Dışarıdan gelen korna sesiyle oturduğum koltuktan kalktım. Sırt çantamı tek koluma geçirdim ve dün gece hazırladığım bavulumu alıp evden çıktım.
15 dakika önce çağırdığım taksi beni bekliyordu. Kapıyı kitledim ve yavaş adımlarla evin bahçesinden çıktım. Taksi şöförü arabadan çıkıp bavulumu bagaja sığdırmaya çalışırken bende eve son defa baktım.
Eskiden, bahçesinde rengarenk çiçekleri olan, beyaz, bakımlı bir evdi. O zamanlar mutluydum. Yanlız değildim. Ama bu çok zaman önceydi. O korkunç kazadan önceydi. O lanet kaza benden çok şey aldı.
Sevgiyi, mutluluğu, huzuru. Geriye sadece öfke, nefret ve yanlızlık kaldı. Eskiden kaybettiklerim için ağlardım. Ama artık hiçbir şey için ağlamıyorum. Çünkü ağlamak zayıflıktır. Fakat benim güçlü olmam lazım.
Taksiye bindim. Çantamdan kulaklığımı çıkarttım. Şöför bana döndü. ''Nereye hanım efendi?''
''Hava alanına''
Kulaklıklarımı taktım. Kafamı cama yasladım ve çiseleyen yağmuru izledim. Arasıra arkama bakıp takip edilip edilmediğimi kontrol ediyordum.
Hava alanına gelince taksiciye parasını ödeyip arabadan indim. Taksici bavulumu bagajdan çıkarmama yardım etti. Bu esnada yağmur iyice arttı.
Hırkamın kapşonunu kafama geçirdim ve hızlı adımlarla içeri girdim. Etrafı iyice süzdüm. Takip edilmediğime emindim ama en küçük bir dikkatsizliğimin hayatıma mal olucağını çok iyi biliyordum.
Neyse ki etraf tehlikeli gözükmüyordu. Tuttuğum nefesimi verdim ve kapşonumu çıkarttım. Boş bir yere oturup kitabımı okumaya başladım. Biraz sonra anons yapıldı.
Yarım saat sonra gökyüzündeydim. Beyaz bulutları izliyordum. Keşke herşey bulutlar gibi beyaz olsa. Bulutlar gibi saf, temiz ve huzurlu...
Ama dünyadaki hiçbir şey öyle değil. Herşey karanlık veya lekeli. Bu gerçeği biraz erken öğrendim. Şu an herşeyi toz pembe sanan, neşeli, aptalca şeyleri sorun yapan ,arkadaşlarıyla takılan, 17 yaşında sıradan bir genç kız olabilirdim. Ama ben dünyanın gerçek yüzünü erkenden görmüş, fazlasıyla acılar çekmiş, yanlız olmaya mahkum biriyim.
Çantamdan defterimi çıkardım. Boş vakitlerimde resim çizerdim. Çaprazımda oturan 40 yaşlarındaki adama baktım. Siyah bir ceket giymişti. Sert yüz hatları vardı. Ve yarısı beyazlamış saçları sakalıyla birleşiyordu.
Adamı çizmeye başladım. Bu defterim bir sürü resimle dolu. Yıllardır hiç arkadaşım olmadığı ve kimseyle konuşmayıp, genelde görünmez olduğum için her zaman iyi bir gözlemci olmuşumdur. Bu sayede insanların ne kadar iki yüzlü olduğunu daha iyi gördüm. Yanındayken en sevdiği kişiymiş gibi davranıp arkasından yüzünü buruşturanları çok gördüm. Bu yüzden çevreme ördüğüm duvarları gitgide daha sağlamlaştırdım. Sürekli yanlız olduğumdan bende kendimi resme verdim. Defterimde bir sürü resim var. Tanıdığım, tanımadığım herkesin resmi var.
Bu defteri bana annem doğum günümde hediye etmişti. Annem... Ne kadar özledim onu. Saçımı taramasını, birlikte yemek yapmayı, hatta odam dağınık diye beni azarlamasını.
Ya babam. Birlikte maçlara giderdik, ata binerdik, yıldızları izlerdik.
Şimdi onların isteklerini gerçekleştiriyorum. Amerikanın en iyi lisesine gidiyorum.
Broadway Lisesi. Aşırı zengin ve akıllıların gittiği lise. Oradakilerin hemen hepsi şımarık züppe olucak. Ama buna katlanmalıyım. Sadece 2 yıl. Ben liseye yarı burslu girdim. Ancak ödediğim para oldukça yüksek. Aslında durumum gayet iyi. Ailemden bana yüklü bür para kaldı. Yinede, muhtemelen Broadway lisesinin en fakir öğrencisi olucağım. Ama sorun değil. Sorun olan şey liseye 3.sınıftan başlamam. Ayrıca 1 ay geç. Herkesin gözü yeni öğrencide olur.
Kafamdaki düşüncelerden sıyrıldım. Resmi bitirmiştim. Zaten uçak inişe geçmişti. Uçaktan indikten sonra resmini çizdiğim adamın bana doğru geldiğini farketmemle adımlarımı hızlandırdım. Neden o Adam'ı çizmiştim ki ?
Adamda hızlanınca koşmaya başladım. Adamın arkamdan seslenmesini ve koşmasını umursamasamda önüme çıkan kalabalıkla durmak zorunda kaldım.
Adam ben durunca adımlarını yavaşlattı ve nefes nefese yanıma geldi.
"Küçük hanım, çok hızlı koşuyorsunuz.""Benden ne istiyorsun?"
"Sadece çizdiğin resmi görmek."
Defterimi çantamdan çıkarırken bir yandan da adamın, onun resmini çizdiğimi nasıl anladığını düşünüyordum. Defterimin sayfaları arasından adamın resmini buldum. Adam resmi eline aldı ve hayretle gözleri büyüdü.
''Vay canına! Bunu sen mi çizdim?'' Bir müddet daha resmi inceledi.'' Bunu satın almak istiyorum.''
Adama hayretle baktım.
''Ne kadar istiyorsun?''
''Gerek yok sizin olsun.''
''Emin misin?''
Başımı salladım.''Evet. Çizmemeliydim.''
'' Kaç yaşındasın?''
''Sizi ilgilendirmez.''
Adam güldü.'' Haklısın. Ama bu yetenekle çok iyi yerlere gelebilirsin.''dedi ve sayfayı koparıp defteri bana verdi. Çok iyi yerlere gelebilirmişim. Acaba hayatımı bilse yine öyle diyebilirmiydi? Hayatta kalmam bile zorken. Aslında bana kalsa çoktan pes etmiştim. Uzun zaman önce mücadeleyi bırakırdım. Ancak ben annemin ve babamın istediği gibi yaşamaya söz verdim. En azından elimden geleni yapmaya. Ve pes etmem onların isteyeceği son şey olurdu.
Bavulumu alıp hava alanından ayrıldım ve bir taksi çevirdim.
''Broadway Lisesi.''dedim. Adam beni süzdükten sonra arabaya sürmeye başladı.
Yaklaşık bir saat yolculuğun ardından okula vardık. Tabi okul demek pek doğru olmaz. Daha çok saraya benziyor.
Okulun devasa ve bir o kadarda muhteşem kapısından geçtim. Ve önümde duran harika okula doğru yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz Mavisi
Teen FictionKeşke herşey bulutlar gibi beyaz olsa. Bulutlar gibi saf, temiz ve huzurlu... Ama dünyadaki hiçbir şey öyle değil. Herşey karanlık veya lekeli. Bu gerçeği biraz erken öğrendim. Şu an herşeyi toz pembe sanan, neşeli, aptalca şeyleri sorun yapan ,arka...