(Jungkook yatakta oturup bir eliyle telefonunda fotoğraflara bakıyor, diğer eliyle de bira şişesini yatakta sabit tutuyordur. Hoseok yanında uzanıp gömleğinin eteğiyle oynuyor. Taehyung çalışma masasının arkasında oturmuş onlara bakıyordur. Jungkook'un odası. Saat 1:57 a.m.)
TH: Biraz uyusan daha iyi hissetmez misin?
JK: İyi hissetmek istemiyorum. Onu hissetmek istiyorum. (Telefonla şişeyi kenara bırakıp uzanır. Elini Hoseok'un saçlarına daldırıp ağırlaşan göz kapaklarıyla loş ışıklı odanın tavanını izler.)
TH: Sana karşı acımasız olamıyorum.
HS: Merhamet bir kuş tüyüyken, yılan derisine büründüm. (Saçında yavaşlayan parmaklarla Jungkook'un uyumak üzere olduğunu anlar.)
JK: Hiç mi özlemiyor beni?
TH: Bizi, burayı. Özleyecek olduğunu düşünse gitmezdi. Ya da bilemiyorum, Yoongi'yi bir yerlere bağlayan duygusal bağları olmadı hiç. Doyasıya sevdi ve doydu. Biz de ona doyalım artık. (Ayağa kalkıp yatakta onlara katılır.) Kalanlara ağlamayı tercih ederim.
HS: Bıraktığım yerde bulamayınca mahzendeki şarapların arasına baktım, örümcek ağlarının arasında unutmuşum gözyaşlarımı.
TH: (Jungkook'un uyuduğunu görüp başını Hoseok'un omzuna bırakır.) Kendini bırakmaman gerektiğini biliyorsundur ama elma çok leziz görünüyor, ne yaparsın?
HS: Havva'nın kulağına elmanın leziz olduğunu fısıldayan yılan da benim.
TH: Kelepçelerime çok alıştım, kim kıracak onları?
HS: Zincirlerine tapan birine Tanrı'yı gösteremem.
TH: Hobi, ben...(Elini Hoseok'un beline sarıp iyice sarılır.) Homeros'un ölülerini bilirsin, dokunamazsın, koklayamazsın, sarılamazsın. Aidiyet duygusu, toprak algısı taşımayan, görünen ancak somut olmayan varlıklardır. Jimin'in de sevgisi böyle. Olduğundan daha büyük görünüyor onun için her şey, duygularını tüm şiddetiyle yaşıyor, bir kan içen gibi son damlasına kadar tüketip bırakıyor. Şimdi de aynısını yapıyor, benimle bile. O belki bunun farkında değil ama ben sevgisinin sonunu görüyorum. Onun için sonsuzlar, uzunlar yok. Onun için gün doğumu var yalnızca, gün batımında güneşe tek elveda diyeceğim.
HS: ...
TH: Hoseok, ben o ölüyü kucaklamak istiyorum.
HS: Ben Hades'in elçisi, yeraltına kollarımda götürürüm seni.
TH: (Başını kaldırıp Hoseok'un yüzüne bakar.) Ya sen? Niye Lethe'nin sularında boğuluyorsun? Niye gidiyorsun?
HS: Ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller / Ve öyle çok ki unutmak istediklerim.
TH: Benim de unutmak istediklerim çoğalırsa, beni de götürür müsün?
HS: Yolların tekliği en ürkütücü sessizlik, hele de kalbin atıyorsa. Bakarsın bana, dayanabilirsen bir bülbülün dilsiz haykırışlarına, oklardan delikli kanatlarıma atlarsın. Birlikte büyürüz, sen benim elimden tutarsın, ben senin. Öyle bir büyürüz ki ilk kez dünyanın sahnemiz olduğunu hissederiz, ilk kez perdeleri biz çekeriz. Kendi piyeslerimizi yazar, kendi trajedilerimizi kurar, kendi hikayemizin Lady Macbeth'i oluruz. Kafam binbir akreple dolu, deriz. Birlikte büyürüz, anne sütü yerine akreplerimizin zehriyle büyürüz.
TH: Ya ölüye sarılınca kollarımda bedenini hissedersem?
HS: O kollarda ölürsün.
____________
've öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller / ve öyle çok ki unutmak istediklerim' pablo neruda'ya ait, unutmak yok şiirinden
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you don't get me high anymore ➸ vmin
Fanfictionbüyük şehirler, büyük aşklar çığlık çığlığa terk edilir