☁ çöpe giden umutlar ☁️

337 46 62
                                    

Jaemin, iki metre önünde ilerleyen kızın çöpün kenarında duraksamasıyla adımlarını durdurdu ve bir köşeye sinerek izlemeye başladı. Kumral saçları omuzlarına kadar uzanan güzel kız, bugün giydiği bordo kaban ile şık görünüyordu. Görünümünü tamamlayan siyah çizmelerin yanı sıra elindeki papatya demeti de ince bir ayrıntıydı fakat sıradan bir ayrıntı değil, bir başyapıtın en önemli ayrıntısı gibi sadece ona yakışacakmış gibi bir çiçeğin narince düşen taç yapraklarının şekli gibi bir ayrıntıydı.

Birkaç dakika çöp kovası ile bakışan kız sanki bir ayrılık yaşıyormuşçasına düşünceli bakıyordu çöp kovasına. Sanki oraya ait bir şey vardı kendisinde, atması gerekti ama atarsa çok mahçup olacak. Gözlerini çöp kovasından ayırdı ve etrafa tedbir amaçlı kısa ve tedirgin bakışlar attı. O sırada Jaemin kendisini görmemesi için hemen yanında duran kolonun arkasına sığındı. Kızın bakışları kesildi, Jaemin kolonun arkasından çıktı, papatyalar artık kızın elinde değildi.

Papatyalar kıza göre çöpe aitti. Papatyalar nasıl çöpe ait olabilirdi ki?

Annemin bahçesinin tacı, masumiyetin simgesi, doğadaki en güzel çiçek. Bir o kadar da narin ve kırılgan. Her yerde olduğu için değeri bilinmeyen güzellik. Dedemin mezarını süsleyen dostları.

Jaemin kızın gidişini izlerken yaslandığı duvardan sırtını aşağı doğru kaydırdı ve yere oturdu. Bir umut daha böylelikle çöpe atılmıştı.

Uzunca bir süre oturduğu yerden insanları izledi, önünden geçip giden insanları. Yere oturması sebebiyle önünden geçenler ona göre gökdelen gibi kalıyordu. O ise gökdelenlerin arasında solmuş bir papatya. Fark edilmemiş, belki de umursanmamış...

On beş dakika. Geniş okul koridoru boşalmıştı. Günün üzerinde bıraktığı hisleri de çantasına koyarak eve yönelmişti herkes. Burası liseydi, kimine göre gül bahçesi kimine göre kaktüs tarlası. Sonuç olarak ikisinin de dikenleri var fakat birisinin dikenlerine katlanmak güzelliğe yol açıyor diğerinin ise oluru yok, cehenneme mecbur.

O da oturduğu yerden ayaklandı. Üzerindeki sarı, baskılı tişörtü düzeltti. Altında düz,siyah, yırtık bir pantolon vardı. Üşümemek uğruna sarı tişörtünün üzerine geçirdiği yeşil kapüşonlu ve sırt çantası omuzlarına ağırlık yapıyordu. Son olarak bakışlarını ayaklarında gezdirdi. Siyah postallar. Boş koridorda dik duruşu ile yürüdü. Okuldan çıktı. Yağan yağmur onu hüsrana uğratmamıştı. Yağmuru severdi o. Papatyaların yapraklarını ıslatan yağmur onun saçlarını da ıslatmaya başladığında, taç yapraklarını korumak için yeşil kapüşonlusunun şapkasını başından geçirdi. Okulun boş bahçesinden hızlı adımlarla uzaklaştı. Aslında bardaktan boşalırcasına yağan fakat Jaemin'in çiseliyormuş gibi hissettiği yağmur olabilirmişçesine daha da hızlanmıştı. Birkaç dakikalık yürüyüşün ardından sahile gelmişti. Zaten ıslanmış olan kıyafetleri yüzünden ıslak banka oturması pekte fark etmemişti onun için.

Ağlamaya başladı. Artık bulutların yanı sıra Jaemin de ağlıyordu. Göz yaşları yağmura, hıçkırıkları damlaların seslerine karıştı. Dakikalarca ağladı. Papatyalarını düşündü. O kızı da en az papatyaları sevdiği kadar sevmişti, aşık olmuştu. Meğersem aşkının ait olduğu yer çöpmüş. Aklı almıyordu. Fakat kızı zorlayamazdı. Sevmiyorsa sevmiyor. Papatyaları da herkes sevmezdi. Bir anlığına gülleri kıskandı Jaemin. Eğer bir papatya değil de gül olsam sever miydi beni? Gülleri herkes sever. Jaemin hariç.

Yağmur durdu. Ama yağıyor, nasıl olabilir?

Jaemin'in burnuna yeşil çay ve papatya kokusu dolmaya başladı. Kafasını çevirdi ve yanına oturan çocuğa baktı. Şemsiyesini onunla paylaştığı için artık ıslanmıyordu. Kısaca çocuğu süzdü. Altında kırmızı kareli bir pantolon ve siyah botlar, üzerinde ise lacivert bir yağmurluk vardı. Bunun yanı sıra çocuğun taktığı siyah kemik çerçeveli, yuvarlak gözlükler en güzel ayrıntısıydı. Siyah ve kendisininkilere ters bir şekilde kuru olan saçlarda gezdi bakışları.

Çocuk da bakışlarını onun gözlerine çevirdi. Hafifçe gülümsedi.
"Kırık mısın?" diye sordu.

"Hayır, terk edildim. Çöpe attılar beni." diye yanıtladı.
Ardından hafif kıkırtısı doldurdu Jaemin'in kulaklarını. Sağ elini uzatarak
"Ben Jeno. Tanıştığıma memnun oldum." dedi.

Jaemin de sağ elini uzattı.
"Jaemin. Ben de memnun oldum."
derken yüzünde onunki gibi güzel bir gülümseme yoktu.

"Anlat, dinliyorum." dedi.

Anlatmaya başladı Jaemin de. Kötü niyetli biri gibi durmuyordu. Muhtemelen aynı yaştalardı. Bunlar bahane.
Anlatmasındaki en büyük etken papatya kokusuydu. Güven verici.

"İki yıldır aşığım ona. Bunun bir hoşlantı olmadığına eminim. Ben onun ruhuna aşığım. Diğerleri gibi gözüm güzelliğinde değil. Bir buçuk yıldır onu takip ediyorum. Bu sapıkça sayılır mı? Sayılmaz bence. Her gün eve gitmesi 15 dakika sürüyor. Aslında 8 dakikalık bir yol fakat o, sokak kedilerini falan seven biridir. Asla saçlarını omuzlarını geçecek kadar uzatmaz. Bu özelliğini seviyorum. En sevdiği renk bordo. Piyano çalmaya bayılır. Sırf onun için piyano çalmayı öğrendim. Kitap okumayı çok sever. Bunları onunla konuşmadan öğrendim. Onu ilk görüşümden sonraki altı ay içinde. Sonrasında ben de kütüphaneye kayıt yaptırdım. Düzenli kitap okumaya başladım. Bir gün benim oturduğum masaya oturdu. Böylelikle aramızda bir muhabbet başlamıştı. Aynı okula gittiğimizi öğrendiğinde şaşırmıştı, ben ise şaşırmış gibi yaptım. Sonrasında okul çıkışlarında birlikte kedi sevdik, kütüphaneye gittik ve bunun gibi birçok şey. Her geçen gün ona daha çok bağlanmıştım. Çok samimiydik. Bir gün sevgilisi yüzünden kavga edene kadar. Yanımdayken ondan bahsetmesi rahatsızlık veriyordu. Gün geçtikçe şeytana dönüştü. Yüzüme dahi bakmadı. Benimle tüm bağlarını kesti. Sadece ona söylediğim sırlarımı herkese anlattı. Ben ise ona bir demet papatya gönderdim. Ruhumun bir parçasını hediye ettim ona. Şimdi çöpte gerçi. Bu kadardı."

Burukça gülümsedi Jeno.

"Ruhuna aşığım dedin. Komik. Kimsenin ruhunu göremezsin. Eğer insanlar birbirlerinin ruhunu görseydi aşık olmazdı, nefret ederdi. İnsanlar oyunculuk konusunda çok iyiler, Jaemin. İnsanlar kendi doğrusuna göre oynar. Onun doğrusu sana iğrenç gelebilir. Bu yüzden saklamıyor muyuz her şeyi? Kimseyi tanıyamazsın. Kimsenin aklından ne geçtiğini bilemezsin. Sadece kendi ruhunu görürsün, kendini tanırsın, kendi doğrun sana göre en doğru şeydir. Birisine aşık olmazsın, onun sana hissettirdiği şeylere aşık olursun. Kimseyi sevmezsin, yalnız kalmaktan korktuğun için iyi davranırsın. İnsan kabul etmese de bencildir. Dünyada sadece sen varsın kendin için. Diğerleri sadece onlara verilen rolü oynuyor. En kötü halini, en mutlu anını sen biliyorsun. Kurallarımız var ve onları bir bir yerine getiriyoruz. Aşığım diyorsun ama aşk diye bir şey yok. Bu sadece bir rol. Senaryonun bir parçası. Her şey bittiğinde tek başına kalıyorsun ve asıl aşık olduğun kişi ta kendin. Dışarıdaki insanı o kadar güzel gören sensin. Onun davranışlarını bu kadar büyüten sen. Onu tanımıyorsun, kendi standartlarına göre hayal ediyorsun. Gördüğün herhangi bir şey örneğin bir kalem diyelim. Eğer o kalemin güzel olduğunu düşünmezsen o kalem güzel olmaz. Anlatmak istediğimi anladın mı bilemem ama sen kendine aşıksın. Kendi düşüncelerine, kendi hissettiklerine, kendi kurgularına...
Ben de öyleyim. Herkes öyle. Bu yüzden kendini yıpratma. Bu akıl ve görüşe sahip oldukça senaryodaki başka biri hakkında da aynı şeyleri düşünebilirsin. Şimdilik gitmem lazım. Hoşçakal!" dedi ve yağan yağmuru umursamadan şemsiyesini Jaemin'in eline tutuşturdu.

"Nereye gidiyorsun?" dedi Jaemin.

"Yalnız yaşadığım evime. En sevdiğim kişinin kollarına. Onunla baş başa kalmaya ihtiyacım var." dedi ve gülümseyerek gitti.

Jaemin şaşırmıştı doğrusu. Muhtemelen bir kaçıktı. Konuştukları ona farklı şeyler hissettirmişti. Çıkardığı sonuç ise şu oldu;
'Papatyalar ona aitti. Bundan sonra kendine ait olan bir şeyi kimseye vermeyecekti.'

Jeno gibi düşünmek kaçıklıksa ben de kaçık oluyorum. Neyse, güzel vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın, papatyalarınızı koruyun!

Bu yazı benden, okuyan herkese ithaf edilmiştir. 💘

kendine aşık olmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin