Kucağımdaki ufaklıkla kaçıncı oyunumuzu oynuyorduk bilmiyordum. Eve geldiğinden beri onu biraz olsun ders çalışmaya ikna edememiştim. Bugün tatil günü olduğunu söyleyip benden sürekli kaçmıştı. Şimdi ise bitkin bir haldeydim.
"Yemek soframız hazır beyler."
Peter kucağımdan atlayıp bahçe kapısından bize seslenen Pepper'a hayranlıkla baktı. Evimizi çekip çeviren bir nevi oydu. O olmasa şuan her zaman ki gibi pizza yiyor olurduk sanırım. Ve ben ilk defa pizzadan nefret eden bir çocuk görüyordum. Peter pizza söylemeye çalıştığım her an kaçarak odasına kapatıyordu kendini.
"Tony.. Neden üzerini giyinmedin?"
"Giyindim ya işte. Kendi evimde neden takım elbise giymemi istiyorsun benden?"
"Bugün özel bir gün çünkü."
Üzerimde ki tişört ve eşofmanı işaret ederek gayet rahat ve mutlu olduğumu gösterdim. Peter'ın elinden tutarak bahçeye yürüdüğüm sırada zil sesini duymuştum. İstemsiz bir yutkunmanın ardından Pepper'a dönmüştüm.
'Bay Strange geldi efendim.'
"İçeri al."
Omzumu sırıtarak tutan Pepper'a baktığımda ona göz devirmiştim. Aşıkları bir araya getirmiş gibi gururlu bir tavırla bakıyordu. Gerçi onun bu anı uzun zamandır beklediğini biliyordum. Bana en iyi gelecek şeyin Stephen olduğunu söyleyip dururdu. Hatta bazen benimle baş edebilecek tek insanın o olduğunu söylerdi.
Stephen içeri girdiğinde aradan geçen zamanla daha da yakışıklı olduğunu fark etmiştim. Kendine her zaman bakardı. Güçlüydü o.
"Merhaba geciktim mi?"
Stephen içten bir gülümseme ile bizi selamladığında üzerindeki eşofman takımını görünce gülmüştüm. Pepper'a hafif bir dirsek attıktan sonra aramızda tek takım elbise giyenin kendisi olması onu bozmuştu tabii. Stephen'ın bu rahat hallerini her zaman sevmiştim.
Peter koşarak ona gittiğinde kucağına almış, birbirlerine uzunca bir süre sarılarak sohbet etmişleri. Peter heyecanla ona okulunda neler yaptığını anlatıyordu. Stephen ise sanki onunla aynı yaştaymış gibiydi. Birbirlerini dinlerken heyecanla doluyorlardı. Tüm dikkatleri birbirlerinde oluyordu.
Pepper onların dikkatini çekebilmek için beni omuzlarımdan tutup ileri itti. Ellerini hızlıca vurmuş ve sevinç dolu bir şekilde bağırmıştı.
"Hadi yemeğe! Peter gel tatlım."
Peter istemeyerek de olsa kollarını ona uzatarak Stephen'ın kucağından ayrıldı. Pepper sanki onu bizden kaçırıyor gibi çabucak bahçeye çıkarmıştı. Yalnızca ikimiz kaldığımız için olsa gerek gerildiğimi hissetmiştim.
"Sonunda zombie gibi görünmediğin bir gün."
Saçlarımı karıştırarak güldüm. Traş olmuştum. Banyo yapmıştım. Daha da önemlisi güzelce kahvaltı yapmıştım. Tüm bunların beni güzelleştirmediğini biliyordum. Ama daha insancıl durduğumu da inkar edemezdim. En azından yüzümdeki o solgunluk biraz olsun geçmişti.
"Hey, eğer laf sokmaya falan geldiysen bozuşuruz."
"Hayır, sadece mektuplarıma cevap alamadığım için sana kızmaya geldim."
"Ah, mektuplar.."
"Evet. Hani şu yüzünde hafif de olsa bir gülüşle okuduğun mektuplar."
"Ne? Beni mi gözetliyorsun?"
"İnkar etmiyorsun yani? Sadece tepkini merak etmiştim. Teşekkürler."
Üzerime atılan adımı hissettiğimde gözlerimi ayırmamıştım üzerinden. Kollarını etrafıma dolarken ise kıpırdayamadım. Nefes bile almıyordum. Donmuş gibiydim adeta. Ellerim hala ceplerimdeyken Stephen'ın gülüşünü kulağımda hissettim. Nefesinin çarpması ile huylanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unforgettable // Stony
FanfictionBazen geri dönüşü olmayan bir yola girersiniz. Sevdiklerinizi geride bırakıp, arkanıza bakmadan ilerlemek zorunda kalırsınız. Kalbiniz kırılır, ruhunuzdan bir parça eksilir, hayal kuramaz hale gelirsiniz. Ancak gözlerinizin içine umutla bakan bir ço...