1. Olasılık
"Louis!" diye bağırdı Harry, sanki hayatı buna bağlıymışçasına.
"Sana bir şey oldu sandım aptal." diye bağırmaya devam etti insanların içinde olmalarını umursamadan. Şu an umrunda olan tek bir kişi vardı zaten.
Sevdiği adamın kollarından sıkıca tutup kendine gelmesi umuduyla sarstı.
"Sana bir şey oldu diye öldüm öldüm dirildim. Tam bir buçuk saattir seni arıyorum."
Derin bir şekilde Louis'nin uyuşturucudan cehennem kırmızısı olmuş gözlerine baktı. Oysa Harry Louis'nin okyanus mavilerine aşık olmuştu, bu uğursuz kırmızıya değil.
'Şikayet edemem.' diye düşündü gözleri dolarken. 'Onu bu boka ben bulaştırdım.'Harry sinirle ve üzüntüyle sıkıca gözlerini kapattı. Her zaman sevdiği barın yüksek sesli müziği artık iyi değildi. Hayır, hem de hiç iyi değildi. Kim açıyordu lanet müziğin sesini böyle?
Sinirle gözlerini açtı. "Gecenin başında ben de aynı boktan kullandım ama senin gibi kendimi kaybetmiyorum Louis." dedi kendisine boş boş bakan maviler iyice sinirini arttırırken.
Harry sonunda Louis'nin yanında duran ve o gelmeden önce Louis ile çok yakın bir şekilde dans eden adama baktı ve sinirle kahkaha attı.
"Ben senin için aramadık yer bırakmayayım ve endişeden ölecek duruma geleyim ve sen her zaman yaptığın şeyi yapıp tam bir sürtük gibi davran-"
Harry'nin yanağı atılan tokadın sertliğiyle yana doğru savrulduğunda söylediği cümlenin ağırlığını fark etti. Gelin görün ki birazcık bile pişman değildi.
Yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyle göz yaşlarıyla parlayan mavilere döndü. "Gerçekler acıtıyor öyle değil mi?" diye fısıldadı.
"Seni orospu çocuğu." diye bağırdı Louis.
"Sen-" yanaklarından göz yaşları akarken bir süre duraksadı.
"Sen bana bunu söylemeye cesaret edemezsin Harry." dedi sakince. "Hayır. Beni bu boka sen bulaştırmışken bana bunu söylemeye cesaret edemezsin."
"Öyle mi?" diye tekrar bağırmaya başladı Harry. "Sana sürtük olmayı ben öğretmedim ama değil mi Louis?"
Louis Harry'yi omuzlarından var gücüyle ittirdi. "Şu kelimeyi kullanıp durma lanet olasıca."
Gözyaşlarını titreyen elleriyle sildi ve çantasını alıp koşarak bardan çıkmadan önce Harry'nin duymasını beklemeyerek kısık sesle ekledi;
"Seni her şeyden çok sevdiğimi bilmiyor gibi konuşuyorsun."
Ama Harry onu hep duyardı, konuşmasa bile, gözlerinden anlardı, gözlerini o anda göremiyorsa da ruhları bir şekilde buluşmanın yolunu buşurlardı.
Harry onu hep duyardı.Louis'nin koşarak çıktıktan sonra taksiye binip tek odalı evlerine gittiklerini bilerek barmenden ağır bir içki istedi ve kendi kendine mırıldandı;
"Bu kadar fazla endişelenmemin ve sürekli kavga etmemizin nedeninin seni kendimden bile çok önemsediğim olduğunu bilmiyormuş gibi konuşuyorsun."
Harry'nin zamanın nasıl geçtiği, ne ara üç bardak içkiyi bitirdiği veya yüzünün ne zaman göz yaşlarıyla sırılsıklam olduğuyla alakalı hiçbir fikri yoktu.
Yerinden sendeleyerek kalktı ve gözlerini sıkıca kapatarak elini başına götürdü. "Hepsi bir yalan." diye mırıldandı kendi kendine. "Hem uyuşturucu, hem alkol aldım, şuan acayip sarhoşum ama acı hâlâ burda, hiçbir yere gitmiş değil."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
love is a fragile dance |l.s|
Fiksi Penggemaraşk kırılgan bir dans, bizim aşkımız kırılgan bir dans *life is short and love is sweet so love until you're dead alec benjamin'in "love is a fragile dance" adlı şarkısından esinlenilmiştir. *one-shot*