(Jungkook ayağa kalkıp banyoya girer, su sesi duyulur, bir süre sonra banyodan elinde havluyla çıkar. Havluyu Taehyung'a uzatır ve yatakta yanına oturur. Taehyung temizlendikten sonra nereye düşeceğini umursamadan havluyu bir kenara atar. Pantolonunun cebinden sigara paketini alır, sigara çıkarır, yakarak dudaklarının arasına koyar. Saat 4:33 a.m.)
JK: Sence duymuş mudur?
TH: Neredeyse iki saattir devam ediyoruz. Sağır olmadığından eminim.
JK: İki saattir devam ediyoruz çünkü gelmeni bekledim.
TH: Gelmem bazen biraz uzun sürebiliyor. Doğru modda olmam gerekir.
JK: Bunun modla bir alakası olmadığından eminim, Taehyung. Sertleşmen bile bir saat aldı.
TH: Gururun mu incindi? Hayır, incinmediğinden eminim.
JK: Yarın sorduğunda ne söyleyeceksin?
JK: Taehyung?
JK: Geçen arabalardan ve parklarda yatan sarhoşlardan daha ilgi çekici olduğumdan eminim.
JK: Bunu yine yapıyorsun. Konuşmak istemediğinde pencerenin önüne geçip diğer her şeyi görmezden geliyorsun. O baktığın, tanımadığın ve tanımadığın için de sana parlak görünen hayatların içinde değilsin. Olmak istediğin bir yabancı, bir başkası değilsin. Aklından kaçamazsın. Olmayan bir hayatın hayalleriyle hayat yaşayamazsın. Hayatın, onu yaşamak istemediğin için küs sana.
TH: Psikolog olduğunu bilmiyordum.
JK: Komik değilsin.
TH: Olmaya çalışmıyordum.
JK: (İçini çeker.) O bunu hak etmiyor.
TH: Ben de hak etmiyorum.
JK: Konumuz sen değilsin.
TH: Konumuz asla ben değilim zaten.
JK: Senin gibi bencil bir pislikte ne gördüğünü anlayamıyorum.
TH: (Gülümser. Arkasını dönüp ona bakar.) Biliyor musun? Bunu ben de merak ediyorum.
JK: Yoongi ile nasıl olduysa şimdi de öyle olacak. Sen başkalarının hatalarından ders alan biri değilsin, o hatayı kendin de tekrarlamalısın. Belki o zaman durursun. O zaman durur musun?
TH: (Sigarasını içerek pencereden bakmaya devam eder.)
JK: Kimse oturup bir gün aklının başına gelmesini beklemeyecek. Beni de karıştırdın şimdi, sana... Hayır, suç bende.
JK: Gerçekten duymuyor musun beni?
TH: Hiç kokulardan nefret ettiğin oluyor mu? Spesifik bir kokudan bahsetmiyorum, genel olarak koku duyumuzdan. Duymak ve görmek neyimize yetmedi sanki.
JK: Sadede gel. Uykum var.
TH: Gömleğim Jimin kokuyor. Büyük hata. Üzerinden uzun zaman geçince, bir gün hayatımda ne Jimin, ne sen, ne de bu lanet olası okuldan birileri kaldığında, bu kokuyu bir yerlerde hissettiğim anda aklıma bu görüntü gelecek. On beşinci yüzyıl resimlerine bakarcasına pencereden bakıp oradaki uzak hayatın içinde olmayı hayal etmem, senin yüzündeki derimi karıncalandıran minik tüyler, karanlık odadaki sigara dumanı, göğsümün ortasında oturan suçluluk. En ağırı bu, taşıdığım bu taş, bu sefer bahane bulamıyorum. Bulsam kurtulacağım ama yok. Jungkook, ben onu sevemiyorum. Bu kokuyu hissettiğimde hatırladığım ilk şey bu olacak.
JK: Korkuyorsun. Ama yanlış şeylerden.
TH: Ölüm döşeğinde umutla oturan kişi o, onun korkması gerekir.
JK: Byron.
TH: Alıntının nereden olduğunu siktir et, zaten yazdıklarını kendimizle bağdaştırmamız için yazmadılar mı?
JK: Bunun için yazmadıklarından eminim. (Eline doğru birkaç kez öksürür, arkasına yaslanıp nefeslerini kontrol altına almaya çalışarak birkaç dakika bekler.) Yarın doktora gitmem gerek, çıkışta kütüphanede mi olacaksın?
TH: O orada olacak, bu yüzden hayır.
JK: Eğer onunla karşılaşmak seni bu kadar rahatsız ediyorsa neden bu boktan şeyi yaptık? Sen gerçekten hastasın.
TH: Anlamıyorsun ve anlamanı istemiyorum da. Benim anlamam yeterli. Çıkışta okulun arkasındaki parkta olacağım, belki Namjoon da benimle olur.
JK: Altıda orada olurum. Doktordan sonra Yoongi'nin babasına uğrayacağım.
TH: Hala mı?
JK: Hala.
TH: (Sigarasının izmaritini küllüğe bırakır, eliyle saçlarını arkaya yatırır ve ayaklarının ritimle yere vurmasını durdurmaya çalışır.)
JK: Çocukken hep diğerlerinden daha çok sevdiğin bir oyuncağın olur. Sırf daha güzel ya da daha pahalı olduğundan değil, ama içinden sırf onu sahiplenmek gelir işte. Senin olur. Onunla uyursun, onunla kalkarsın, bazen onunla konuşursun, bazı gecelerde onun da seninle konuştuğuna kendini inandırırsın. Okulun ilk gününde onu da kendinle götürürsün çünkü kimseyi tanımıyorsun, küçük çocuklar korkutucu olabiliyor, özellikle de yaşıtları için. Adımını atar atmaz eve geri dönmek istemene neden olan şey artık bir alışkanlıktır, uyandığında buraya gelmen gerektiğini bilirsin ve ister istemez buraya yabancılık duymazsın, bu yüzden oyuncağına o kadar da ihtiyacın yoktur, onu evde bırakırsın. Bu onu ilk bırakman. Çünkü büyüyorsundur, cansızlarla konuşmak yerine canlılarla konuşmayı tercih ediyorsundur. Artık ona ihtiyacın yok. Odanda diğer oyuncakların yanında durur. Odanı yeniden dekore edince kullanmadığın, gereksiz eşyaların kaldırılır. İlk başta fark etmezsin, daha önemli işlerin vardır. Ama bir gün gök gürlediğinde korkarken gözlerin onu arar, ya da eski fotoğraflarına bakarken neredeyse her fotoğrafında onu da görürsün ve artık seninle olmadığını fark edersin. Bu da onu son bırakışın. Odanda olmadığını gördüğünde onu özleyecek misin, Tae?
TH: (Yanağını gömleğinin yakasına siler.) Kokusu hala üstümde.
_________
bunun ne olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yok??? başlarken aklımda oyun/script tarzında yazmak vardı sadece ama ileride değişecek bu, fakat yine de diyalog ağırlıklı olacak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you don't get me high anymore ➸ vmin
Fanfictionbüyük şehirler, büyük aşklar çığlık çığlığa terk edilir