Seulgi, iki yakın arkadaşının arkasından iş çevirdiğini bilseydi kesinlikle değil şu an oturduğu koltukta oturmak içinde bulunduğu uçağa bile binmezdi. Bae Irene ile tanışmalarının ardından kısa bir süre sonra havayolu şirketi yolcuların uçağa binmeleri için kapıları açmıştı.
Genç fotoğrafçı, Bae Irene ile aralarında ne kadar uzak mesafe varsa o kadar iyi diye düşünerek en arkadan yürümeyi tercih etmişti ama hesaba katmadığı bir şey vardı: Wendy ve Joy'un planı. İkili, Seulgi'nin Bae Irene'e karşı olan duygularının bilincinde ve fotoğrafçı arkadaşlarının komik hayıflanmalarını dinlerken çok zevk aldıkları için Seulgi'nin koltuğunu Bae Irene ile yan yana almışlardı.
Yolcuların en arkasında bulunduğu için sallana sallana uçağa binmiş ve dar koridorda K27 numaralı koltuğa ulaşmak için kimseye çarpmadan sakin bir şekilde yürümüştü. Ta ki yan koltuğun bu dünya üzerinde gördüğü ve tanıdığı en zarif kadın olan Bae Irene tarafından dolu olduğunu görene kadar.
Panik dalgası yavaş yavaş yayılmaya başlamadan önce iç sesi ile kısa bir durum değerlendirmesi yapmaya koyuldu. Artık kaçacak bir yeri yoktu çünkü teknik olarak cam kenarında oturması gerekiyordu; eğer oturmak istiyorsa izin istemesi gerekiyordu ve izin istemesi için de mecburen konuşması gerekiyordu. Bu bir kozmik şaka ve evren bana karşı komplo kuruyor diye geçirdi içinden ve Bae Irene'nin dikkatini çekmek için eğilip hafifçe öksürdü.
Genç oyuncu irkilerek başını çabucak Seulgi'ye doğru çevirdi. Bakışları Seulgi ile buluşunca da hafifçe gülümseyip "Beni korkuttun," dedi. Seulgi bir şey söylemek için ağzını açsa da bir iki saniye bocalamadan edemedi. "Çok özür dilerim. Korkutmak gibi bir amacım asla yoktu uhh... ben sadece..." Seulgi kuruyan dudaklarını ıslattıktan sonra ciğerlerine derin bir nefes çekip konuşmaya devam etti. "Yerime oturabilmek için senden izin isteyecektim," dedi utanarak.
Seulgi kızardığını hissedebiliyordu. Sıcak hava dalgası, yanaklarından kulaklarına doğru yayılmaya başlamıştı bile artık ne yaparsa yapsın bu kaçınılmaz şeyi durdurmanın bir yolu yoktu. Irene hızlı bir şekilde oturduğu yerden kalkıp genç fotoğrafçının geçmesi için dar koridorda kenara çekilip onun yerine geçip oturmasını bekledi. Irene yerine oturunca Seulgi gülümseyip teşekkür ettikten sonra bu uçak yolculuğunun çabucak bitmesi için dua etmeye başladı.
***
Eğer Seulgi'ye, Bae Irene ile yan yana oturmaktan daha kötü ne olabilir diye sorsalardı cevabı kesinlikle şu an içinde bulunduğu durum olmazdı. Uçak yolculuğunda Irene ile sohbet etmekten kaçınmıştı; zaten konuşsa da kısa cevaplar verip kendi utanç dolu içsel dünyasına geri dönüyordu. Fakat Irene'in en sonuncu sohbet açma girişimini de büyük bir soğuk kanlılıkla geri çevirip genç oyuncunun gözlerindeki hayal kırıklığını gördüğünde yolculuk bitine kadar kendine küfür etmişti.
Keşke bu kadar utangaç ve tuhaf olmasam diye geçirdi içinden. Çünkü eğer öyle olsaydı azından Bae Irene ile 3 hafta boyunca aynı odada kalmayı daha az tuhaf hale getirebilirdi. Bavulundaki eşyaları dolabın ona ait olan bölümüne yerleştirirken her ne kadar utanırsa utansın Bae Irene ile daha fazla sohbet etmeye dikkat edeceğine dair kendi kendine söz verdi.
Seulgi'nin bakışları komidinin üzerindeki ekranı yanıp sönen telefonuna ilişince elindeki kıyafetlerini çift kişilik yatağın üzerine fırlatıp telefonunu eline aldı. Arayan kişi Wendy'den başkası değildi. Odaya gelir gelmez kendini yüz üstü yatağa bırakan Irene'e bakıp telefonu açmak için deniz manzarasına bakan balkon kapısını açtı.
Rüzgardan uçuşan saçlarının birbirine karışmasını engellemeye çalışarak "Ne var Wendy?" diye söze başladı. Aslında suçun bir kısmı da arkadaşlarına aitti ama bunu şu an dile getirmemeyi tercih etti. "Patronun ile bu kadar kaba konuşmaya nasıl cüret edersin, Kang Seulgi Telefonun diğer ucunda yakın arkadaşın yok," dedi ama Seulgi bu cümlenin hemen ardından bir kahkaha sesi duydu. Arkadaşının bu şapşal haline gülümseyip balkonda bulunan sandalyeye çöküp denizi izlemeye başladı. Bir taraftan da telefonun diğer ucundaki arkadaşını dinlemeye çalışıyordu. "Seulgi dediğim şeyleri anladığına emin misin?"
Seulgi arkadaşının sesi ile kendine geldi. "Evet anladım. Saat 7'de şık bir restoran'a gitmek için lobide buluşuyoruz," dedi tek nefeste. Wendy onaylar gibi sesler çıkarıp telefonu kapattı. Genç fotoğrafçı kollarını göğüsünde kavuşturup ciğerlerine derin bir çektikten sonra hazırlanmaya başlamaları için Irene'i uyandırmaya gitti.
Genç oyuncu çift kişilik yatağın sağ tarafına kıvrılmış bir şekilde duyulmayacak kadar kısık sesler çıkararak uyuyordu. Sol bacağı dönüp durmaktan örtünün dışına çıkmıştı. Seulgi yavaş adımlarla yatağın ucuna ulaştı ve Irene'in yüz hizasına ulaşmak için eğildi. Fırsattan istifade edip karşısında huzurlu bir şekilde uyuyan kadını izlemenin kötü bir fikir olmayacağına kanaat getirdikten sonra onu izlemeye başladı.
Seulgi gerçekten neyin onu bu hale getirdiğini bilmiyordu. Daha önce de kadınlardan hoşlanmıştı, hatta üniversitedeyken kız arkadaşı bile olmuştu ama bu durum farklıydı. Belki de bu hal ve hareketleri hoşlandığı kişi ünlü oyuncu Bae Irene'den başka olmadığı için olabilirdi. Genç oyuncunun peşinden bir sürü kişisinin koştuğuna emindi. Kim koşmazdı ki?
Fotoğrafçı yavaşça sağ eli ile uyuyan kadının omuzunu bir iki kere dürtünce genç oyuncu yavaş yavaş uyanmaya başladı. İlk önce yastığa gömülü olmayan gözünü açıp bakışlarını karşısında duran kişiye dikti, sonra kafasını diğer tarafa çevirip uyumaya geri döndü. Seulgi bu halini görünce gülümseyip Irene'i bir kere daha dürttü. "Hey... uhh... önemli bir şey olmasaydı uyandırmazdım çünkü uyurken çok huzurlu görünüyordun. Yani oturup izlediğimden değil ama... her neyse uhh... Wendy saat 7'de lobide buluşmamız istiyor," genç oyuncu tekrardan Seulgi ile göz göze gelmek için döndü. "Şık bir restoranda yer ayırttığını söyledi."
Irene sol kaşını havaya kaldırıp gözlerini kıstı. "Ne yani uyurken beni mi izliyordun?" diye sordu sakince. Seulgi işittiği cümle karşısında gözlerini açıp öksürmeye başladı. Uçaktaki davranışını yüzünden özür dilemesi gerektiğini biliyordu ve artık Bae Irene ile daha fazla konuşmaya söz vermişti. İşte beklediğin fırsat ayağına geldi Seulgi. Sadece sakin olmaya çalış dedi kendi kendine ve konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes aldı.
"Aslında otele vardığımızdan beri sana uçakta sana soğuk davrandığım için özür dilemek istiyordum. Yaptığım çok yanlıştı ve sen sadece arkadaşça davranmaya çalışıyordun," aldığı nefesi geri verip parmakları ile oynamaya başladı. "Yeni tanıştığım insanların yanında gerildiğim için tuhaf davranışlar sergileyebiliyorum ve eğer o an sana sanki istenmiyormuşsun gibi bir imaj sergilediysem ciddiyim çok özür dilerim. Hâlâ insanlarla düzgün iletişim kurmayı öğreniyorum" dedi utanarak.
Irene sakin bir şekilde yataktan kalkıp tam olarak Seulgi'nin önünde durdu. Aralarındaki mesafe çok az olduğu için Seulgi nefesinin kesildiğini ve başının dönmeye başladığını hissetti. İşte Bae Irene'in üzerindeki etkisi böyle bir şeydi. Sizin de önünüzde Afrodit'ten bile daha güzel bir kadın olsa sizin de nefesin kesilip başınız dönmeye başlardı. Genç oyuncu, Seulgi'nin elini tutup gülümsedi. "Kendini açıklayı özür dilediğin için teşekkür ederim, Seulgi," dedi ve aniden kollarını Seulgi'nin boyununa doladı.
Irene, Seulgi'ye sarılmak için parmak uçlarına yükselmişti. Seulgi kollarını oyuncunun incecik olan beline dolayıp çenesini omzuna dayadı. Tam olarak şu an ölsem dünyanın en mutlu ve en huzurlu insanı olarak ölmüş olurum diye düşündü. Genç oyuncunun vücudundan yayılan sıcaklık tenini ısıtırken derin bir nefes alıp vanilya kokan saçlarının burnunun ucunu gıdıklamasına izin verdi. Kalbi deli gibi çarpıyordu ama şu an umrunda olan tek şey hoşlandığı kişiye sarılıyor olmasıydı.