"Koş Karia!" ablası gördüğü şeylerin şokunu daha atamadan kendilerine doğru gelen kardeşine olabildiğince hızlı bağırdı.
Kaira daha yeni uyanmanın sersemliğiyle ne olduğunu şaşırmıştı. Lenora içinden binlerce kez lanet edip hızla Kaira'nın elinden tutup evden çıkardı. İkisi de ay ışığı altında sadece koşuyordu.
Soluk soluğa kalmış bir şekilde konuşmaya çalıştı Kaira.
"Le-Lenora! Ne-Neden koş-uyoruz?"
Lenora ise bir yandan koşarken bir yandan da ormanda saklanabilecek bir yer arıyordu.
İlerideki mağarayı gördüğünde biraz da olsun kurtulabileceklerini umdu.
Mağaraya vardıklarında Lenora durdu, Kaira'nın elini bıraktı. Ellerini onun omuzlarına koydu. Gözlerini onun gözlerine sabitledi.
"Kaira." duraksadı. Yutkundu.
"Büyük babamız öldü. Öldürüldü." Lenora Kaira'nın gözyaşlarının akmasına izin vermeden devam etti.
"Aynı anne ve babamız gibi. Kaira, biz güçlü olmalıyız. Beni duydun mu?! Biz o pisliğin bizi öldürmesine izin vermeden biz onu öldürmeliyiz! Bunun içinde hayatta kalmalıyız-ki güçlenelim." Kaira ablasının bu sözlerini sindirmeye çalışıyordu.
"Şimdi bana söz ver. Birbirimizi hiç bırakmayacağız. Ecele kadar."
Kaira daha akmamış olan göz yaşlarını elinin tersiyle silip ablasına onaylarcasına başını salladı.
" Söz! Söz veriyorum seni koruyacağım. Ve ecele kadar seni bırakmayacağım."
Lenora'nın sıcak tebessümü Kaira'nın içine bir umut ışığı düşürmüştü adeta.
Yavaş adımlarla mağaranın içinde ilerlemeye başladılar- ta ki parlak bir ışık görmelerine kadar. Işığı takip ettiklerinde mağarın ortasındaki taştan geldiği gördüler.
İkisi de taştan gözlerini alamıyordu. Sanki bir şey onları taşa doğru itiyordu.
"Lenora... Bir de düşünsene yaşlı moruğun hikayelerinde anlattığı gibi başka bir dünyaya sürükleniyormuşuz.. Komik olurdu... " gözlerini taştan ayırmadan konuştu Kaira.
"Saçmalamayı bırak. Taş anormal bir biçimde parlıyor. Tehlikeli olabilir..."
Ve bir anda ikisi de taşa ellerini koymuşlardı.
Taştan çıkan ışık bir insanı kör edebilecek derecede olduğunda ikisi de değişik slüetler gördü.
Lenora'nın karşısına çıkan beyazlar içinde güzel bir kadındı. Kendisine bir şeyler fısıldıyordu.
" Nakamura Lenora. Adın gibi sende ışığı temsil et. Ve bu karanlık Dünya'daki karanlığı yok et. Sana yalvarıyorum. Sana verdiğim gücü İnsan Kralını yenmek için kullan." kadın gülümsediğinde etrafta bir çok kişi belirdi.
"Ve bizi kurtar."
Lenora daha konuşamadan rüya sona ermişti. Bunun rüya olduğunu düşünmüştü. Rüya olmasını ummuştu.
"Kaira. İnsan, Nakamura Kaira. İnsanlardan nefret ederim!"
Karşısındaki devasa iblise baktı Kaira. Yüzünü ekşitti.
"Bana hakaret mi ediyorsun seni koca pislik?!"
İblis sinirlenmişe benziyordu.
"Koca pislik? Ben İblis Kralıyım! Senin şuracıkta suyunu çıkartırım çocuk!" iblis bağırdığında yerin sarsıldığını hissetti Kaira.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ak ve Kara Kahraman
Fantasyİki kardeş ailelerinin katillerinden kaçarken bir mağaraya sığınırlar. Mağara da aniden parlayan bir taşa dokunmaları sonucunda kendilerini bilmedikleri bir ormanın içinde bulurlar. Kana susamış yaratıklar, ne olduğu bilinmeyen canlılar, birbirinde...