Zayde Wolf - Born Ready
Genç adam son kez arabasının aynasından kendisine bakıp güneş gözlüğünü taktığında dudağının kenarı yukarıya kıvrıldı. Keyfi son derece yerindeydi ve kafasının içinde sevdiği bir parça çalıyordu. Ayrıca her zamanki gibi karşı konulmaz gözüküyordu. Bu ayrıntı, su götürmez bir gerçekti.
Kapıyı açıp dışarı çıktığında gelen valeye anahtarı fırlatıp, avucuna bahşiş sıkıştırdı. Adamın bir şey demesine müsaade etmeden merdivenlerden çıkmaya başladığında kafasının içinde dönen parçanın ritmine göre temposu değişiyordu.
Her adımıyla beraber üzerindeki gözler yoğunlaşıyordu. Bu alışılageldik bir durumdu. Yakışıklılığı üzerine ilgi toplamayı severdi. Kucağını açar ve ne var ne yoksa içine çekerdi. Çift kanatlı büyük kapıyı açarken çıkan kadına çapkınca gülümsedi. Aldığı tepki hafifçe kıkırdama ve hülyalı bakışlar oldu, onlarca kadında olduğu gibi. İlerlemeye başladığında arkasından baktığına emindi. Hayır, bu özgüven değildi. Bu gerçekti.
''Buradayız elmalı turtam!'' diyen tanıdık sesi duyduğunda kafası o tarafa döndü. Julia. "İçeri girdiğinden beri ışık saçtığının farkında mısın?"
"Tatlım, Tyler Lambert olmak kolay değil."
El, ''Seni bu kadar hızlı beklemiyorduk.'' dediğinde yanındaki şeyi görmek istemese de bu mümkün olmuyordu.
''Asla geç kalmam, unuttun mu güzelim? Bu arada sana da selam Christopher.''
Christopher tek kaşını kaldırarak baktığında Tyler oyunbaz bir tavırla dudaklarını büzdü. İkisi de birbirinden haz etmiyorlardı ve her dakika bunu göstermekten de çekinmiyorlardı. El, ona ne diyordu? Bir düşündü. Piç kurusu, kelimenin tam anlamıyla piç kurusuydu.
Gelen garsona siparişini verirken piç kurusunun da telefonu çalmış, biriyle konuşmaya başlamıştı. Açıkçası ne yaptığı Tyler'ın sikinde değildi. Julia'nın yanındaki sandalyeye oturduğunda bu gece için düşürmeye çalıştığı piliçten mesaj gelmişti. Kendisini evine çağırıyordu. Sert görüntüsüne karşın çok kolay etkisi altına girmişti. Böyle olunca eğlencesi kalmıyordu. En azından biraz zorlar diye düşünmüştü. Sandalyenin çekilme ve öpücük sesleri duysa da dikkatini mesaja cevap vermeye odaklamıştı.
''Selam tatlım, ben Julia Adams. Göz kenarlarına hangi kremi kullandığını söylemek ister misin?''
''Selam Julia, göz kremi kullanmıyorum.''
''Daha ilk tanışmadan yalan söylemen hoş değil. Kullandığın marka hayvanlar üzerinde deney yapıyor mu? Tanrım, eğer öyleyse hiç söyleme da-'',
''Sakin olur musun? İnanması zor ama makyaj yapmıyor. Bende ilk tanıştığımızda öyle sanmıştım." diye araya girdi El.
''Kardeşime yalancı derken iki kere düşün Adams.''
"Oh, pekâlâ koca adam. Kardeşine bir şey demedik."
''Onu buraya çağırdığıma pişman etmeyin beni. Ayrıca Tanrı aşkına, Tyler! Ne zaman kafanı telefonundan kaldırıp selam vereceksin?'' Elizabeth'in çıldırmasına saniyeler kalmış sesini duyduğunda telefonunu masaya bıraktı.
Nefesini dışarı vererek sandalyeye yaslandığında konuşmak için ağzını açmıştı ancak gördüğü manzara kendisini birkaç saniyeliğine dondurdu. Christopher'ın kız kardeşi gelecek dediklerinde kesinlikle böyle bir şeyi beklemiyordu. Eğer Tanrı'ya inanmış olsaydı onun meleklerinden biri olduğuna dair yemin edebilirdi. Daha iyi görebilmek için gözlüklerini çıkardı. Kadının beyaz teni hafiften pembeye kaçıyordu ve gözleri tıpkı Christopher gibi maviydi ama daha açık bir tonuydu. Bu Ivanov ailesinin mirası olmalıydı. Dalgalı sarı saçları açık omuzlarına dökülüyor ve her konuştuğunda oynayan dudakları içindeki bir şeyleri kıpırdatıyordu. Sikeyim diye düşündü, o dudakları aletinin çevresinde hayal etmenin sırası değildi.
''Lütfen kusuruma bakmayın. Eğer sizin gibi bir kadınla tanışacağımı bilsem bu hataya düşmezdim.'' Ayağa kalkarak nazikçe genç kadının elini tuttu. Kadının bunu beklemediği aşikardı. İrkildi. Ürkek gözlerle Tyler'ı izliyordu. Adamın dudakları kadının yumuşak teninde bir kaç saniyeliğine durdu, bir buse bıraktı. Gözleri tekrar birleştiğinde, ''Lambert. Tyler Lambert.''
''Elini çekmezsen kusura bakacağın tek şey yumruklarım olacak.''
Christopher'ı görmezden gelerek, ''Adım ne demiştin?'' diye sordu. Genç kadın beyaz elbiseninin içinde kıpırdandı ve gözlerini kaçırdı. Ne kadar da güzel duruyor diye düşündü Tyler.
Piç kurusu, ''Dememişti.'' dedi dişlerinin arasından. Hemen ardından El, ''Christopher!'' diyerek onun elini tuttu.
"Sahibeni dinlesen iyi edersin Chris." dedi Tyler. Küfürlerini duysa da takmadı.
Hâlâ gözleri meleğin üzerindeyken kendisinden kaçmasını istemiyordu. Maviliklerini bir kere daha görmeye ihtiyacı vardı. Tuhaf derecede ilgisini çekmişti.
''Ivanov. Larisa Ivanov.'' dedi ipeksi sesiyle, aynı biraz önce kendisinin yaptığı gibi.
Tyler, onlarca anlam içeren gülümsemesini saklamadan sergiledi. Baş parmağıyla kadının yumuşak tenini okşadıktan sonra geri çekildi. Meleksi görüntüsü ardından onunla aynı frekansta olabiliyordu. Hoşuma gittiğini saklayamazdı.
''Larissacığım hâlâ inanmakta güçlük çekiyorum ama şimdilik bunu yuttum diyelim. Bana kesinlikle bir ara cilt bakım ritüelini anlatıyorsun. Daha yeni tanıştık ama benden kurtuluş olmadığını öğreneceksin.''
''Larisa, Julia. Tek 's' ile.'' dedi, Elizabeth bıkkın sesiyle.
''Ne fark eder ki?'' dedi elini sallarken. ''Adının anlamı ne tatlım?''
''Gülümseme.'' dedi, tek seferde Tyler. Bütün gözler saniyeler içinde onun üzerine toplandı. Larisa'nınki de dâhil. Ona doğru gülümsedi, genç kadının kirpiklerini kırıştırdı. Bunun farklı bir gülümseme olduğunu anladı ve kafasını çevirdi. İşte o anda ağına düştü, onun küçük meleği.
Larisa'ya bakmaya devam ederken Christopher kadının kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Meleği kafasını sallayıp çantasını eline aldı ve ayağa kalktı. Üzerindeki elbise ince beline tam oturmuştu ve dizinin iki karış üstündeydi. Kumaşın ince yapısı ve arkadan vuran ışık sayesinde tenini görebiliyordu. Aklına onlarca detaylı fikir üşüşünce alt dudağını ıslattı. Kesinlikle bu parçadan bir ısırık almalıydı.
Genç kadın, ''Görüşürüz,'' dedi titrek nefesiyle. Kızlara kafasıyla selam verirken ona da bir bakış atmayı ihmal etmemişti. O güzel kafasını karıştırdığını biliyordu. Daha fazla karışacaktı, sadece zaman lazımdı.
Larisa kapıdan çıktığı anda Christopher, ''O bakışı biliyorum Tyler.'' diyerek elini masaya koydu ve üzerine eğildi. O ise kayıtsız bir şekilde bakmaya devam etti. ''Kız kardeşimden uzak duracaksın.''
''Yoksa?''
''Yoksa mı?'' diyerek dudağını kıvırdı. ''Yoksa diye bir seçeneğin yok.''
Christopher Elizabeth'i öpüp çıkışa ilerlemeye başlayıncaya dek hiçbir şey yapmadı. Onu korkutabileceğini sanması kadar komik bir şey yoktu. İşte buna kahkahalarla gülerdi. Bırakalım öyle düşünsün, piç kurusu.
Bir hışımla dönen Elizabeth, ''Larisa'ya bakışın da neyin nesiydi?'' diye sordu. Şaşırmış gözüküyordu. Aslında bu tepkinin sebebini merak etti. Onun böyle biri olduğunu en başından beri biliyordu. Şimdi mi aklına gelmişti kiminle arkadaşlık ettiği?
''Yeteneklerinin bu kadar ilerlediğini tahmin etmiyordum ama kızı az önce bakışlarınla becerdin.''
Julia'nın dediğine neredeyse gülecekti ama onun yerine, ''Bana ondan bahsetsene,'' diye, mırıldandı Elizabeth'e. ''Larisa'dan.'' İsmi ağzında şeker gibi tat bırakıyordu. Gerçek tadını bilmek için sabırsızlanıyordu.
''Delirmiş olmalısın Tyler. İlgini çektiğini görebiliyorum ama o, senin takıldığın kadınlar gibi değil.''
İçinden sadece göreceğiz dedi. Göreceğiz.
Tyler'a merhaba deyin sürtükler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEARTTHROB
Teen FictionBeautiful, passionate and as crazy as I was. I think about her smell, her taste, her skin searching mine. 25.07.2019 Lolita'nın devamı niteliğindedir.