(Geçiş bölümü)

134 7 3
                                    

Kabilelerin ortak holüne girdi, nazikliğiyle o kadar dikkat çekiyordu ki diğerleri ona bakmaktan alı koyamıyordu kendini.

Yavaşça, önündeki beyaz taşlara dikkat ederek yürümeye başladı. Asla diğer renklere basmazdı! O renkler onun için düşmandı. Bir tek beyaz vardı hayatında, beyaz olacaktı.

Bu holde hangi renge basarsan onun özelliği vücuduna ve kişiliğine işlenirdi. Ve her renkte birbirine karışırdı. Yanlışlıkla bile bassan, yine de olurdu. Ama o, sanki bunun için doğmuştu.

Beyazdan başka hiçbir renge basmamayı beceren tek insandı o. Ne ayağı kaydı, ne isteyerek deydi o taşlara. O mu kaçıyordu renklerden ya da renkler mi onun parıltısından bilinmez, zamanın gelmiş geçmiş en saf ve temiz varlığıydı o.

Albino cildi, beyaz saçları, çıplak ayakları ve tülden beyaz elbisesiyle melek gibi geçerdi diğerlerinin önünden. Kırmızılar imrenerek bakardı ona, kırmızının kinini ve nefretini almışlardı. Bir o kadar da güzelliğini. O ise bu duyguların ne olduğunu bilmeden, tüm masumluğuyla gülümserdi diğerlerine. Siyahın içe kapanık kalbini bile yumuşatırdı.

O doğduktan sonra onun gibi olmak isteyip defalarca, defalarca kez beyazlarda gezinenler oldu. Fakat kimse onun kadar beyaz olamadı. Diğerlerinin çırpınışları sürünce de Kutsal Ana beyaz taşların özelliğini aldı. Şimdi sadece o vardı. Yalnız hissediyordu belki de. Akşama kadar kendi adı konulmuş beyaz taşların üzerinde sessiz ve nazikçe dolaşır, akşam üzeri evine yine sessizce yol alırdı.

Kimse kahkaha attığını ya da konuştuğunu duymamıştı. Tek cevabı gülümsemekti. Belki de konuşmaya gerek duymuyordu. Bu varlıklarla konuşmaya değer bir şeylerin kalmadığını düşünüyordu.

Bazen ortak hölden çıkar ve ona Yeşiller ve Maviler tarafından bolca hediye edilen erzakları albino atının üstüne koyar, uzun zamandır sefalet çeken ve ezilen Sarıların şehrine giderdi. Hepsine yetecek kadar erzağı bırakır, o ay kendisine bir şey kalmasa da yine de onlara verirdi. Bazı söylentiler, onun Sarıların çocuklarıyla konuştuğunu söylerdi. Veya bebeklerin kulağına bir şeyler fısıldadığını.

Ve yine bir rivayet söylerdi ki, günü geldiğinde o Güneşin Tepeleri'ne çıkıp o son merhumun söylediği mühim şarkıyı söyleyecekmiş.

Konuşmadığı için ne doğrulayabilirdi, ne de yalanlayabilirdi bunları.

O Suiwera'ydı. Beyazın temsilcisi.

SuiweraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin