Selam! Uzun süre oldu. Hala beni okumak isteyen olur mu ya da bu platformu aktif olarak kullanan var mı bilmiyorum. Umarım hala birilerine keyif verme gücüm vardır. Sevgiler ve iyi okumalar.
Yorgun ve ıslak sonbahar, son günlerinde herkesten öcünü almak ister gibiydi. İkindi yağmuru yüzünü gösterdiği anda bir çok dükkan sahibi kepenklerini indirip koşarak evlerine kaçmışlardı. Belki kimisi ısıtıcının yanına kurulmuştu, belki de kimisi ısıtıcıya yetiştiremediği para sebebiyle yorganın altında titriyordu. İnsanların yüzüne baktığımda hep bunu düşünürdüm. Yüzlerce yaşam ve yüzlerce hikaye vardı. Yine bu düşüncelere dalıp gözlerimle karşı büfenin sahibini izlerken kapının açılma sesi duyuldu. 30'larında uzun boylu bir adam sırılsıklam şekilde içeriye daldı. Gözlükleri yağmur damlalarıyla bezenmiş görüşünü engellerken o hiç umursamadan saçlarının arasından parmaklarını geçirerek kendini bir nebze kurutmaya çalıştı. İşe yaramadığını fark ettiğinde gözlüklerini çıkararak gülümsedi ve gözlerimin içine bakarak konuştu. "İyi akşamlar." Düz bir ses tonuyla cevap verdim. "İyi akşamlar. Ne aramıştınız?" Ceplerini kontrol ettikten sonra gülümsemeye devam ederek karşılık verdi. "Sanırım önce biraz peçete. Dışarıya çıkarken bunu tahmin etmemiştim." Masanın çekmecesini açarak fazlasıyla peçete çıkardım ve ona uzattım. "Herkes için bir sürpriz oldu." Hava durumu sabah parçalı bulutlu gözüküyordu. Fakat insanların sokakta mahsur kalacağını kimse söylememişti. Adam kendini olabildiğince kuruladı ve ıslak peçeteleri top haline getirip masanın altından gözüken çöpe attı. "Yardım için teşekkür ederim. Dışarıdan görünenden çok daha ilgi çekici bir dükkana sahipsiniz. Sadece ilk basımları mı topluyorsunuz?" Masadaki özel basım 1985 kopyasını ona uzattım. "Özel basımları da." Uzun parmaklarıyla kitabı kavradı ve kabartmalar üzerinde yavaşça gezindi. "Koleksiyoncu olduğumu söyleyemem, eğer satın alırsam o ürünün başlangıç parçam olacağı kesin. Uzun süredir ilk basım bir Marquis de Sade sahibi olmayı çok istiyorum. Bunu birçok kişiye anlattım ve hep sizin adınızı duydum. Yağmur da duymuş olacak ki beni buraya sürükledi. Ben Can. Memnun oldum." Uzattığı elini nazikçe sıktım ve önüme düşen saçları kulağımın arkasına sıkıştırıp duvar dibindeki kitaplığa yöneldim. Yasaklılar listesini burada taşıyorduk. Marquis de Sade uzun yıllar boyunca yasaklılar listesinde kalmış ve hala birçok ülkede yasaklı olmaya devam eden bir yazardı. Aynı zamanda soyadından da anlaşıldığı üzere Sadizm'in öncüsüydü. Farklı bir tercihti. Camın arkasında bulunan Sodom'un 120 Günü'nü yavaşça bulunduğu yerden çıkardım ve girişe doğru ilerledim. "İlk basım değil fakat ilginizi çekebileceğini düşünüyorum. Sade'in yaşadığı dönemden bir özel baskı. Bildiğim kadarıyla ilk baskıları ya yakılmış ya da karaborsada el altından satılıyor." Uzattığım kitabı yavaşça alıp, 1985'e yaptığı gibi, parmaklarını yavaşça kapağında ve sayfalarında gezdirdi. "Üzerinde barındırdığı tarihi, kirliliği ve çabayı hissetmek.. İnsanın sahip olabileceği değerli anlardan birisi. Böyle bir yere sahip olduğunuz için çok şanslısınız." Kitabı kırılacak bir eşya tutarcasına narin bir şekilde masaya bıraktı ve cüzdanına uzandı. "Bu kitabı benim için ayırma şansınız var mı? Yarın mutlaka uğrayıp alacağım." Kartını çıkarıp bana uzattı. Can Gürsoy. Deftere uzanıp yarın teslim alınacağını not ettim ve kartı iliştirdim. "Çalışan diğer arkadaşımıza ileteceğim. Buraya da not düştüm. Yarın geldiğinizde hazır olmuş olur." Gözlerinde bir saniyeliğine hayal kırıklığını yakaladım. "Siz burada olmayacak mısınız?" Ya da sadece kuruntu yapıyordum. "Yarın izin günüm. Köpeğimle vakit geçirmeyi düşünüyorum." Gülümseyerek telefonunu çıkardı ve sevimli bir golden fotoğrafı açtı. "Bu benim ufaklık. Bir evcil hayvan, özellikle de bir köpeğiniz olması kadar muhteşem bir his olamaz. Sizinkinin cinsi nedir?" Ben de aynı şekilde telefonumdan terrierimin fotoğrafını açtım. "Çok tatlılar. Yoda büyük köpeklerle vakit geçirmeyi çok seviyor. Eminim birbirlerini çok severlerdi." Gülümsedi. "Umarım bir gün tanışırlar." Aynı şekilde karşılık verdim. "Umarım." Not defterinin kapağını kapatıp çekmeceye koydum ve ceketime uzandım. "Ben de kapatmak üzereydim. İsterseniz birlikte çıkalım?" Gözlüklerini cebine koyup ceketinin yakalarını kaldırdı. "Tabi ki. Kapanışta yardıma ihtiyacınız var mı?" Cam bölüme ilerlerken konuştum. "Sadece burayı kilitleyeceğim ve alarmı kuracağım. Hepsi bu. Ardından çıkabiliriz. Şanslısınız. Şemsiye almıştım." Ufak bir kahkaha attı. "Buraya sığınmak bugün yaptığım en mantıklı hareketti sanırım." İşlerimi halledip ışıkları kapattım ve şemsiyeyi alıp kapının önüne çıktım. "Beklediğiniz için teşekkür ederim." Boyum ondan kısa olduğu için şemsiyeyi yavaşça elimden aldı ve ikimizi koruyacak şekilde tuttu. "Asıl ben yardımınız için teşekkür ederim. Eve sırılsıklam dönmek zorunda kalacaktım." Çantamda arabanın anahtarları ararken karşılık verdim. "Hiç önemli değil. Sizi bırakmamı ister misiniz? Arabam ileride otoparkta." Mahcup bir ifade takındı. "Size daha fazla ne kadar yük olabilirim diye düşünüyordum ve cevabı siz verdiniz. Hiç gerek yok. Geçen ilk taksiyle gideceğim. Uğramam gereken bir yer var. Fakat küçük sohbetimiz ve şemsiye için teşekkür ederim... İsminizi söylemediniz değil mi?" Ufak bir kahkaha attım. "Unutmuş olmalıyım. Ben Defne." Gülüşüme karşılık verdi. "Memnun oldum Defne. Umarım tekrar karşılaşırız." Tekrar uğrarsan evet karşılaşırız. "Umarım Can." İşaret ve orta parmağını başına götürerek ufak bir selam verdi ve gelen taksiye atlayıp uzaklaştı. Ben de adımlarımı hızlandırıp soğuktan ve yağmurdan kaçarak arabama ilerledim.