NE?!?
Restoranın ortasında şaşkınlıkla bağırmıştım ve çalışanlar dahi bize bakıyorlardı.
''Melissa lütfen otur ve sakinleş daha bitmedi diyeceklerim.''
Sinir ve şaşkınlıkla yerime oturdum.
''Bak Amerika'ya gideceğim dedin, bir şey demedim şimdi de gelmiş bir de uzun süreliğine diyorsun. O kadar fedakarlık yapmama rağmen kalkmış bir de benden ayrılıyor musun!?.''
''Üzgünüm ama bunu kendim için yapmam lazımdı, ikimiz de zedelenmeden bu işi bitirelim istiyorum.''
Şu anda karşımda duran bu adama bir kelime dahi etsem değmeyecekti. O yüzden bana o yıllar önce verdiği, hiçbir zaman ayrılmayacağız diye taktığı yüzüğü bir saniye bile düşünmeden masaya fırlatıp kalktım. Arkamdan bir şeyler geveliyordu, fakat o an benim için hayat durmuş gibiydi. İnsanların sesleri boğuk bir şekilde geliyor, gözlerim de ağlamaktan bulanık görüyordu. Buralarda daha bir saniye bile durmak istemiyordum, çünkü arkamdan gelip yine konuşmak isteyeceğini biliyordum. O yüzden hızla, önüme gelen ilk taksiyi durdurdum ve eve gitmeye karar verdim.
Taksi evin önünde durduğunda parasını verip hemen indim. Eve girdim, çantamı ve diğer eşyalarımı yere fırlatıp hemen duşa girdim. Soğuk bir duş iyi gelmişti. Hızlıca pijamalarımı giyip televizyonu açtım ve kanalları dolaşmaya başladım. 5-10 dakika geçmiş geçmemişti ki kapım çalmaya başladı.
"Büyük ihtimalle gelen Leventtir, sürünsün kapımda açmayacağım işte." Kapı ısrarla çalmaya devam ediyordu. Gittikçe şiddetli bir şekilde çalmaya başladı bu sefer. Levent olsa açmam için bağırırdı. En sonunda kapıdaki kişinin Levent olmadığını anladığımda kapıya doğru yavaş ve sessiz adımlarla ilerledim. Ne de olsa koca İstanbul'da sapık, dolandırıcı, hırsız her şey vardı. Kapı şiddetle çalmaya devam ediyordu fakat yaklaştığımda sesleri duyabilmiştim. Birisi İngizlice, "Yardım, yardım edin." diye bağırıyordu. Kapının önüne geldiğimde hemen kapı deliğine baktım. Siyah saçlı bir adamdı bu. Yüzünü kafası eğik olduğu için göremiyordum. Zor bir durumda olduğu barizdi. Hemen kapıyı açtım.
"Bana yardım edin lütfen, peşimde birileri var. Paramı almaya çalıştılar, buralarda beni arıyorlar tehlikedeyim!"dedi.
Bu duyduklarım karşısında küçük çaplı bir şok geçirsem de hemen onu içeriye alıp kapıyı kilitledim. Çok korkmuş görünüyordu, yüzü korkudan bembeyaz kesilmişti. Asyalı biriydi, tahminen Koreliydi. Çünkü yüzü anlatılamayacak kadar kusursuzdu. Büyük ihtimalle İstanbul'a gezmeye gelen masum bir turistti. Onu koltuğa yönlendirdim ve kendine gelmesi için mutfaktan bir bardak su getirdim.
"Çok teşekkür ederim. Yabancı bir ülkede olduğum için ne yapacağımı bilemedim, bir anda evinize dalmış gibi oldum fakat ilk defa başıma böyle bir olay geliyor. Sizi de korkutmak istememiştim." dedi.
"Sorun değil, asıl ben özür dilerim buralara kadar gelip böyle korkunç bir olay yaşadığınız için, Türkiye işte! Turistlerin başına gelmeyen şey yoktur buralarda."dedim ve gülümsedi. Tatlı bir gülümsemesi vardı.
"Aslında turist sayılmam, iş için geldim. Otelin oralarda sıkıldığım için dolanırken yolumu kaybettim ve dışarıdaki o adamlarla karşılaştım."dedi.
"Kötü bir tecrübe olmuş sizin için, ama isterseniz otelinizin adını söylerseniz sizi otelinize kadar bırakabilirim, en azından yanınızda bir Türk varken başınıza başka bir şey gelmeden varmış olursunuz otelinize."dedim.
"Gece gece böyle bir rahatsızlık vermek istemezdim çok özür dilerim yine ama beni götürebilirseniz çok iyi olur çünkü telefon kullanamıyorum ve yolları da bilmiyorum."
"Tabiki bırakabilirim, siz bekleyin üstümü değiştirip geliyorum."
Bu zavallı adama çok üzülmüştüm, hem benim memleketime gelip hem de böyle şeyler yaşaması biraz beni sinirlendirmişti. Ona nedensizce yardım etmek istiyordum. Hemen üstümü değiştirdim ve yola koyulduk.
•
•
•
*EĞER HİKAYEYİ BEĞENDİYSENİZ YORUM YAPMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN, ÖNEMLİ OLAN GÖRÜŞLERİNİZ :) *
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coincidence Love||Tesadüf Aşk||JJK
Romance*YETİŞKİN İÇERİK* Bir aşk ne kadar tesadüf olabilir? Küçücük bir tesadüften büyük bir aşk doğar mı? Bilinmedik bir ülkede zor bir durumdan kaçacak delik arayan Jungkook büyük bir aşkın kapısını çalmak üzere olduğunu bilmiyordu...Hayatının en kötü gü...