Liam, Harry'ye bir şarap bardağı uzattı. İçindeki kanın kokusu Harry'yi cezbetmiş olacak ki Harry tüm huysuzluğuna rağmen kadehi aldı.
"Bugün doğum günün, Hazzy!"
"Bana öyle deme."
Liam gözlerini devirse de üstelemedi. "Amma asabisin!"
Harry ona uyuz uyuz bakıyordu. "Neden acaba?"
Liam düşünür gibi yapıp "Halen daha ruh eşini bulamadığın için olmasın?" diyerek sataştı.
"Benim bir ruh eşim yok."
İkisi de bunun doğru olmadığını biliyordu. Her vampirin doğaları gereği bir ruh eşi olurdu. İki vampir birbirlerini bulduğunda ve birbirlerinden beslendiklerinde bu bir çeşit mühür görevi görür ve onları sonsuzluk son bulana dek birbirine bağlardı.
"Her neyse," Liam konuyu değiştirmeyi tercih ederek Harry'ye onun da hoşuna gidecek bir haber vermeye hazırlandı. "Zayn ve benim birbirimizi buluşumuzun altmış yedinci yılı bugün."
Harry'nin gözleri parladı. Kendi ruh eşine asla kavuşamayacak olsa da dostları için mutluydu.
***
O gece uyuyamadı. Bir şeyler ters gidiyordu. Kalbi yerinden sökülüyormuş gibi hissediyor, gözlerini yumduğu her an ince bir erkek sesi "Harry!" diye haykırıyordu. "Buradayım! Bul beni!"
Bu sesi daha önce hiç duymamıştı.
Yatağında verdiği mücadeleden vazgeçti ve beslenmek için ayaklandı. Yeni tatlar arıyor oluşuyla aldığı karar üzerine Şarap Evi'ne gidececek ve yeni bir kan sürtüğü satın alacaktı. Malikanesinde iki tane bir erkek, bir de kadın olmak üzere ihtiyacını görebileceği kan torbaları olsa da bugün yenilik istiyordu.
***
Yeni Britanya'da vampirlerin kan sürtüklerini alıp sattığı ya da sadece kiraladığı yerlere Şarap Evi denirdi ve Harry bu komik detayı severdi. İçeri kabul edildiğinde Polly onu karşıladı ve neredeyse kendini Harry'nin kollarına attı. Harry kaba davranmamaya çalışarak onu ittiğinde kadının çıplak memeleri dimdik bir şekilde karşısında duruyordu.
Polly'yi centilmence selamladıktan sonra yeni bir tane istediğini söylemişti. Kadın yanından ayrıldığında gözlerini devirdi. Ne deli ama. Yıllardır Harry'yle ruh eşleri olduklarını iddia ediyordu. Harry defalarca kez ona "Manyak karı!" demişti. "Ruh eşim olsaydın bunu hissederdim. Beni bir sal artık!"
Polly yanına tekrar geldi. "Birkaç gün önce güvenli bölgeden getirilen bir oğlan var. Daha önce sadece bir kere beslenildi. Taze. Tam istediğin gibi." Harry'yi onu takip ettiğinin bilinciyle bir odanın önüne götürdü. "Bu odada. Korkak davranabilir, fazla sinirlenmemeye çalış. Kaçak olarak getirildi."
"Ne? Kendi isteğiyle gelmedi mi yani?" Harry kaşlarını çatmış, bakışlarını istemsizce sertleştirmişti. Bunu etik bulmuyordu.
"Bu kadar kasma, seni ahlak bekçisi. Mükemmel bir hayatı yokmuş zaten. Uyuşturucu partisinde adamıma yakalanmış, onun da ilgisini çeken bir mal olmuş olacak ki buraya kaçırdığı insanların arasına eklemiş."
"Bilmiyorum, Polly..."
"Harry!" Polly sabrının taştığını belirterek çığırdı. "Onu istiyor musun? Çünkü istemiyorsan daha bir sürü talibi var."
Harry başka tek kelime etmeden içeri girdi ve kapıyı ardından kapadı.
Büyük yatakta oturan genç oğlan onu görünce istemsizce ayağa fırlamış ve geri geri giderek duvara toslamıştı. Tüm bedeni korkudan titriyordu. Gözleri ise ağlamaktan şişmiş olmasına rağmen yeni yaşlar göz pınarlarında çoktan yerlerini almıştı.
Harry ona yaklaştı. Daha önce zorla getirilen bir insandan beslendiği olsa da yıllar oluyordu, yine de çocuk o kadar güzel kokuyordu ki bir noktadan sonra geri kalan her şey önemini yitirmişti.
"Biliyorum," Harry söze başladı. "Korkuyorsun. Ama eğer kendini kasmaz ve karşı koymak gibi bir delilik yapmazsan canın çok az yanar." Oğlana iyice yaklaştı. Yüzüne, elmacık kemiklerine, boynuna dokundu. Büyüleyiciydi. Omzunda bir önceki müşterisinden kalan bir ısırık izi vardı. Mücadele ettiği, debelendiği belliydi, yara fazla dağınık ve derin oluşmuşa benziyordu. Canı çok yanmış olmalıydı. Harry buna sevindi. Bu defa rahat duracağını umuyordu.
İyice yaklaşıp genç oğlan ne olduğunu bile anlamadan küçük, çelimsiz bedenini kucağına aldı. Yirmili yaşlarında duruyordu, hatta tam yirmi.
Kollarında korkudan tir tir titreyen beden ile birlikte yatağa oturdu. Kucağındaki güzelliğe biraz yakından bakmanın keyfini çıkardıktan sonra saçlarını okşamaya başladı.
"İstiyorsan, canın yanarsa, destek almak için elimi sık. Kızmam."
Harry kendi dediğine şaşırmıştı. Birine şefkatle yaklaşmayalı yıllar oluyordu.
Uzayan dişlerini oğlanın boynuna yaklaştırdı. Tam o sırada, oğlanın korkuyla Harry'nin parmağını sakarca ve biraz da bilinçsizce kavramasıyla Harry donakaldı.
Göğüs kafesinin altındaki ölü şey bir kez daha teklemişti.
Tıpkı on dokuz yıl önce, bebek Louis ona tutunduğu zaman olduğu gibi.
Kulaklarına dolan ağlama sesleri canını yakmaya başlamıştı. Neden bir insanın ağlaması canını yakıyordu? Bu o olamazdı. O güvendeydi. Güvende olmak zorundaydı.
Dişlerini geri çekip oğlanın yüzünü kavradı. "Adın." Güçlükle konuşabildi. "Adın ne?"
Cevap gelmedi. Çocuk korkudan kaskatı kesilmişti.
"Lütfen." Harry ısrarla yineledi. "İsmin ne?" Gözlerini sımsıkı yumdu.
"Louis." Korkak ses kısıkça mırıldandı.
Harry gözlerini açtığında bunların bir rüya olmuş olmasını, hiç yaşanmamış olacağını umuyordu. Öyle olmadı. Louis tam on dokuz yıl sonra karşısındaydı. O olduğundan emindi. Sesi rüyalarına giren ruh eşinin sesiydi ve o his, o kalp atışı...
On dokuz yıl önce bebeği kucağına aldığında hissettiği atışın aynısıydı.
Oldukça gerçek olan bir efsaneye göre vampirlerin hiçbir zaman atmayan kalpleri sadece ruh eşlerini bulduğunda atardı.
Bu imkansız değil miydi? Bir vampir başka bir vampirle eşleşmek zorundaydı. İnsanlardan ruh eşi olmazdı.
Harry yaşadığı şeyin bu efsaneyi çürüttüğünün bilinciyle ürperdi. Ruh eşi bir insandı. Louis onun ruh eşiydi. Bu nasıl onu gönderdikten yıllar sonra tekrar karşılaştıklarını da kanıtlar nitelikteydi. Ruh eşlerinin yolları hep kesişirdi.
Louis'yi daha fazla korkutmamak adına konuştu. "Seni evime götüreceğim. Orada yaranla ilgileneceğiz, karnını doyuracağız ve sonra uyuyacaksın. Söz veriyorum, Louis."
Louis kucağında yataktan kalktı. Yürüyebilirdi ve yürümesi Şarap Evi'ndeki diğer vampirlerin bu şekilde çok dikkatini çektikleri için daha mantıklıydı, ama Harry onu bırakmak istemiyordu. Ona yaklaşan, bakan herkese hırlamak istiyor, küçüğünü korumak için her şeyi yapabileceğini biliyordu.
Louis'yi kan torbası olarak satın aldığını onaylar ve parayı verirken bile bir koluyla Louis'yi kucağında tuttu. Onları izleyen şaşkın bakışları umursamadı.
Louis onun ruh eşiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
there is a light that never goes out ➵ larry
FanfictionHarry doğaları gereği her vampirin bir ruh eşinin bulunduğu bu yeni, vahşi medeniyette ruh eşinin bir vampir değil, bir insan olduğunu fark ettiğinde bu Louis'nin ya sonu ya da kurtuluşu olacaktı. [sana ithaf edilmiştir @oldhearts]