıkan cansız sesiyle ve alnından akan sıcak teli sildirdi. "Hem kocaların gelmesine az vakit kaldı gayri" dedi başka bir kadın.
Hatice kadınlara doğru kaşlarını çattı.
"Eyi gidin siz ben biraz dinlenivercem"somurtkan bir yüz ifadesiyle konuştu ve usulca kendini toprağın üstüne bıraktı. Kadınlar evlerinin yolunu tutmuşlardı çoktan. Hatçe kadın bezmiş bir ses tonuyla konuştu.
"Az dursa ölecek sanki yallı"
Yanında duran torunu Mihrimah, Kaşlarını çatmış ninesine uzun uzun, bakmıştı. "Nine sabahtan beri yoruldu kadınlar deme öyle " sesinde duran şefkat tınısı yaşlı kadının ona dimdik bakmasına sebep olmuştu.
"Garışma sen hele... şişip galasıca gara çirkin garıları savunma bana" Mihrimah, kaşlarını çatmıştı.
"Az bekleseydiler ölecekler miydi!" diye giden kadınların ardından hem söylendi hem sızlayan dizlerini ovalamaya başladı. Şimdi o eski cabbar hali olacaktı emmi kendine laf ettilir miydi? Evvel Allah onları ikiye katlardı da yaş kemale çoktan ermişti. Düşen ağlasa düşene bir tekme sallayan bu devirde öfkesine yenik düşüyordu. Günden güne devriliyordu yaşı.
Yas dolu içi hüzün dolmasında ne yapsaydı. Köhneleşmiş insanlar yüzünden iyi niyetli insanlara hasret kalmıştı. Eskiden böyle miydi? İnsanlarda ar edep vardı. Şimdi ise yeryüzünde yüzünü kızaran insana az rastlanırdı. Allah biliyordu ya tek derdi dizleri olsaydı geçerdi yüreğinde duran sızı lakin evlat hasreti yüreğine kızgın yağları döküyordu. "Nere vurayım ben bu dizleri yavrum canıma yetti gari" Aşınmış dizleri artık zamana meydan okuyamıyordu. Mihrimah yanında sepete ellerini dayamış yaşlı kadının bu hallerini kara kara, düşünüyordu. Yaşı ilerleyince çok asabi ve her şeye hemen parlar olmuştu.
Mihrimah, eliyle sepetten güç alıp sıcak toprak üstünden kalkmıştı.
Elini yaşlı kadına uzatmış ve tutmasını bekliyordu. Hatçe kadın torununa bakmaya başladı.
"Hayde nene yolumuz kısa kaldı hem güneş tepemize vuruyor başımıza geçecek âlim allah" dedi bezmiş sesiyle.
Sağ elini yüzüne güneşten korumak için siper ediyordu. İki mız eden Hatçe kadın torununun uzattığı eli tutmuş bastonundan güç alarak yerden ayağa kalkmıştı. Söylene, söylene eve gitmeye başlamışlardı. Eve geldikleri öğle vaktinde biraz soluklanmak için herkes odasına doğru çekildi.Öğlen namazından sonra biraz uyurdu ev ahalisi.
🍂
Öğle akşama vardığı vakit hayvan işlerini gören Mihrimâh, anasının seslenişiyle alelacele ahırdan çıkmış onun yanına varmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİHRİMÂH |TAMAMLANDI|
RandomElleri, iki göğüs oluğuma yaslı durdu. Kafasını, boynuma doğru indirdi ve omzuma kondurdu. Sıcak, solukları elbisemin üzerinden bile tenimi yakmaya devam ediyordu. Kor gibi yanan vücudum kendi ekseninde paralel bir şekilde dönüyordu. Onunla beraber...