27

1.3K 88 7
                                    

Vera, ellerini masanın üzerinde birleştirmiş bu gergin buluşmanın bitmesi için dakikaları saymaya başlamıştı. Jungkook tam karşısında oturuyordu ve özellikle şu sükunet anında onunla göz göze gelmemek her şeyden daha zordu.

Taehyung'sa ayrı bir meseleydi, kafeye vardıklarından beri iki kez çatalını düşürmüş ve bir bardak kırmıştı. Dördü de cüzdanlarını kafeye bırakmak istemediklerinden yemekler gelene kadar Taehyung'un önünü boşaltmışlardı.

Jimin, aralarında gülümseyen tek kişi olmayı yaklaşık yarım saat önce bırakmıştı.

İşler hiç de Vera'nın umduğu gibi gitmiyordu.

"Ee..." dedi parmaklarını çekiştirerek. "Şeyden bahsedelim mi? Endgame'den..."

Jungkook'un kaşları çatılırken Jimin hızlıca ellerini savuşturmak ister gibi sallamış, Taehyung'sa kalbine bastırmıştı avuçlarını.

"İdolüm ölmüşken—" "Mahvolduk—" "Bir daha Endgame deme—"

Üçü birden konuştuğunda Vera parmaklarını birleştirip dudağının fermuarını çeker gibi yapmıştı.

"Aslında..." diyerek dakikalarca sürdürdüğü sessizliğin ardından söze girmeye cesaret edebildiğinde Taehyung, hepsinin yüzünde güller açtı. "Ben şey hakkında konuşmak istiyordum Jimin'le, dans hakkında..."

"Ah, öyle mi?" Jimin, gerçekten ilgilendiği bir konudan bahsedildiğini duyduğundan merakla masaya dayadı kolunu ve başını avucuna bırakıp Taehyung'a dikti gözlerini. "Buyur."

Jungkook, tam o sırada sonunda göz göze gelebildiği Vera'ya işaret çakmıştı. "Ee," dedi Vera tedirgince. "Ben çok aç değilim, Jungkook'la ufak bir işimiz vardı da, halledip gelsek?"

Taehyung da Jimin de dikkatlerini ona vermeden başlarını salladığında Vera çocuksu bir coşkuyla baş parmağını kaldırıp gülümsedi Jungkook'a. Jungkook'sa uzun zamandır onu böyle içten görmemiş olmanın leylalığıyla başını omzuna yatırmıştı.

Gözlerini devirdi Vera, çocukları yalnız bırakmamak için yemin etmiş gibi yerinde mıhlanan Jungkook'a baktıktan sonra, yanına yürüdü ve omzundaki tişörtü sertçe çekti.

Kendine gelen Jungkook, başını yavaş yavaş döndürmüştü ona. "Kalkıyoruz ya hani," dedi Vera bıkkınlıkla. "Haydi çocuğum."

Jungkook sonunda aymış olmanın heyecanıyla ayağa fırladı, "Görüşürüz çocuklar!" dedi coşkuyla ve Vera'nın koluna girdi, onu sürüklemeye başladı.

Vera, Jungkook'un bu hâllerine anlam verememişti.

Kafeden çıktıklarında omzunu döverek onu durdurdu.

"Bir dur, bir dur!"

Jungkook gözlerini kısarak Vera'ya dikti bakışlarını. "Ne oldu?"

"Asıl sana ne oldu? İçeride bir gariptin, şimdi de koşturuyorsun koluma girip. Neyin var senin?"

Jungkook, elini ensesine çıkarıp başını öne eğdi. Vera'ya karşı hissettiklerini içinde tutamaz olmuştu, kalbinin dalgaları içini dövmeye başlamıştı iyiden iyiye. Bir haftadır onu görmemenin de tesiriyle eli ayağına dolanmıştı.

"Hiçbir şeyim yok." dedi fakat sesi gereğinden kısık çıkmıştı.

"Jungkook." dedi Vera, Jungkook'tan kısa olmanın avantajını kullanarak başını onun eğilen başına yaklaştırarak. "Derdini söyle bana..."

Vera bir kez ona olan hislerini yutmuştu, hapsetmişti. Bunu bir kez daha yapabileceğini hissediyordu. Zira onunla bu kadar yakın olmak, onun varlığını yine böyle burada hissetmek ona arkadaşını ne kadar özlediğini hatırlatmıştı. Derdi neyse onu çözüp onu tekrar yanında görmek istiyordu.

FOOLS [jjk]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin