Ten önünde titreyen telefonu fark eder etmez hızla ayaklanmış üzerine geçirdiği ceketle birlikte son kez aynada bakıp saçlarını dağıtmıştı.
"Doğal duruyorsun Ten kesinlikle heyecanlı değilsin." Dudağındaki hafif nemlendiriciyi dağıttıktan sonra derin nefesler alarak beyaz kapıyı araladı.
Birkaç adım sonrası kapısının önünde tüm zerafetiyle birlikte duran Taeyong kalbini sıkıştırmıştı.
Daha yeni tanıştığın birine bu kadar kapılamazsın Ten.
Her adımını attığında biraz daha belirginleşen Taeyong'un güzel gülümsemesi onu mest etmişti doğrusu.
İçindeki okyanusları delicesine sallanırken birbirlerine hafifçe sarılarak selam vermişlerdi.
Hava güzeldi caddeler sakindi ve Taeyong'la beraber öylece yürüyorlardı.
Konuşmak istiyorlar ama kesinlikle yapamıyorlardı.
Biraz daha öylece yürüdükten sonra Ten dayanamamış adımlarını hızlandırarak Taeyong'un önüne geçip geri geri yürümeye başlamıştı.
"Nerde yiyeceğiz?" Taeyong onun bu hareketine gülümsemiş başını hafifçe sallamıştı.
"Çocuklarla yemek yediğimiz bir restoran var. Yemekleri güzel ve bu saatte sakin olur. Orda yeriz diye düşünmüştüm." Ten başını salladıktan sonra yavaşlattığı adımlarından sonra tekrar Taeyong'un yanında yürümeye başlamıştı.
"Konuşacak mısın? Sıkıldım?" Hafifçe düşürdüğü dudaklarından sonra göz göze geldiği kızıl saçlı çocuğa baktı tekrar.
O kadar güzel gülümsüyordu ki elindeki fırsatı teperek onu izlemek istiyordu. Neyseki biraz daha yürüdükten sonra Taeyong'un onu kolundan yakalamasıyla durmuşlardı.
"Geldik. Yemekte bol bol konuşuruz." Birkaç masa ilerledikten sonra cam kenarına oturup dışarıya baktı Ten.
Önüne uzatılan menüyü kapatıp Taeyong'un gözlerine çevirdi bakışlarını.
"Madem burayı biliyorsun benim siparişimi de sen ver." Taeyong yüzündeki gülümseme daha da genişlerken başında bekleyen garsona siparişi vermiş daha sonra Ten'e çevirmişti bakışlarını.
"Merak ettiğin her şeyi sorabilirsin." Ten büyük bir gülümsemeyle karşısındaki çocuğa baktığında yara izine çevirmişti bakışlarını.
"Yara izin, tanıdık geliyorsun bir şekilde." Taeyong telefonunu masaya koyduktan sonra bacak bacak üzerine atmış parmaklarını yara izinde gezdirmeye başlamıştı.
"Bununla doğmuşum. Annem melez olmamın güzelliği olarak adlandırır. Küçükken tüm çocuklardan farklıydım. Saç rengimle. Ama ailem bir şekilde sevmeyi öğretti bana. Şimdi ise moda oldu bundan yararlanıyorum." Küçük kıkırtılarını ortaya bıraktığında şirince konuşmaya devam etmişti.
"Doğduğumda yüzümdeki yara izi küçükmüş aslında. Ama benimle birlikte o da büyümüş. Hoşuma gidiyor." Ten başını salladığında Taeyong tekrar konuşmaya başlamıştı.
"Peki sen? Yabancısın bunu biliyorum." Ten oturduğu yerde biraz daha gerindikten sonra konuşmaya başlamıştı.
"Taylandlıyım aslında. Ama burda doğdum. Ailem iş için buraya taşınmış zamanında." Taeyong anladığını belli edercesine başını sallarken yemekleri gelmişti önlerine. Öylece dakikalarca ilgi alanlarından bahsettiler.
En sevdikleri filmler, müzikler, kitaplar ve tarihi karakterler. Konuştukça konular başka konuları açtı.
Daha sonra Ten sıkıntıyla masadan ayaklandı.
"Lavaboya gidip geleceğim. Sonra çıkarız." Taeyong'un onaylamasıyla masadan kalmış koyu siyah kapıya doğru adımlamıştı.
Kesinlikle Taeyong ile geçirdiği vakit mükemmeldi.
Defalarca yüzüne çarptığı sudan sonra kendini toparlamaya çalıştı. Her gece kalbini sıkan el yeniden burdaydı. Uyumasını engelleyen bazen saatlerce ağlatan.
Yüzüne tekrar soğuk suyu çarparken duyduğu sesle kaldı bir müddet.
"Bir sorun mu var?" Taeyong'un güzel sesi kulağına ulaştığında gülümsemiş aldığı peçeteyle yüzünü kurulamaya başlamıştı.
"Hayır sadece biraz bunaldım." Taeyong bir adım daha attığında Ten aralarında nerdeyse kalmayan mesafeyle gerilmişti.
Hangi sıra bu kadar yakınlaştıklarını bilmiyordu bile.
Hafifçe geriye çekilmeye çalıştığında etrafına sarılan kollarla kalmıştı.
"Benimle vakit geçirmen senin için sorun mu?" Taeyong'un kolları etrafına sarılıyken mantıklı düşünemiyordu Ten. Tanışalı bir süre olmuştu, bir süredir bir aradalardı fakat bu kadar yakın olmaları doğru muydu tartışılırdı.
Ama Ten doğruladan hoşlanmazdı. Hayatı boyunca etrafını saran kalıplardan sıkılmıştı. Onun tek istediği özgürlüktü.
"Ben sorun olacak davranışlar sergilemem." İstemsizce bir mıknatıs gibi birbirlerine çekildiklerinde nefeslerini tutmuşlardı. Doğru yanlış yoktu. Sadece onlar vardı.
Dudakları sanki birer yapbozun parçası gibi birleştiğinde acı çeken ruhları son bulmuştu.Yol boyunca sürüklenen taşlar gibiydi ruhları. Ancak birleştiklerinde dinerdi sızıları.
![](https://img.wattpad.com/cover/194481971-288-k231989.jpg)